Brezilya Özgürlük ve Sosyalizm Partisi (PSOL):
“Chavez’in 5. Enternasyonal Çağrısı ve Dünya Durumu”
Pedro FUENTES
(Çeviren: Ayşe TANSEVER)
11 Ocak 2010
“Venezüella Birleşik Sosyalist Parti” kongresi öncesi, Karakas’ta “sol kanat politik parti ve sosyalistler”in toplantısında Venezüella Başkanı Hugo Chavez, 5. Sosyalist Enternasyonal’in toplanma çağrısını yaptı. Uluslararası sosyalist örgütlenme tarihini özetlediği güçlü konuşmasında Chavez, kapitalist krizi göğüslemek ve insanlığın geleceğini tehdit eden savaşı önlemek için sosyalizm mücadelesi vermeye gönüllü olan dünyadaki sosyalist akım, sosyal hareket ve partileri, emperyalizme karşı mücadele etme ve kapitalizmi yıkıp, sosyalizmi kurma doğrultusundaki mücadelelerinde ortak bir strateji belirlemek için,sol ve devrimci partiler birliği doğrultusunda, 5. Enternasyonal’i toplamalarının zamanının geldiğini söyledi.
Açık bir şekilde anti-emperyalist bir havası olan bu toplantıda; Meksika Kurumsal Devrimci Parti (Mexican Institutional Revolutionry Party, PRI), Çin Komünist Partisi ve hatta Brezilya İşçi Partisi (PT) gibi bu havaya uygun düşmeyen partiler de vardı. Buna karşın Brezilya Sosyalizm ve Özgürlük partisi (PSOL), Fransız Yeni Anti-Kapitalist Parti (New Anti-Capitalist Party NPA) Honduras Ulusal Direniş Cephesi ve El Salvador Devrimci Eğilim gibi birçokları ise yoktu.
Yeni Enternasyonal çağrısı, katılanlar– Bolivya, Soyalizme Doğru Hareket (MAS), Ekvator Devlet başkanı Rafael Correa ‘nın Yeni Ülke Partisi, Honduras yasal Devlet Başkanı Manuel Zelaya’yı temsil eden militan Patricia Rhodas ve Avustralya Sosyalist İttifakı gibi diğer sol kanat guruplar- tarafından çarçabuk kabul edildi. Küba dışındaki komünist partiler ve Brezilya PT’si tarafından ise açık bir şekilde reddedildi, çünkü onlar için Sao Paula Forumu hala geçerlidir.
Bürokrasinin güçlü oluşu nedeniyle, Venezüella sürecinin kritik durumu ve Bolivarizmin çelişkileri bir yana, Chavez’in bugün var olan uluslar arası boşluğu doldurma doğrultusunda ilerici bir öneri yaptığını düşünüyoruz. Bu çağrının içinde, yaşadığımız derin kapitalist kriz ve emperyalist politikalara bir seçenek yaratma doğrultusunda bir gelişme vardır.
Politik Boşluk
Kendine anti-kapitalist ve sosyalist diyen herkesin, Fransız NPA gibi diğer sosyalist güçlerin de yaptığı gibi bu çağrıya “biz de varız” demesi gerekir. Biz varız ve orada olacağız, çünkü yeni başlayan ve Karakas’ta Nisan sonlarında başlayacak olan sürecin içinde olmak istiyoruz.
Eğer gerçekleşebilirse, bu öneri, günümüz dünyasının içinde bulunduğu çok ciddi çelişkilere yanıt verme eğilimindedir. Bir yandan, küresel kapitalizmin çok derin krizi uluslararası koordinasyon ve örgütlenme ihtiyacını çok somut ve ciddi şekilde arttırmıştır. Ancak, aynı zamanda da bizler, uluslararası arenada bir politik boşluk içindeyiz. En radikal kitle hareketleri ve dünya öncülüğü için gerçek bir kutup olabilecek bir uluslararası örgütleme olmadığından bir boşluk vardır. Bir zamanlar anti-küresel ve savaş karşıtı eylemleri koordine etmekte ilerici bir işlev gören Dünya Sosyal Forum toplantıları, giderek daha çok PT gibi partiler ve diğer uluslararası bürokratik kurum ve kuruluşlar tarafından denetlenmeye başlandığından güç kaybetti.
