Çayırova’nın yiğit evladı, Gezi gazisi Okan Göçer yoldaşımız yeniden rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Kendisine büyük geçmiş olsun diyoruz. Sosyalist Dayanışma tüm varlığıyla Okan’ın yanındadır, yanında olacaktır.
Okan yüksek ateşle mücadele ederken Kobani’de küresel düzenin ürettiği son büyük hastalık IŞİD ile ölümüne mücadeleye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta içinde savaşın dengelerinde önemli değişimler yaşandı, hem Türkiye ve Kuzey Kürdistan’dan sınırları aşarak Kobani ile buluşan binler mücadele kararlılığını arttırdı, hem de IŞİD’e yönelik hava harekatları saldırgan örgütün lojistiğini zayıflattı.
Kobani’de yaşananların Batı’daki devrimci demokrat kamuoyunu buluşturması ve ortak bir mücadele paydası yaratması son derece önemli. Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen Kobani’yle dayanışma eylemleri son derece renkli bir katılıma sahne oluyor. Bazıları eylemlerdeki flama zenginliğini eleştiriyor ama önemli olan bütün kesimlerin Kobani ile dayanışmak için kendi olanakları ölçüsünde seferber olmaları. Flamalarımızın sınırları yıkarak Kobani ile buluşması sonrasında halklarımızın ortak mücadelesinin zemini çok daha fazla güçlenmiştir.
An itibariyle çok keskin bir bıçak sırtının üzerinde ilerliyoruz. Kobani’nin (kesinlikle gerçekleşmeyeceğine inansak da bir seçenek olarak masadadır) düşmesi durumunda Türkiye’nin son 2.5 yıllık siyasi ortamının buharlaşacağı açıktır. Rojava, Türkiye’deki müzakere sürecinin mihenk taşı görevini görüyor, bu taş sallanırsa ülke yeniden sert bir silahlı çatışmanın içine çekilir. Bu ise halkların ortak yaşama iradesine çok ciddi bir darbe vurur. Bundan sonra yaşanacak bir savaş şimdiye kadarkilerden çok daha ağır sonuçlar ortaya çıkarır. Ortadoğu statükosunda ortaya çıkan değişiklikler sonrasında Türklerin ve Kürtlerin birlikte yaşayabilmesinin güvencesi de Rojava’daki yaşamın kök salmasıdır. Rojava’yı yok etmeye dönük Erdoğan’ın takıntısı aslında Türkiye’de ortak yaşam umutlarını bütünüyle söndürmeye yönelik bir adım olmaktadır. Kobani düşerse esas felaketi yaşayacak olan Türkiye’dir, bu koşullarda Türkiye tam anlamıyla negatif manada Ortadoğu’laşır.
Batı tehlikenin bu boyutunun farkında mıdır? Devrimciler, sosyalistler ellerinden geldiğince Rojava ile dayanışmayı büyütmeye çalışıyorlar. Fakat bugün Rojava Devrimi ile dayanışmayı büyütmek anlamında tek bir adım atmayanların, ya da birleşik mücadeleyi Kürtlersiz örmek için yeni seçenek peşinde koşanların tarihi bir hesap yükümlülüğü içinde olacağı da açıktır. Bu kesimlere göre Kürtler dün AKP ile işbirliği içindeydi, bugün de emperyalizmle iş tutmaktadır. Bunların gözleri kör, kalpleri de kurumuştur. Hayat memat mücadelesi veren bir halka tuzu kuru bir biçimde kenara geçip kiminle işbirliği yapıp yapmayacağı ile ilgili akıl vermeye çalışanların hiçbir karşılığı yoktur.
Erdoğan ise “IŞİD’i mi vuracaksanız o zaman benim sahaya çıkama izin verin” dayatması anlamına gelen bir tampon bölge beklentisi içindedir. Esad kendisi ile koordinasyon içinde olunmamasına rağmen ABD merkezli koalisyonun saldırılarına destek açıklaması yaptı. Bu koşullarda Erdoğan’ın Esad’ın uçaklarına karşı “uçuşa yasak bölge”den bahsetmesi aklı başında olanları gülümsetmektedir. Erdoğan’ın tek derdi Rojava’nın ezilmesini IŞİ başaramazsa “iş başa düştü” diyerek kendisinin becermesinin önünün açılmasıdır. Bu senaryonun da hayata geçirilebilmesi büyük oranda Kobani’nin düşmesi sonrasında yaşanabilecek türbülansa bağlıdır.
Yani Kobani ile yatıp Kobani ile kalkmaya devam.