“-Yasalar mı? Gülünecek şey… Kurtarın kendinizi General, sizi ölüm bekliyor?
– Peki ama suçsuz olduğuma göre?
– Suçlu olup olmadığınızı düşünmeyin General. Siz yalnızca Başkan’ın hoşuna gidip gitmediğinizi düşünün; hükümetin tutmadığı bir suçsuz, bir suçludan çok daha kötü durumdadır” (M. Angel Asturias, Sayın Başkan, s.81, Yordam Edebiyat)
KHK’ların yarattığı fiili durumun diktatörlüğe doğru atılmış nasıl bir dev adım olduğunu yaşayarak deneyimliyoruz. Saray rejimi “hoşuna gitmeyen” kim ve ne varsa OHAL’in nimetlerinden yararlanarak hızla yol almaya, tasfiyeyi derinleştirmeye çalışıyor. Soylu’nun İçişleri Bakanlığı’na gelmesinin sırları da böylece çözülüyor. Saray rejimi ileriye doğru atılmak istediği dönemlerde at değiştirme taktiğini hayata geçiriyor. Soylu’nun gelmesi ve Ağar ekibinin daha etkin bir biçimde devreye girmesi ile saldırının hem hızı hem de kapsamı daha da genişledi. Belediyelere kayyum atanması, rejim nezdinde her prensibin içinin nasıl boşaltıldığının açık göstergesidir. Şu ana kadar bahsedilen “Kandil’e kaynak aktarma” hurafesi ile ilgili ortaya somut hiçbir veri koyamayanlar önce mahkum edip sonra da suçu üretmeye çalışacaklardır. “Milli irade tellalları” %85 oyla kazanılan belediyelere el koymayı da “milli irade kazandı” diye açıklayabilmektedirler. AKP’nin milli irade dediği aslında Erdoğan’ın iradesidir.
12 Eylül’ün yıldönümünde toplumun direnç dinamiklerinin tasfiye edilmesi adına yeni bir huruç hareketi ile karşı karşıyayız. Burada artık derinlikli analizler yapmaya çalışmanın da çok bir anlamı kalmamış görünüyor. Şu anda tek bir soru var: Toplum tüm özgürlük dinamiklerini yok etmeye ahd etmiş siyasi gericilik saldırısına karşı nasıl bir tepki ortaya koyabilecek? Bu soruyu cevaplarken özellikle Eğitim Sen’li öğretmenlere dönük kitlesel kıyımın dikkatle ele alınması son derece önemlidir.
İlerici öğretmenlerin egemenlerle başı her zaman dertte olagelmiştir. Fakir Baykurtlar, Gültekin Gazioğulları, Rıfat Ilgazlar; Encümen-i Muallim’den TÖS’e, TÖB-Der’e, Eğitim Sen’e yaratılmış önemli bir gelenek mevcuttur. Doğrudur bu gelenek bugün çok zayıflamıştır, kendi içinde önemli zaaflar barındırmaktadır. Ancak yine de sol-sosyalist sendikal birikimin çok önemli bir kısmı Eğitim Sen’in içinde korunmuştur. Bu sol damar kurumsal solun ve siyasi hareketlerin kolay kolay başaramadığı bir deneyime sahiptir. Öğretmenler ülkenin her yerinde toplumun farklı kesimleriyle geniş bir ilişkiye sahiptir. Bu ilişki istenildiği kadar derinleştirilememiş olsa da öğretmenin harekete geçmesi her zaman belli bir ağırlık yaratır. Sırf bu etkinlik sayesinde kamu hizmetlerinin her alanına fazlasıyla sirayet eden sözleşmelilik, güvencesiz çalışma eğitim işkolunda son derece sınırlıdır.
29 Aralık eylemi üzerinden Eğitim Sen’e geliştirilen saldırının hukuki anlamda hiçbir meşruiyeti bulunmamaktadır. Bu sendika gerçekleştirdiği birçok iş bırakmada soruşturma bile açılmamıştır. Sendika üyelerinin sendikalarının aldığı kararı hayata geçirdikleri için işten atılması hukuk sisteminin şu ana kadar ortaya çıkardığı tüm içtihatlara aykırıdır. Doğrudur, rejim hukuku tamamen askıya almış durumdadır fakat hukuksuzluk hali mücadelenin meşruiyetini arttıracaktır.
Barışı ve çocukların eğitim hakkını savunmanın on binlerce insanın mesleğini yapamaz hale getirmenin gerekçesi haline getirilmesi de saldırının meşruiyetini zayıflatmaktadır. 29 Aralık’ın talepleri kabule edilseydi ülkeyi kan gölüne haline getiren ev her kesimden insanların hayatını kaybettiği, kentlerin Halepleştirildiği bir süreç yaşanmayacaktı. Eğitim Sen ve KESK, etik olarak savunulamayacak hiçbir karara imza atmamıştır.
Böylesi bir noktada tasfiyelerin derinleşeceği de düşünüldüğünde eğitim emekçilerinin ekmeklerine sahip çıkmak için yükseltecekleri bir mücadele OHAL rejiminin tüm hukuksuzluğunu gözlere sokabilir. Kadrolu öğretmenin atılıp yerine sözleşmeli öğretmeni alma uyanıklığı rahatlıkla teşhir edilebilir. Barışı ve iş güvencesini savunmanın insani bir zorunluluk olduğu rahatlıkla anlatılabilir. On binlerce kamu çalışanının kararlı duruşu, Kocaeli’de Onur Hocaların kararlılığında somutlaşan bir çizgide ilerlerse bu kabusu yırtma olanakları yaratılabilir. Kitlesel ve enerjik sokak eylemlerinden, dayanışma örgütlemelerden yine kitlesel ve kararlı açlık grevlerine birçok araç değerlendirilebilir.
Burada önemli olan, karşı cepheyi zayıflatmayı ve kendi cephemizi büyütmeyi esas alan doğru bir politik çizgi inşa etmek, eylem çizgisinde kararlı ve ısrarlı bir duruş sergilerken söylemin kapsayıcı olmasına da dikkat etmektir. Barışı, iş güvencesini ve demokratik laikliği birlikte savunmanın ancak mümkün olabileceğini söyleyegeldik. Öğretmenlerin ve diğer kamu çalışanlarının kampanya haline dönüşen uzun erimli direnişi Saray rejiminde ciddi gedikler yaratabilir.
Gelinen bu noktada artık herkesin kendi mevzisini sonuna kadar savunma görevi vardır.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]