Aynı şekilde; bizim için de Sao Paulo Forum’u Brezilya PT’sinin güdümünde, o partinin burjuva yönelişinin kuyruğuna takıldı ve artık tutarlı referans değiller. Avrupa’daki Komünist parti cepheleri ve koalisyonları, genel olarak iktidar ve parlamenter koltuklar peşindeler ve bu sebepten ötürü onlar da tutarlı değiller. Uluslararası deneyleri olsa bile Troçkist örgütlenmeler de tutarlı referans olamazlar. Birleşik Sekreterlik bölünmesinden doğan kendi kendini 4. Enternasyonal ilan edenler de kitlelerle bir bağ kurmaya çalıştı ve Fransa Devrimci Komünist Lig’i (Revolutionary Communit League, LCR) NPA kuruluşuna katılmaya teşvik etmesine rağmen tutarlı değildir. Dördüncü Enternasyonal’e katılan diğer çeşitli uluslararası örgütler de tutarlı değildir. Troçkizm, sadece bu enternasyonal ile övünen küçük bir gruptan başka bir şey değildir.
“Program temizliği” bahanesi ile Karakas’dan gelen çağrıyı reddedecekler ya da toplantının, Üçüncü ve Dördüncü Enternasyonlar’daki gibi uluslararası sosyalist devrim doğrultusunda somut bir program üretmesini isteyecekler olacaktır. İki Alman sosyalist akımı birleştirmeyi amaçlayan iddialı ‘Gota’ Programını eleştiren Marks’in eleştirel “birçok program yerine ortak eylem daha iyidir” uyarısı bizim için hala geçerlidir.
Karakas çağrısının amacı, devrimci sosyalist sol ile bir arada olan yeni Bolivar radikal yurtseverliği, yeni anti-emperyalist, yerli ve anti- kapitalist akımların yeniden gruplaşmasını sağlamaktır.
Bu sürecin başarısı için, Marks’ın Birinci Enternasyonal’i, sonra da enternasyonaller, yani Uluslararası İşçi Örgütlenmesi özelliklerine sahip geniş birleşik bir cephe örgütlenmesi gereklidir. Büyük Rus devrimcisi David Ryazanov, Marks ve Engels üzerine yazdığı eşiz kitapta ‘Uluslararası İşçiler Örgütlenmesi’nin çok güzel bir tanımını yapar. Ryazanov şöyle der: “Marks, sonuçta kendi tarafından yazılan çağrısında ‘birleşik cephe’ taktiklerinin klasik örneklerini verdi. İşçi sınıfının, işçi hareketini geliştirmek için yapabileceği ve yapması gereken tüm imkânları vurgulayarak taleplerini formüle eder. Ona göre, Komünist Manifesto’nun temel çağrıları daha sonra gelecekti. (David Ryazanov, Karl Marx and Friedrich Engels, http//www.marx.org/archive/riazanov/Works/1927-ma/index.htm.chapter 7)
Elbette Birinci Enternasyonal bitmiş program temeli olduğu kadar Marks ve Engels tarafından Just Ligi için yazılan Komünist Manifesto’dakinden çok farklı bir şekilde oluştu. Marks için “sendikacıları”, eski İngiliz Chartercılarını, ütopik sosyalist Robert Owen’ın eski izleyicilerini, Proudhonistleri, Bakuninistleri ve Adalet Ligi’nin militan ve destekçilerini bir araya getirmek daha önemliydi.
