“Davos Fatihi” Ya da “Yeni Nasır” !!!
Mehmet YILMAZER
3 Şubat 2009
Davos’ta Erdoğan’ın çıkışı hala tartışılıyor. Planlı bir çıkış olup olmadığından, bundan sonra Türkiye’nin Ortadoğu’daki yerinin ne olacağına kadar uzanan tartışmalardan anlaşılıyor ki, Erdoğan’ın protestosu kafalarda tam bir deprem yaratmıştır. İsrail, bugüne kadar, hele böyle batılı kurumların düzenlediği organizasyonlarda tam bir dokunulmazlığa sahipti. Erdoğan bu dokunulmaza dokunmuştur! Hem de “siz öldürmeye iyi bilirisiniz” gibi yenilir yutulur olmayan bir suçlamayla… Tam bu olay patlak verdikten hemen sonra CHP’nin ünlülerinden Onur Öymen’e uzatılan mikrofona bu “ulusalcı” politikacı tam bir panik havası içinde “Türk dış politikası tamir edilmez bir yara almıştır, tam bir skandal” tespiti yaparak felaket tablosu çizmiştir. Bu iki zıt politik tavır Erdoğan ve Öymen’nin kişiliklerinden öteye Türk dış politikasında gelinen kritik noktaya işaret ediyor.
Gelişmeler şimdilik, CHP’nin felaket tellallığının tam zıddı yöndedir. Perez özür dilemiştir. İsrail dış işleri bakanlığı ortamı yumuşatmak için girişimlere başlamıştır. Washington’un tepkisi dengeleyicidir. Bildik, ezbere bir yaklaşımla bunun acısını ABD ve İsrail çok yakında Türkiye’den çıkarır denebilir. Ancak dünya ve bölgede tüm dengelerin büyük kaymalara doğru ilerlediği bir zaman aralığında eski ezberlenmiş tespitlerin hiçbir yol göstericiliği olamaz.
“İsrail neden bu kadar alttan alıyor?” sorusu kafalara kaçınılmaz bir şekilde takılıyor. İsrail tüm Gazze saldırısı sırasında kendi topraklarına düşen roketlerin üzerinde araştırmalar yaparak İran’ı da hedef haline getirmek için didinip durmuştur. Bu saldırı sırasında İran tarafından gelecek hırçın bir çıkış bekledi. Fakat İran dikkat çekici bir şekilde bu saldırı sırasında geri planda durdu. Tel Aviv’e karşı hırçın çıkış beklemediği bir yerden Türkiye’den geldi. Bu noktada Ortadoğu’nun savaş makinesinin hesapları bozuldu. Daha da öteye, Davos olayının sıcaklığı geçmemişken Hamas yetkilisi dünyanın gözlerinin içine bakarak Tahran’a “desteklerinden dolayı” teşekkür ziyaretine gitti. Bölgede neler oluyor? Türkiye bu gelişmelerin neresinde duruyor?
Afganistan ve Irak’ın işgali sonrası gelişmeleri dikkate alırsak Ortadoğu’da Amerika’nın stratejik planları tıkanmıştır. Bölgede Amerikan yanlısı güçler zemin ve inisiyatif kaybediyorlar. Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün ve hatta Filistin hareketi içinde Abbas bunlar arasındadır. İran, Suriye, Hizbullah, Hamas ve henüz yeterince ortaya çıkmamış bütün Arap dünyasındaki siyasal İslami hareketler Amerikan saldırılarına rağmen bir yükseliş içindedirler. Bu tabloda en kritik ülke hiç şüphesiz ki Irak’tır. Burada işlerin Amerika’nın istediği gibi gitmediği biliniyor. Hatta Irak işgal yıllarının en kritik momentine doğru gidiyor.
Öte yandan, bu tabloda en ilginç ülke ise Türkiye’dir. NATO üyesi, bugüne kadar Amerikan-İsrail ekseninde davranan Türkiye, Irak’ın işgalinden sonra bir açmazla yüz yüze gelmiştir. Bilinenleri tekrarlamayalım. Amerika’nın Ortadoğu için Bush dönemi stratejilerine Türkiye’nin tümüyle angaje olması kendi intiharı anlamına geleceği için Washington ve Ankara arasında bir kırılma yaşandı. Türkiye bölgede bu iki saflaşma arasında kendine bir manevra alanı yaratmaya çalışıyor. Ancak Gazze saldırıları sırasında yaptığı açıklamalar ve Davos olayından sonra Türkiye, İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas tarafında göründü. Kendisi bunu tam istemese de ortaya böyle bir görünüm çıktı. Ve bu noktada kafaları batı normlarıyla sınırlanmış dış politika duayenlerinden bir gürültüdür koptu. Türkiye artık batıdan koparak bir Ortadoğu ülkesi olma yoluna giriyordu. Hatta Hamas gibi bir “terör örgütünü” destekleyerek tüm batıyı karşına alıyordu. Batıcılığın artık körlüğe dönüştüğü bu noktada bu felaket tellallarının dediklerinin olması bir yana, kendileri bile Davos yorumlarını daha sonra kısmen revize etmek zorunda kaldılar.
Dünya iki kutuplu günlerini geride bıraktı. Bunun yanında artık 90 yılların başlarında Amerika’nın ağzından dile getirilen “yeni dünya düzeni” nin de geride kaldığını iyi bilmek gerekiyor. Hele yaşanan büyük bunalım yıllarında dünyadaki tüm dengeler bıçak sırtındadır. “Şekeri yükselen Erdoğan”ın Davos’taki çıkışının ardında ne ölçüde sağlam dünya ve bölge değerlendirmesi vardır bilemiyoruz, ancak çıkışıyla ömrünü doldurmakta olan bölge saflaşmalarını dünya aynasına yansıtan bir rol oynamıştır.
Bu “Davos fatihi” şenlikleri elbette uzun sürmeyecektir. Dünya, Obama’yla birlikte Bush döneminden daha derin bir düş kırıklığı yaşayacağı günlere doğru ilerliyor. Onun siyah rengi ve “değişim” sloganı çok yakında sadece bir sembol olarak geride kalacak. Çünkü, kapitalizmin yaşadığı büyük bunalımın nasıl dünya halklarının sırtına yıkılacağının hesaplarının yapıldığı günlerden geçiyoruz. Yeni çatışma alanları ortaya çıkacak, yeni saflaşmalar yaşanacak.
Gelelim Erdoğan’a “yeni Nasır” yakıştırmasına… Türkiye’nin tehlikeli sularda yaptığı bu manevralardan başına nelerin geleceğini artık eski kalıplardan hareketle basitçe söylemek mümkün değildir. “İsrail ve Amerika bunun intikamını alır!” söylemi dünyanın mevcut gidişinde fazla bir anlam taşımıyor. Neoliberal bayrakları sallayarak bugüne gelen kapitalizm, bunalımdan nasıl çıkacağını henüz bilmiyor. Ufukta görünen, herkesin kendini kurtarma telaşına düşeceği bir döneme doğru gidildiğidir.
Üçüncü dünya ülkelerine böyle günlerde hep “kurban” rolü biçilir. Bir kez daha böyle mi olacak? Erdoğan’ın Davos’taki çıkışıyla Ortadoğu’da yeni bir Nasır olamayacağı yeterince açıktır. Ancak ortaya çıkan bu coşku gösteriyor ki, son otuz yılın çürüttüğü Ortadoğu Nasır gibi bir lider özlüyor. Bu Erdoğan olmayacak! Fakat bölgemiz artık yeni Nasır’lara gebedir.