Ahlak ve etiğin sınırları, iktidarla ilişki kurma biçimine göre şekillenir. İktidarla yanlış kurulan bir ilişki, içine düşülen bir gaflet anı kişinin geri döndürülemez bir biçimde rezilliğin ve değersizleşmenin içine batmasına yol açabilir. İktidar karşısında kişiliğini koruyabilmek önemli bir özgüven gerektirir. İktidara karşı direnmek ise özgürleşmenin temel koşuludur. Direnebilme kapasitesi olmayan bir özgürlük eğretidir. Her an kaybedilmeye mahkûmdur. İktidarla uzun süreli bir mücadeleyi göze almayan, ona karşı konumlanmayı beceremeyen bir varoluş ancak sanal bir özgürlüğe sahip olabilir. Burada sahip olunan özgürlüğün simülasyonudur.
Türkiye solunun en büyük fiyaskosu olarak tarihe geçen “Yetmez Ama Evet” iktidarla yanlış ilişkilenme biçiminin en somut örneklerinden biridir. Bir iktidara destek vermek ile okul münazarasında taraf tutmayı aynı şekilde ele almak bir politik cehalet belirtisidir. Örneğin bilgi küpü Murat Belge’nin Erdoğan karşısında sevgi dolu, göz süze duruşu bir ibret vesikası olarak tarihe geçmiştir. İktidar odağının birisinden duyulan nefret diğerine meftun olmaya yol açıyorsa aslında ortada hiçbir bilinçten bahsedilememektedir doğal olarak. Solun Kemalizme meftun olan kesimlerinin Yetmez ama Evet karşısında en büyük tantanayı çıkarmış olması, kendi simetriğini bir türlü affedememesi ise ayrıca tartışmaya açık bir konudur.
Solcu olmak esas olarak iktidarla sıkıntılı olmayı gerektirir. Çünkü iktidar yaptığından daha fazlasını bozar. Dengelenme peşinde olmayan, kendisini zıddıyla zenginleştiremeyen, paylaşılamayan bir iktidar ister istemez bozulma yaratır.
Erdoğan’ın iktidarını tekelleştirme hamleleri toplumun genel olarak psikolojik ayarlarını her geçen gün daha fazla bozuyor. Hiçbir zaman çok “yüksek karakterli” bir bireyler manzumesi yaratamadı bu ülke, iktidarı paylaşmayı en büyük korku haline getirmiş bir devlet ve egemen sınıfın toplumsal psikolojiye yüklediği bir gerilimin sonucudur bu. Minibüs şoförünün yanına oturan adamın psikolojisi büyük çoğunluğunkini tanımlar. Bu tipin “Oblomov” tadında bir romana ve karaktere yol vermemiş olması ise edebiyatımızın önemli bir derdi olmalıdır.
Mide bulantısından, leş kokusundan, çürüme sahnelerinden artık nefes alamaz hale getirildik. Ölçüsüzlüğün temel ölçü haline gelmesi, Reis’in günübirlik çıkışlarına göre pusula belirleme çabalarının zorluğu özellikle yandaş basını tarifi güç zorluklarla karşı karşıya bırakıyor. Hikayelerin sonu başı birbirine uymuyor. Saçmalamada sınır tanınmıyor.
55 sn. sonra kaldırılan bir manşet yüzünden gazeteci tutuklanıyor, onu gammazlayan Ergenekon sanığına AKP’nin trolleri göğüslerini siper ediyor. Yandaşlık dışında hiçbir vasfı olamayan bir tip Nuriye ile Semih’i kastederek “çocuklarımın bunlardan eğitim almasını istemezdim” diyor. Beyefendinin çocuklarına öğretmen olarak beğenmemesi iki insanın ölümüne gerekçe olabilir tabii. Aylarca önce kurulması gereken KHK Komisyonu hala kurulmamış, insanlar açlığa itilmiş, pasaport hakları elinden alınmış, ama zaten beyefendinin çocuklarına düzgün öğretmen lazım… Van depremine çuvalların içine taş doldurup gönderenler şimdi de Nuriye’lere yemek tweeti atıyor.
Ne canlıya ne ölüye saygısı olmayan, kendisinden güçsüzü istismar etmeyi hak bilen, arsızlığı, kudurmuşluğu marifet sayan bir asalak takımı, bu hallerinin onlara ikbal kapısını açacağını uma uma iktidar mahfillerinin eteklerinde geziyorlar, Saray’ın “hasbi” kadroları buralardan çıkacak.
Bakalım bugün göreceğiz Müslüman düşmanı Trump sevici İslamcıların hangi ruh haline bürüneceklerini… Gezi’nin arkasındaki güç diye anlatılan İsrail’e “şimdiye kadar görülmemiş kalabalık iş adamı grupları gönderen” hükümete yakın dernekleri, “Deng Xiaoping de ne kadar muhterem bir adammış aslında” yazılarını şimdiden hazır edenleri, “bizleri Komünizmle Mücadele Dernekleri’ne ABD yönlendirdi, bizleri kullandılar, Rusya çok esaslı ülke aslında” diye dövünen İslamcıları görenler artık şaşırmıyor.
Gülen Erdoğan’ın Trump görüşmesi günü riyakarlık da zirve yapan bir “a requiem for turkish democracy” yazısını Washington Post aracılığı ile dikte ettirip hayatında ilk kez Kürtlere yapılan zulüme atıfta bulunurken Billboardlarda afişler AKP’nin 21 Mayıs’ta Erdoğan’ı hem Başbakan hem Cumhurbaşkanı hem de her şey yapacak kongresini “Demokrasi, Değişim, Reform” başlığı ile lanse ediyor.
Karşı taraf giderek politikanın alanından psikiyatrinin sınırlarının içine taşınıyor ancak peşi sıra koca bir toplumu da çürüme ve çıldırma ikilemine itiyor.
İşte bu yüzden hayat sosyalistleri, her günkünden daha fazla inisiyatif almaya ve toplumun bu bataktan kurtulma mücadelesine öncülük etmeye davet ediyor.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]