Hugo Chavez’in çağrısından ise, bizce, Nisan 2010 toplantısında ortaya çıkabilecek en uygun örgütlenmenin kıtasal ve/veya küresel bir anti-emperyalist cephe olacağı düşüncesindeyiz. Bu yeni uluslararası örgütlenme, anti-emperyalist ve anti- kapitalist mücadele programı etrafında ve radikal yurtseverlerden devrimci sosyalist akımlara, emperyalizme karşı mücadeleyi destekleyenlerin bir araya geldiği birleşik bir cephe olabilir.
“Karakas Toplantısı”ndan Çıkabilecek Politik Öneriler
Karakas toplantı sonuç bildirgesi ve politik içeriğini %100 destekliyoruz. (bakınız: http://links.org.au/node/1375) Önerilerin birçoğu, PSOL’nun Sao Paulo’da düzenlediği uluslararası seminerde yaptıklarımıza benzemektedir. Kolombiya’daki yabancı askeri üslere karşı ve Honduras darbesinin reddi için politik açıdan somut eylemlere odaklanmıştır. Metinde ve bildirgede üç temel karakter var: a) Kapitalizmin yapısal krizi, b) Kıtada Yanki emperyalist saldırısı ve küresel savaşlar, c) 21.yy sosyalizmi ve sosyalizm mücadelesi. Bu noktalara geniş açıdan bakıldığında doğru olarak kabul edilebilir. Özellikle ikinci madde olmak üzere, bu konularda daha derinleşmemiz gerekir. Emperyalist saldırı özelliğinin doğru olduğuna inansak bile, onu Latin Amerika politikasının merkezine oturtmak, unilateral olduğu kadar kıtamızda gelişmekte olan sürecin sınırlarını gözden kaçırmada kullanılmaktadır.
Bolivya başbakanı Garcia Linera’nın, Brasil de Fato’da yayınlanan mükemmel söyleşisinde, ‘kapitalizm altında gelişen bir süreç olduğunu ve bunların ya çeşitli şekiller ya da 21 yy sosyalizmi olduğu’nu söyledi. Bunun bir yanda, kıtasal ya da dünya çapında güçler dizilişi ile ilgili olduğunu ve bu süreci derinleştirmenin liderlerin sorumluluğuna düştüğünü, ayrıca da özellikle Venezüella sürecini sınırlayan ve engelleyen güçlü bürokratik unsurlar olduğunu bilmek gerektiğini belirtti.
Kapitalist Kriz
Karakas ilerici çağrısını, küreselliğin karakteristik yeni unsurları ışığında anlamamız gerekir. Çağrı, küresel ekonomik kriz ve dünyayı hâkimiyeti altına almış ve giderek artan politik bir belirsizlik ile damgalı önemli politik ve ekonomik değişiklikler ortamında yapılıyor.
Paul Krugman, krizin bittiğine inanan, Brezilyalı devlet ekonomi yöneticileri gibi birçok ekonomik kurumun inancının aksine, yeni bir ekonomik balonun yaratılmasına karşı uyarıyor. Krugman, Brezilya’ya akan yoğun spekülatif sermayenin tehlikelerine işaret ediyor ve 1990’larda Japonya’da yaşandığı gibi merkez ülkeler ekonomilerinde on yıllarca sürecek bir durgunluk ve gerileme olacağı tahminini yapıyor.
Marksist ekonomist Jorge Bernstein ise daha derin bir analiz yapıyor. Yeni balona işaret edip, bunu üretim ve tüketimde ılımlı bir düzelme sağlayan daha önceki krizlerle karşılaştırıyor: “1990 sonları ve 2007’lerdeki spekülatif düzen tekrarlanıyor, ama arada önemli bir fark var: Güncel balonun içeriği ekonomik büyüme değil resesyondur… 2009 borsa balonu tüketimdeki düşüklük, üretim yatırımlarında azalma, işsizlikteki sürekli yükseliş ile eş zamanlı yaşanıyor. Düşen üretim ile bloke olmuş artı değer sermayesi, finansal spekülasyondan çıkar sağlayarak devasa devlet kurtarma operasyonları ile beslenen spekülatif-resesyon kısır döngüsünü yaratıyor.” ABD ekonomisine işaret ederek şöyle söylüyor: “Gerileme batağından kurtulamayacağı açıktır; geçici rahatlık, iyileşme girişimleri ve müdahalelerle büyüme, içinde bulunduğumuz felaketi doğuran parazit mekanizmaları sürekli olarak yeniden doğuruyor. Ve imparatorluğun çöküşü (kapitalist dünyanın ana merkezi) tüm dünya sistemini beraberinde sürüklüyor.”
