Kobani’yi destekleme eylemleri iktidarı yeni güvenlik yasalarını çıkartma noktasına getirdi. “Misliyle karşılık” vermeye hazırlanıyorlar. Bu filmi bu ülke yıllardır seyrediyor. Biz kez daha mı seyredecek?
1960 yıllarda halkın düzene öfkesi yükseldikçe eylemlilikler arttı. İşçisinden öğrencisine, avukatından doktoruna hemen herkes sokağa çıkmaya başladı. 60’lı yılların sonlarında Demirel, “bu anayasa ile ülke yönetilmez” demişti. Çok geçmeden 12 Mart 71 askeri darbesi geldi ve “o” anayasa değiştirilmeye başlandı. 12 Eylül 1980 darbesiyle tümüyle ortadan kaldırıldı. Bu ülke hala 12 Eylül anayasası ile yönetiliyor. Evren’in anayasası taşları bağlayıp köpekleri sokağa bırakan bir anayasaydı.
Ne oldu? Ülke bir kez daha yönetilemez hale geldi! “İleri demokrasi” lafları ile yola çıkan AKP bu söylemden yoruldu ve doğrudan faşizme giden yolları döşemeye başladı.
Hep olduğu gibi sanki eski film yeniden gösterime konuldu. Yeni kısıtlayıcı yasalar, bu yetmezse sokağa salınan milisler, ardında olağanüstü hal ilanları ve son durak askeri darbe!
Film öncekilere çok benziyor, ancak nasıl sonlanacak? Eski alın yazısı tekrar edecek mi?
12 Mart askeri darbesinden hemen önce 15-16 Haziran işçi ayaklanması yaşanmıştı. Bu ayaklanmanın korkusuyla bavulunu alıp ülkeyi terk eden zenginler olmuştu. 12 Eylül darbesinden önce Tariş direnişi ve Gültepe barikatları yaşanmıştı. Bunlar zirve noktalarıydı, ardından keskin dönüm noktaları geldi.
Bugün çok çarpıcı bir şekilde zirve noktası Kobani. Resmi ülke sınırları içinde değil, yüz metre güneyinde. Ancak ülke politikasını 15-16 Haziran veya Tariş direşi-Gültepe barikatları kadar etkiliyor, hatta daha fazla..Bu sembolik durum ülkedeki mücadelenin nasıl bölge ile iç içe girdiğinin güçlü kanıtı. Kobani direnişi alev alev ruhları sarıyor. Kobani’nin Trabzon’la da Ankara’yla da, İstanbul’la da çok güçlü bağı var.
Bu direniş iktidarın yeteneklerinin sınırlarını ve neye niyetli olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koydu. “Çözüm süreci”nin özünde bir oyalamadan ibaret olduğu, iktidarın aydınlık bir “yol haritası”na sahip olmadığını gösterdi. Başbakan, Akiller heyetine “önce güvenlik sonra süreç” diyerek, ancak öte yandan Kandil’e yol haritasını yolladığını açıklayarak Kobani ile yükselen krizi aşmaya çalışıyor. Bir yandan Erdoğan’ın ağzında yine o aşağılayıcı dil, Davutoğlu’nun ağzında ise güvenlik vurgusu…
AKP iktidarı çözüm sürecini Kürt Özgürlük Hareketinde bir irade kırılmasına dayandırmak için kan teri döküp durdu. Bunu en son “Kobani düştü düşecek” beklentisiyle denedi. Ancak bir kez daha yenildi. Bunun öfkesiyle “eski çıkmaz” yola çıkıyor.
Fakat bu kez filmin sonu eskinin tekrarı olmayacak! Fakat çok kritik günler yaşanacağı da açıktır. Halkların birleşik eylemleriyle çözüm sürecini iktidarın oyalamalarından kurtarıp, halkların doğrudan söz sahibi olacağı bir kanala yerleştirmek gerekiyor.
Kobani direnişi ve onun tutuşturduğu öfkenin gösterdiği yol budur.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]