Ülkenin ve dünyanın kelimenin tam anlamıyla zıvanadan çıktığı bir dönemden geçiyoruz.
Küresel kriz ve uluslararası güç dengelerinin yeni bir vasata taşınma mücadelesi bu zelzeleyi derinleştiriyor. Politik sistem(ler) dengeleyici, uzlaştırıcı ve yatıştırıcı etkilerden ziyade dengeyi daha da bozacak müdahalelerle giderek istikrarsızlaşıyor. Bu anlamıyla 1929 sonrası ile benzerlikler yüksek. Farklılıkları da görmek gerekiyor mutlaka ki en önemlisi, hiç kuşku yok, komünizmin sahneden çekilmiş olması, kapitalist merkezlerde işçi sınıfının bağımsız bir politik aktör olmaktan uzaklaşması. Hayatın 21. Yüzyıl Sosyalizmi’ni ısrarla görev başına çağırmasına rağmen sosyalistler özgüven sorunlarını hala aşamadıkları ve kitlelerce benimsenecek kapsamlı bir karşı-hegemonya projesi üretemedikleri için birçok yerde bu distopyalar savaşının seyircisi pozisyonuna sıkışmakta.
Binlerce öğretmenin işten el çektirildiği bir dönemde okulların açılması, her açıdan rezalet bir eğitim sisteminin toplumun geleceğini şimdiden tüketmesi, kayyum atanan belediyelere sahip çıkma çağrıları, Tarık Akan’ın sol tarafından nasıl algılanması gerektiği, şort giyen bir kadının otobüste tekmelenmesi ve sonra da zanlının serbest bırakılması, Artvinlilerin Cerattepe’ye sahip çıkmasının engellenmek istenmesi, faşist çetelerin Rize’de kentlerine sahip çıkan insanları tehdit etmesi, KHK’lerin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesi…
Bunların her biri çok kapsamlı değerlendirilmesi gereken olaylar mutlaka, derin dersler çıkarmaya açık olaylar.
Ancak başka bir konudan bahsetmek şu anda daha önemli gözüküyor.
İngiliz Parlamentosu’nun Dış İlişkiler Komitesi 2011 yılında Libya’nın işgali esnasında Batı’nın yalanlarla bezenmiş müdahalesini yerden yere vuran bir rapor yayınladı. Birkaç ay önce yayınlanan Chilcot Raporu, 2003 Irak işgalinde Blair’in kepazeliğini ortaya dökmüştü bir kez daha.
Burada da aslında “Kaddafi’nin Bingazi’de katliam yapacağı, yeni bir Serebrenica’ya göz yumulamayacağı” tezinin ne kadar büyük bir yalan olduğu anlatılıyor. Kaddafi daha önce ele geçirdiği hiçbir şehirde böylesi bir katliam gerçekleştirmiyor. Siyasal İslamcıları cezalandırmakla birlikte, yerel güçlerle, isyana destek vermiş olsalar bile, uzlaşmaya çalışıyor. Hatta ortamı yumuşatmak için eski tutuklu İslamcıların bir kısmını da salıyor. Kaddafi’nin sivil katliamını hedeflemediğini ortaya koyan verilerden birisi de çatışmalarda ölen kadınların ve çocukların oranının %1’in altında olması. Bütün bunlar “Bingazi düşerse Kaddafi herkesi öldürecek.” propagandasının gerçek olmadığına delil olarak gösteriliyor. (http://www.middleeasteye.net/columns/libya-foreign-affairs-levy-sbrenica-rwanda-gaddafi-1774173001)
Libya bugün hala büyük bir kaosun içinde. Bingazi’yi korumak için kurulan hava gücü kısa sürede Kaddafi’nin iktidardan düşürülmesine yol alıyor. Libya’ya ses çıkarmayan Rusya ve Çin hızla tutum değiştiriyor ve Suriye’yi ABD’ye güçlerini ispat ettikleri bir test haline dönüştürüyor. Arap Baharı’nın sonuçları ile ilgili ham hayallere kapılan Erdoğan, boğazına kadar günaha batıyor. “Libya’da NATO’nun ne işi var?”dan “Emevi Camii’nde namaz kılacağız!” noktasına geliş sadece Ortadoğu ve Türkiye’nin değil bütün dünyanın içine çekildiği dev bir ateş topuna dönüşüyor.
Emperyalizmin yalan dolan içinde insanlığın özgürlük umutlarını kar, petrol, pazar, güç vs. için öldürmek için harekete geçtiği ilk olay bu değil tabii ki. Ancak Tunus’ta ve Mısır’da ayağa kalkan umudun, dünyanın dört bir yanında yarattığı yankıyı boğmak için geliştirilen savaş stratejisi dünyayı bir dinamitin üzerinde oturur hale getirdi. Yarattıkları finansal mekanizmalar, üretimi boğduğu ve sermaye değersizleşmesi engellediği için kriz sürekli yeniden üretiliyor, savaş ve halklar arasında düşmanlık kapitalizmin hedef tahtasına konmasını engelliyor, insanlık bu sarmaldan çok daha yıkıcı büyük bir hesaplaşmaya doğru adım adım ilerliyor. Emperyalizmin karşısına insanlığı dikecek bir çıkış yaratamazsak bu yaşananların aşağıdakilerden hiçbiri için hayırlı olamayacağı ortadadır.
Bugün sınıfın sömürüye karşı ve halkların kardeşliği zemininde örgütlenebilmesi insanlığın yegâne umududur. Sosyalistler modern Sisyphos’lar olarak zaman zaman güncel siyasetin basıncını dengelemeyi başararak ellerindeki tüm olanaklarla bu hattın gelişimi için zihinsel ve bedensel emek ortaya koymalıdır. Güncel politikanın içinde fazlasıyla sıkışmak ve koşturma tablosu bu önceliği asla unutturmamalı.
Çünkü “derdimizin kaynağı komünizmin tarihi yenilgisidir”. (http://medyascope.tv/2016/09/04/alain-badiou-komunist-fikrin-miadi-dolmus-degil-hala-cok-genc/)
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]