Bernstein, ekonomik gerilemenin diğer “görünen krizler“ (2008’de yaşanan gıda ve enerji krizleri) ile bağlı olduğunu ve çok kırılgan olan küresel sistemi herhangi bir anda vurabileceğini düşünüyor. “Yani, özünde çeşitli yüzleri olan çok sayıda krizin tek bir küresel devasa kriz olarak, tarihte şimdiye kadar yaşanmamış şekilde bir araya gelmesi ile yüz yüzeyiz ve tek görüntüsü uzun süre devam edeceği tehdidini yapan bir alaca karanlıktır.”
Stratejik eğilim olarak Bernstein’ın incelemesi doğrudur. Somut bir politik çerçeve olarak kullanılamaz, çünkü balon ya da tüketim artışından başka, işçi hareketinin zayıflığı nedeniyle artı değer artırımı elde edilen Latin Amerika ve başka ülkelerdeki kısa dönemli büyümeleri hesaba katmıyor. Ama öz olarak doğrudur ve yeni daha güçlü krizler yaşanacağından söz eden Kurgman’la örtüşür. Bu, dünyamızı Büyük Buhran sonrası gördüğümüz türden bir kaos, kutuplaşma ve çok büyük politik değişikliklerin içine itecektir.
Ya Obama Yönetimi?
Bu bağlamda ABD başkanı Barack Obama, korkunç sorunlar karşısında iç ve dış politikadaki vaatlerini tutma konusunda zayıflıklar gösterdi. Dünya politikasında da eski Bush politikaları ile uzlaşan bir yol izliyor. Büyük bir direnişin olduğu Afganistan’da asker sayısını arttırarak bir çıkmaz yola giriyor. Dahası, sağ kanata teslimiyet politikasının Honduras’ta darbeyi destekleme ile sonuçlanacağı açıktı. Bu unsurlar Obama’nın zayıflıklarını ve ABD dış politikasında büyük değişikliklerin olanaksızlığını gösterir. Bunlar ABD hegemonyasının artan kayıplarının ifadesidir ve Obama’da Bush gibi davranmaktan başkasını yapamaz.
Günümüz emperyalizminin “hegemonya” krizi, “çok kutupluluğu” arttırma eğilimindedir. Bir örnek, Latin Amerika’daki ALBA üyeleri ve İran’ın artan bağımsızlığıdır. (Honduras olayında görüldüğü gibi Brezilya da sayılabilir. Ama Brezilya, ABD ile sürekli görüşme politikası izliyor.) Bu kutuplaşmanın öte ucunda ise Obama iktidarının sonunda açıkça benimsediği faşist İsrail politikası bulunur.
Latin Amerika’nın “Kıtalaşması”
Bolivya başbakanı Garcia Linera’nın Brasil de Fato’da yayınlanan söyleşisinde “ kıtamızın son yüz yılında ilk kez sola doğru kıtasal bir dönüş yaşanıyor.” diyerek daha önce yaşanmamış bir sürece parmak basıyor. Küba devrimi ile başlayan süreç ile karşılaştırarak, her ne kadar daha radikal olsa bile daha az kıtasal ve zamanının tek bir olayı olduğuna, diğer ülkelerdeki silahlı gurupların yenilmesiyle de çok kısmi kaldığına işaret ediyor. Biz de buna, yeni sürecin sadece Latin Amerika yerli halklarının politik sahneye çıkması olmadığını, aynı zamanda da emperyalizmden politik olarak bağımsız yeni Latin Amerika iktidarlarının kurulmasını ekleyebiliriz.
