17 Eylül’de Kartal’da gerçekleşen “Eşit, Parasız, Anadilde, Laik Eğitim” mitingine sayılı günler kala tertip komitesinde aktif görev alan cemevi başkanına “miting sonrası eylem etkinlik programınız var mı?” diye sormuştum. Yönetici “evet var” deyip susmuştu.
Aradan geçen zamanda bu suskunluğun da cevabını almış olduk. Okulların açılışından, ders kitaplarının içeriğine değin mitinge de konu edilen sorunun boyutunu açıkça gördük.
Yeni eğitim müfredatında sorunun iki yönü var. Biri dini referans alan, cihada yönlendiren yönü olması ikincisi de Aleviliğin ve diğer inançların dezenformasyonudur. Dikkat edilirse birinden kurtulmaya çalışırken sorunun kendisi çok boyutlu hale geldi. İslam’ın kutsandığı okul kitaplarında Alevi inancına dair değerler sıradanlaştırılarak folklorleştirilmiş, sır olarak yüzyıllardır yürütülen kimi inanışlar teşhir edilmiştir.
Mesela cem törenlerinde ibadetin bir parçası olarak gerçekleştirilen semah okul kitaplarında oyun olarak tariflenmekte. Oysa Aleviler semahı cem törenleri dışında dönmeyi dahi doğru bulmazlar. Semah’a biçilen anlam Hacı Bektaş-ı Veli’nin dediği gibi “Bizim semahımız oyuncak değildir. O bir aşk halidir. Salıncak değildir.”
Eğitim müfredatıyla Alevi çocukları Sünnileştirilirken aynı zamanda değerlerinin de yerle bir edilmesi hedefleniyor.
Alevi toplumu ülkede yaşanan rejim değişikliğinden habersiz değildir. Bu süreçte kendini güvende hissetmeyen, öfkesi ise en yüksek topluluktur. AKP-Saray’ın kuşatamadığı, dönüştüremediği önemli toplulukların başında geliyorlar.
Alevilerin yüzyıllardır egemenlere karşı verdiği kendini var etme ve kabul ettirme mücadelesinde örgütlenip politik hattını kuracakları kurumların eksikliği bugün kendisini fazlasıyla hissettiriyor. Alevi kurumları kendi iç meselelerinin dışında örgütlenme konusuna maalesef eğilemiyor. Aslında sorun kurumlarla Alevilerin ilişkilerinin inanç temelinin ötesine taşırılamamasındadır. Bu sorumluluk öncelikle Alevi toplumunda değil onun temsiliyetini yürüten kurumlardadır.
AKP’nin hedeflediği gibi 2019 sonrası dönüşüm başarılı olursa tartışacağımız Alevi kurumları da bulamayabiliriz.
Model yaratabilmek!
Kaos dönemleri tehlikeler kadar olanakları da içinde barındırır. Küçük büyük demeden “yol”u fethetmeyi düşleyenler dünün yavaşlığını, sıradanlığını, alışkanlıklarını bir kenara bırakıp Alevi toplumunun en kılcal damarlarına değin dokunabilmeyi ve örgütlemeyi becerebilmelidirler. Bir mahallede cemevimiz mi var? Orada yaşayan her aile örgütlenmeli, kendi dayanışma ağlarını kurmalı ve ihtiyaçları bu temelde karşılanmalıdır. Öncelikle kendini yalnız hissetmemeli, kurumuna güven duymalı.
Okullarda asimilasyoncu eğitim varsa, çocuklarımızı bu saldırılardan korumalı; kurumlarımızın bilimin, anadilin, laikliğin esas alındığı alternatif eğitimler vermesi sağlanmalıdır. Bu da ancak eğitimcisinden çocukların ailelerine varana kadar dayanışmayla olur.
Saray, iktidarını kaybetmemek için her türlü provokasyonu yaratabilme çılgınlığına sahip. Bu noktada Alevilerin kapısını çalacak, Suriye Savaşı’ndan devşirdiği binlerce Selefi çete örgütlenmeleri mevcut. Aleviler bu tehdidin de gayet farkında. Kendince bireysel önlemler aldıklarını da söyleyebiliriz. Bu bile başlı başına çok tehlikelidir. Provokasyonu iki şekilde gerçekleştirebilirler, ya Kürt-Türk ya da Alevi-Sünni çatışmasıyla. Bu oyunu bozacak toplumun örgütlenmesidir. Bu tehlike sadece Saray’ın iktidarı kaybetme olasılığına da bağlı değil. Cumhuriyetin bütün dönemlerinde Aleviler tehdit altındaydı. Bugünün farkı tehdidin boyutunun hayli büyük olması ve canlılığını yitirmemesidir.
Bu durumda Alevi toplumunun öz örgütü olan dernek ve cemevlerimiz kendini hem pratik hem de anlayış ve hedefler bakımından yenilemelidir. Kaldı ki Alevi toplumu ihtiyaçları ve politik talepleri noktasında umudu yaratamayan kişi ve kurumlarla ilişkilerini sınırlı tutmaktadır. Kurumlarımız geçmiş mücadele tarihinden de beslenerek yarını kurma iradesini göstermekle yükümlüdür.
En nihayetinde Alevi toplumu üzerinden düzen siyaseti yapmanın da sonuna gelindi. Ülkede ve dünyadaki siyasi koşullarla birlikte Alevi toplumunda da politik ihtiyaçlar fazlasıyla değişti. Dün “Aleviyim” diyebilmek bile mücadelenin en önemli meselesiyken bugün “Ben varım ve benim taleplerimi yok sayamaz, bana başka bir inancı dayatamazsın.” diyen bir toplum var. Alevi toplumunun politik ihtiyaçlarının seviyesi düne göre hayli yükselmiştir. Alevilerin sempatisini kazanacak birkaç söz söylemek bugün karşılık bulmamaktadır. Zamanın ruhu da buna müsaade etmemektedir. Bu ruhu yakalamak Alevi toplumunun içinde kök salmakla mümkündür.
O kapıdan niyaz edip girecek canların “yol” rehberi Pir Sultan Abdal olacaktır.
Ve Peyik’çiden bir davet aldık. Sözümüzü her hafta Perşembe söylemenin ikrarını verdik. Bu yazımız da merhabamız olsun.
Aşk ile…
* Yazarımızın GazetePeyik’te (www.peyik.com) 12 Ekim 2017 tarihinde yayınlanan yazısıdır.