Erdoğan Mayıs sonunda Brüksel’deki NATO toplantısıyla dünya turunu tamamlamış olacak. Bu turda elbette en önemli durak Washington’dı. Türkiye’nin dış politikasında son birkaç yıldır hemen her şey sorunluydu. Ancak özellikle referandum sürecinde iyice kötüleşti. Bütün bunları bir turla düzeltmek elbette mümkün değildi. Ayrıca bazıları düzeltilemeyecek ölçüde kötüleşmişti. ABD ziyaretinden önce Trump’ın YPG’ye ağır silah verme kararı, Ankara’da şok etkisi yaptı. Washington’a “nokta” koymaya giden Erdoğan soru işaretleriyle geri döndü. Moralin yerlerde olduğunun en iyi kanıtı “görüşme kısa sürdü” yorumuna öfkeli cevabıdır.
Trump, Erdoğan için çok iyi örgütlenmiş bir “avutma zirvesi” hazırlamıştı. Zirve ile ABD ve Türkiye’nin konumlarında hiçbir şey değişmedi. Geriye medyanın sık sık vurguladığı Beyaz Ev’de Trump’la “fotoğraf vermek” kaldı. Bu fotoğraf aslında Erdoğan için bayağı “başarı” sayılır. Böylece referandumdan sonra bir türlü kutlama alamayan Erdoğan, dünyaya Beyaz Ev’den verdiği fotoğrafla meşruiyetini kanıtlamaya çalışacak…
Zirve’den sahaya yansıyan en önemli sonuç, Rakka operasyonu ile başlayan önemli süreçte Ankara’nın seyirci konumunda kalmasıdır. Bu çok önemlidir. Çünkü Rakka operasyonu ile Suriye yeniden şekillendirilecektir. Bu konuda ABD ve Rusya’nın hangi derinlikte uzlaştıkları henüz bilinmiyor. Fakat Rakka operasyonu sonrası başka bir Suriye’nin ortaya çıkacağı, ayrıca bu Suriye’de PYD’nin önemli bir konuma sahip olacağı da kesindir. Daha genel ele alınırsa bölgedeki “Kürt sorunu” yaklaşan günlerde kapsamlı bir değişime uğrayacaktır. Bütün bu süreçte Ankara oyun dışına itilmiştir. Trump, Beyaz Ev’de Erdoğan’nın omuzuna dokunarak “aldırma!” dedi. Zirvenin sonucu budur.
Dünya turuna baktığımızda öne çıkan sonuç nedir? Büyük güç kaymalarının eşiğinde olan dünyamızda Türkiye, stratejiden yoksun rüzgara göre savrulan bir durumdadır. Gezinin aslında en önemli diğer durağı Çin’di. Erdoğan’ın toplantısına katıldığı “Kuşak ve Yol Projesi” Çin’in dünyanın mevcut dengelerine bir meydan okumasıdır. Gücün Doğu’ya kayışının işaretlerinden birisidir. Türkiye, bu kuşağın neresindedir? Yine seyirci konumundadır. İnşaat, rant ve turizme sıkışan ekonomi artık soluk alamaz durumdadır.
Ekonomi yazarı Güngör Uras birkaç gün önceki yazısında “ihracat kapanı”ndan söz ediyordu. Türkiye ne yapsa artık ihracatını arttıramıyor! Çünkü dünya pazarlarında rekabet gücü olan malları üretemiyor. Türkiye’nin ihracatında teknik seviyesi yüksek malın payı sadece %1,9’dur. Çin son 20 yılda kendi ihracatında bu payı %25-30’a kadar yükseltti. Bu nedenle, Hindistan ve Çin gezisinde inşaat ihalesi ve turizm peşinde koşmaktan başka Türkiye’nin elinden bir şey gelmedi.
Türkiye, dünyadaki güç kaymalarının yaşandığı hareketli bir coğrafyanın ortasındadır. Ekonomisini inşaat ve ranta dayandıran, iç politikasını savaş ve gerilim üzerine kuran, bölgede tam anlamıyla çıkmaza giren, oyunun dışına itilen, “oyun bozucu” konumunda kalan Türkiye, sürecin elinden kaçtığını artık güçlü bir şekilde hissediyor.
Siyasal İslam iktidara gelerek “yüzyıllık tarihi bir fırsat” yakalamıştı. Bu fırsatı yitirmemek için kapitalizmin pragmatik davranışıyla, İslam’ın takiyesini “yaratıcı” şekilde sentezleyerek harikalar yarattığına inanıyordu. Bir zamanlar Bülent Arınç’ın söylediği gibi “Yaradan verdikçe veriyordu”. En son “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz darbe girişimi gökten yağmıştı. Fakat pragmatizm ve takiyenin birleşmesinden ortaya kesif bir toplumsal çürüme, hemen tüm kurumların keyfileşmesi, bu keyfileşmeyi sonsuza kadar uzatmak için sultanlığın yeniden inşası çıktı. Bu sonuçtan dolayı, “yüzyıllık tarihi fırsatı” yakalayan siyasal İslam dünya güç kaymaları ortamında, yani “yeni bir dünya” kurulurken tarihin kenarında kalmakla karşı karşıyadır. Erdoğan’ın dünya turu elbette böylesine geniş bir ufuktan bakarak yapılmadı, tam tersine pragmatizm ve takiye sentezinin iç güdüsüyle davranıldı. Ancak turunu tamamlayan Erdoğan, dünyada yaşanmakta olan tarihsel bir dönüşümün kenarına itildiğini acı acı kavramış görünüyor.
Medyanın “görüşme kısa sürdü” yorumuna hiddetlenerek:“Bizler çatladıkapı mahallesinin muhtarı değiliz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanıyız, ülkemizi temsilen burada bulunuyoruz.” diyor. Bu tepki, tarihsel dönüşümün Ankara’nın elinden kaçmakta olduğunun en açık itirafıdır.
Dünya turundan geriye bu önemli gerçek kalıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]