Bolivya’da yaşanan yeni seçim zaferi, sürecin ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Bu doğrultuda yeni bir olay da 2011 başkanlık seçimlerini Peru’da Ollanta Humala’nın kazanması ile yaşanabilir. Peru, köylü, işçi ve yerli halk mücadelelerinin birleştiği, aynı zamanda Bolivya devlet başkanı Evo Morales ile aynı özellikler taşıyan politikalar izleyen Humala’nın gerçek bir seçenek olduğu, bölgenin büyük önem taşıyan bir ülkesidir.
Aynı söyleşide Garcia Linera: “Bugün 2009 yılında kapitalizmin üstesinden geldiğimizi söylemek aldatıcıdır, ama başka bir sistemin embriyonik unsurları vardır” diyor.
Ama buna rağmen, neoliberalizm dönemi ile karşılaştırıldığında, bu iktidarların ilerici yurtsever, devrimci bir süreç içinde oldukları tanımlamamızı doğrular. Bu ülkelerin içinde bulundukları süreç geri döndürülemez. Emperyalist politikalar ve daha organik Latin Amerika burjuva politikaları ile uzlaşmaz yeni projeler ortaya çıkmıştır. (Brezilya Oderbretch şirketi gibi Chavez Venezüella’sı ile iyi iş ilişkileri olan büyük Latin Amerika şirketleri olsa bile.)
Bu nedenle Latin Amerika’da büyük bir kutuplaşma yaşanacaktır. Günümüzde üç tip iktidar vardır: Kolombiya’nın başını çektiği açıktan ABD yanlısı iktidarlar, Brezilya (bölge gücü olarak kendine özgü politikaları vardır.) güdümünde Arjantin, Uruguay ve üçüncü olarak Bolivya, Ekvator, Venezüella bağımsız iktidarları. Giderek ulusal sürecin kıtasallaşacağı ve kutuplaşmanın yaşanacağı bir dinamik içindeyiz. Honduras’ta bu kutuplaşma vardı. Bir yanda Zelaya tarafından ifade bulan radikalleşme, diğer yanda ABD hizmetinde olan yerli burjuva ve önemli sektörler konumlaşmıştı. Tüm Latin Amerika’da bu yaygındır.
Emperyalizm Kâğıttan Bir Kaplan Değildir
ABD hegemonyasının zayıflaması ve Afganistan’daki kritik durum onu kâğıttan bir kaplan haline getirmemiştir. Aksine daha da saldırganlaşabilir. Latin Amerika’daki akımlar, Washington’un Orta Doğu içindeki kritik durumuna bakarak, ABD’nin arka bahçesini tekrar denetine almaya zorlanacağı, yani Latin Amerika’daki tehditkâr hegemonyasına tekrar geri döneceğini söylüyorlar. ABD emperyalizmi bu sürecin yaygınlaşmasını engelleyip yenme ihtiyacı duyarken, ana hedefi Chavez’dir.
Honduras darbesinde açıkça ortaya çıktığı gibi; ABD politikasına, Kolombiya’daki askeri üslere ve ABD dördüncü deniz filosunun yeniden canlandırılmasına karşı durulmalıdır. Yeni bir emperyalist saldırı durumunda bu ülkeler, iktidarları, sosyal hareketleri ile birlikteyiz ve olmaya devam edeceğiz.
