Seçimlerden sonra iki süreç birlikte akıyor: Bir yanda koalisyon senaryoları; öte yanda son gelişmeler nedeniyle özel olarak Rojava sorunu. İki süreç birbirine fazlasıyla bağlıdır. Hangi koalisyon kurulursa kurulsun devletin Suriye politikası aynı kalmayacaktır. Kalamayacaktır demek daha doğru olur.
Son günlerin en önemli gelişmesi Erdoğan’ın Rojava ile ilgili bağırıp çağırmasıdır. “Ne pahasına olursa olsun Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletini kabul edemeyiz” açıklaması koalisyon senaryolarını etkileyecek sonuçlar doğurabilir. Ayrıca zaten hükümet de Suriye’ye müdahale hazırlıkları içindedir.
Cerablus ve Afrin arasındaki hattı hükümet tutmak istiyor. Elbette bu çabanın amacı IŞİD’le mücadele değildir. İktidarın bütün amacı Kürt Özgürlük Hareketi’nin gelişmesinin yolunu kesmektir. Bunun için Suriye sınırında güvenlik hattı kurmak pratik politika açısından boş bir çabadır. Rojava’da oluşan özerk bölge esasında Kürt halkı ile Şam yönetimi arasında çözümlenecek bir konudur. AKP iktidarı Şam yönetimini yok saydığı ve yıkma amacı taşıdığı için Suriye’nin “kuzeyinde” olanlara müdahale etme hakkını kendinde görebilmektedir.
Bunun benzeri “Kuzey Irak” konusunda yaşanmıştı. Türk devletinin bu kırmızı çizgisi zamanla yeşile dönüştü. Barzani’nin açıklamalarını dikkate alacak olursak yakın gelecekte “bağımsız” Kürdistan ilan edilecektir. Benzer bir süreç Suriye’de neden yaşanmasın? Buna karar verecek olan o bölgede yaşayan halklardır. Halkların karar ve davranışını Türk devletinin engellemesi mümkün değildir. Sınıra sıra sıra zırhlı araç dizmek gelişmelerin yolunu kesemez.
Öte yandan, müdahale daha öteye giderse o zaman ortaya bambaşka bir tablo ve güçler dengesi çıkar. Böyle bir adım başta ABD olmak üzere bölgedeki güçlerle Türkiye’yi karşı karşıya getirmekle kalmaz; yıpratıcı bir çatışma süreci başlar. Düzenli ordunun karşısındaki güçlerin tümü hareketli küçük silahlı birliklerdir. Sadece Cerablus-Afrin arası değil Türkiye’nin önemli bir bölümü çatışma alanına dönüşebilir. Türkiye’nin orta vadede geleceğini büyük bir belirsizliğe sokabilecek böyle bir karar ve davranış, yakın vadede tüm koalisyon hesaplarını bozabilir.
Hangi parti olursa olsun kucağında böyle bir sorunla koalisyona girmek istemez. Son günlerde ısıtılan CHP ile koalisyon bu koşullarda suya düzer. MHP ile koalisyon ise Bahçeli’nin yaptığı açıklamalarla zaten sıkıntıdadır. Bunun üzerine bir de Rojava sorunu binerse koalisyon pazarlıkları çok daha çetrefilli hale gelecektir.
Son MGK’dan yansıdığı kadarıyla bir müdahale kararı çıkmamıştır. Fakat AKP bu konuyu özellikle gündemde tutmaktan yanadır. AKP her zamanki taktiğini koalisyon pazarlıkları sırasında da devam ettirmek istiyor. Gerilimli ve özellikle milliyetçi duyguların körüklendiği bir ortamı canlı olarak tutmak özellikle Erdoğan’ın işine gelmektedir. Böylece koalisyon pazarlıklarının alanını daraltmayı hesaplamaktadır. Hatta iyice daraltıp bir an önce erken seçimi zorlamak gönlünde yatan bir istektir.
Bu tablodan Rojava’dan daha öteye bir sonuç çıkmaktadır. Erdoğan ve AKP o ölçüde çıkmazdadır ki, “ateşle oynamayı” bile göze alabileceğinin işaretlerini vermektedir. Erdoğan’ın bütün çabası AKP için başlayan çöküşün hızını kesmektir. Yoksa Rojava manevralarıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin yolunun kesilemeyeceği AKP kurmayları tarafından çok iyi bilinmektedir.
Rakiplerinin pazarlık alanını daraltmak için AKP’nin böyle manevralara ihtiyacı vardır. Fakat bu konu Kürt sorunu gibi çok yıpratılmış ve büyük gerilimlerin yüklü olduğu bir konu üzerinden yapılırsa, bu AKP için mayın tarlasında yürümeye benzer. Bir yandan el altından IŞİD desteği, öte yandan Rojava üzerine bağırıp çağırıp Kürt halkını aşağılayan frekanslara geri dönüş en çok Sarayın sonunu yaklaştırır. Demek ki sultanın başka bir seçeneği kalmamıştır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]