Cumhuriyet gazetesinin yayın çizgisi değişikliğinin yargılanma sebebi olmasının bir hukuk garabeti olmasının dışında başka bir anlamı yok mu? İlhan Selçuklu Mustafa Balbaylı Cumhuriyet’in “Genç Subaylar Rahatsız” manşeti atan, “Tehlikenin Farkında mısınız?” kampanyasıyla Cumhuriyet Mitinglerinin ortaya çıkmasında rol oynayan Cumhuriyet çizgisi AKP için bugün neden bu kadar muteber oldu?
Şu andaki iktidar bloğu açısından CHP tabanının nereye doğru evrileceği oldukça önemli. 1. Cumhuriyet’in can çekiştiği, müftülere resmi nikah kıyma hakkının tanındığı, bakanlıkların açıkça kimi tarikatlar tarafından parsellendiği, eğitim müfredatının İslamcı bir bakış açısıyla yeniden, yeniden ama yeniden şekillendirildiği bir noktada bu tabanın siyasi tepkisi ne olacak? İki seçenek var. Zihinlerdeki ulusalcı ve devletçi çerçeve aşılamayacak, dolayısıyla etkin bir demokrasi bloğu çerçevesi oluşturulamayacak ve “yerli ve milli” olana usul usul, istemeye istemeye de olsa uyum sağlayacak. Var olan iktidar bloğunun umduğu senaryo budur. Ancak bu senaryonun kesinkes hayata geçeceğini söyleyemeyiz. Çünkü Gezi’den bu yana bu taban sokakla daha sıcak bir bağ kurdu. 7 Haziran’da HDP’nin barajı aşması konusunda özel planlamalar yapan CHP’li aileler çok sayıdaydı. Adalet Yürüyüşü’nde HDP ile ortaya çıkan birbirini destekleyen tablo CHP’li en geniş kesimde dahi büyük bir reaksiyon yaratmadı. Herkesin diline pelesenk olan Demokrasi Cephesi aslında bu 2. damarın CHP kitlesine hakim olması, onun ana eğilimine dönüşmesi ile güçlü bir seçenek haline gelebilir. Burada var olan parti yöneticilerini de aşan, sosyolojik bir yarığın kapanması gibi bir zorluk var. Cumhuriyet gazetesi bu sosyolojik yarığın kapanmasında oynayabileceği rol yüzünden de önemli bir saldırı altında.
İçinden geçtiğimiz bu kritik dönemde demokrasi mücadelesi yürüten politik kadroların en önemli işlevi bu sosyolojik yarığın aşılabilir hale gelmesine katkı sunmak olacaktır. Böylesi bir yarık muhakkak ki sadece tek bir tarafın fedakârlıkları ve özverileri ile aşılamaz. Daha ziyade yeni bir siyasal alanda buluşmak için bütün politik tarafların bir miktar kendi pozisyonlarını değiştirmesi ile mümkün olabilir. Hiçbir politik aktörde bir diğeri tarafından yutuluyormuş, ona ekleniyormuş hissi uyandıracak tutumlar ve yaklaşımlar geliştirilmemelidir. Ancak yine de bu yarığın kapanmasını hızlandıracak hamleleri uygun zaman ve zeminde hayata geçirmek, Demokrasi Cephesi eksenindeki heyecanı arttıracaktır. Demirtaş’ın son dönemdeki kimi çıkışlarını böylesi bir bakış açısı şekillendiriyor görünmektedir.
İttihat ve Terakki, 1908 burjuva devriminin yaşanması öncesinde son kongresini 1907’de Ermeni Taşnaklarla birlikte gerçekleştiriyor. Büyük Ermeni Soykırımı’ndan sadece 8 yıl önce oluyor bu. Mustafa Kemal, 1919 sonrasında gelişen konseyler hareketinin üzerinde bir ittifak oluştururken 1921 Anayasa’sında Kürtlere çok geniş bir otonomi taahhüt ederek yürüyebiliyor. Prens Sabahattin tipi adem-i merkeziyetçiliğe kökten karşı, Rousseaucu bir ittihatçı olan M. Kemal 1921-1924 aralığında Kürtlere muhtariyet taahhüt etmeye neden ikna oldu? Çünkü mecburdu. M. Kemal Bolşeviklerle ve Kürtlerle ittifak yapmadan kesinlikle başarılı olamayacağını biliyordu.
Bu örnekler aslında büyük toplumsal dönüşümlerin aslında geniş ittifaklar kurabilme becerisi ile alakalı olduğunu gösterdiği kadar böylesi ittifakların ne kadar kaygan bir zeminde inşa edildiğini ve kopuşmaya, hatta düşmanlaşmaya ne kadar açık olduğunu da gösteriyor. 2007 sonrasında Erdoğan-Cemaat arasında yaşanan ittifak ve sonuçları da bu bakış açısını destekliyor.
Etkisi sınırlı bir sosyalist hareket, böylesi kritik bir eşikte yukarıda bahsedilen sosyolojik yarığın kapatılması ve Demokrasi Cephesi’nin inşasına katkı sunmayı ne kadar önemsemeli? Muhakkak ki olabildiğince önemsemeli. Ancak bu “büyük siyaset”in kendisi için bir yok oluş tuzağı da içerdiğini görerek bunu yapmalı. Şu soru çok önemli: Sosyalistler neden 2013’den beri yaşanan siyasi bunalımı bir devrim için basamak olarak kullanmayı esas almıyorlar da Demokrasi Cephesi benzeri taktiklerin peşine düşüyorlar? Gerçek bir demokrasiyi inşa edecek, siyasi demokrasinin sınırlarını toplumsal yeniden paylaşıma kadar genişletecek bir halk demokrasisini inşaya neden soyunamıyorlar? Çünkü bunu yapacak güçleri yoktur, işçi sınıfı içerisinde yeterli derinleşme yoktur, sınıf düşmanının hegemonyası altındadır. Sosyalistler de tamamen koşulların dayatması yüzünden, daha doğrusu kendi güçsüzlüğünden bu noktada. Böylesi bir güçsüzlükle Demokrasi Cephesi meselesinin içinde tamamen boğulma riski de mevcuttur. Zaten siyasetin hiçbir riski olmasaydı, her şey düz bir çizgide ilerliyor olsaydı politik akla da ihtiyaç olmazdı. Oysa bugün her zamankinden daha fazla adımları politik bir akıl eşliğinde, dönemin dönüşen karakteristiklerini doğru okuyarak atabilmek gerekiyor. Değil birkaç yıllık, birkaç aylık ezberlerle bile siyaset yapılamayacak bir ülke ve dünyadayız.
Sonuç olarak, içindeki hegemonya mücadelesini görmezden gelmeksizin bir demokrasi cephesinin inşası için çaba harcamanın önemini, bu inşayı başarabilmek için kısa bir süre önce ulusalcı diyerek burun kıvırdıklarımızla ittifak yapmayı becermemiz gerektiğini, onların zaten bizimle ittifak yaparak ulusalcılıktan büyük oranda istifa etmiş olacaklarını, sınıf örgütlenmesi görevinin demokrasi mücadelesinin acil ihtiyaçlarını ikame edemeyeceğini ancak demokrasi cephesine yön verebilmek için de sınıf örgütlenmesine ihtiyacımız olduğunu görmek zorundayız.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]