Dediğimiz gibi ABD’nin Afganistan’da bir yenilgi yaşaması, otomatik olarak kıtamızda askeri bir eyleme geçeceği anlamına gelmez. ABD köşeye sıkıştığı koşulda Afganistan’dan çekilebilir ve terörizm bahanesi ya da kukla rejimleri kanalıyla provokasyonlarla düşük düzeyli müdahalelerde bulunabilir. Venezüella’ya Kolombiya’dan, Bolivya’ya ise, giderek olasılığı azalsa bile, anti-Morales “Bolivya yarım ayları” eliyle böyle saldırılar beklenebilir. Yanki’nin Latin Amerika politikası sadece askeri değildir. Latin Amerika burjuvazisini, imparatorluğun genç ortaklarını güçlendirebilir. Yani demokratik reaksiyonlar, görüşmeler ve kamuoyları ile adaylarını destekleyebilir ya da başka bir değişle havuç sopa politikasını kullanır.
Bürokrasi
Karakas bildirgesi değerlendirmemizde sözünü ettiğimiz tek yanlı bakış, sürecin zayıflamasından yana olduğundan, emperyalizm politikalarını beslemeyi tercih eden bürokrasinin, bir sorun olduğu gerçeğinin üstünü örtmektedir. Bu süreçler, şu an ilerici olup emperyalizmle uzlaşmasa bile, özellikle Venezüella’daki gibi, emperyalizme karşı savaşa zarar veren ve yerel burjuvaziyi zayıflatıcı yapısal önlemlerin derinleştirmesini engelleyen çelişkiler yarattılar.
Bu süreçler burjuva devlet çerçevesinde yaşandığından, kendisini özellikle devlet bürokrasisi şeklinde gösterir ve sonuçta özel yetkili olup süreci yavaşlatan yeni çelişkiler doğurur. Emperyalizme ve tekrar iktidara gelmeyi uman yerli burjuvaziye karşı duruşta bir sorun olurlar.
Politik açıdan en gelişkin ve anahtar ülke Venezüella’da bu açıkça görünmektedir. Orada Bolivarizm 10 yıldır iktidarda. Bu süreç içinde Chavez sayesinde iktidar sistemi içinde, kitle hareketleri ve onların anti-emperyalist bilincinde politik bir başarı sağlandı. Ancak aynı zamanda süreci içten tehdit eden bir bürokrasi doğdu. Bu kesimleri yenmeden süreci geliştirmek çok zor olacak, hatta gelişim durup emperyalizm tarafından yenilebilir.
Nisan Ayında “Karakas Kuruluş Toplantısı”na Katılmak
Bu çelişkileri söylemek, yeni bir enternasyonal örgüt kurmanın önemini asla küçültmek anlamında değildir. Aksine bu konuları su yüzüne çıkartmanın amacı, onu güçlendirmektir. Bu nedenle, yeni bir enternasyonal örgüt kurmayı desteklediğimizi tekrarlayalım ve eğer gerçekleşirse, emperyalizme karşı duran güçleri birleştirecektir. Dediğimiz gibi; radikal yurtseverler, yerli halklar, devrimci ve sosyalist örgütler gibi emperyalizme karşı akımların birleşik cephesi kurulacaktır.
Böyle bir örgüt, kıtamız ve dünyada devrimci süreci yükseltme aracı olmalıdır. Bu anlamda devlet politikaları ve her bir ülkede anti-emperyalist mücadeleyi yükselten, mücadeleyi ileri götüren sosyal hareketler, politik örgütler hükümetler arasındaki ekonomik diplomatik ilişkileri birbirinden ayırmak gerekir.
Hiç şüphesiz eğer bu doğrultuda inşa edilirse, Honduras gibi yenilgileri önleyip mücadeleyi yükseltmekle kalmayıp, gelişmekte olan süreçler içinde bürokrasi ile de mücadele edecektir. Nisan 2010’da Karakas’ta yapılacak olan tarihi toplantıya ilişkin düşünce ve öngörülerimiz bunlardır ve kendimizi bu uluslararası göreve ciddi şekilde adayacağız.
(Pedor Fuentes: Brezilya PSOL’ün Uluslararası İlişkiler Sorumlusu.)