Can Havli Saldırıları
Ayşe TANSEVER
17 Eylül 2008
ABD son günlerde can derdine düşmüş bir canlı gibi sağa sola saldırıyor. Dünyanın her yerinde askeri siyasi yenilgiler alıyor. Çıkarlarına yol açma girişimleri başarısızlıklar getiriyor, onları dayatamıyor. Dayatmak bir yana her saldırı sonucunda arkadan kuşatılıyor ve rakipleri pazarları kapıveriyorlar. Cinleri tepesine çıkıyor. Can derdinde bu kez yeniden başka bir yere saldırıya geçiyor. Yeryüzünde eski mevzileri teker teker iskambil kâğıdından kuleler gibi çöküyor.
Irak’ta her an yeniden patlamaya hazır bir “istikrar” sağlar gibi oldu. Hala petrol yasasını meclise geçirttiremedi. Buna rağmen Maliki’yi kendi şirketleri ile garantisi olmayan anlaşmalar imzalattırdı. Ama bu arada Çin ile de büyük bir anlaşma imzalandı. Rus şirketi Lukoil’in Saddam döneminde imzalanmış anlaşması feshedilip Rusya Irak’tan atıldı. Rusya da bu kez İran’la yeni bir doğalgaz anlaşması imzaladı. Ayrıca Orta Asya ülkelerinin gaz ve petrollerini de çeşitli ziyaretlerle kendine bağladı. ABD’nin, bölge enerji kaynağı projelerini denetimine alma planı suya düştü.
ABD bu kayıplardan hırçınlaştı. Rusya’ya haddi bildirilmeli ve ilişkiler bozulmalıydı. Kaybedilen mevziler yerine AB içinde yeni mevziler elde edilmeliydi. Gürcistan eli ile bir hır çıkarıldı. Olaydan yine Rusya kazançlı çıktı, iki alan Abhazya ve Osetya koparıldı. ABD’nin Gürcistan’a yerleştirdiği tüm silahlar bombalanıp devre dışı bırakıldı. AB hiçte ABD’nin istediği gibi yanına çekilemedi. NATO genel komutanı Sarkozy ve Rusya arasında son yapılan anlaşmayı çok fazla Rusya çıkarını korur bularak öfkelendi.
ABD’nin en yakın müttefiki AB bir türlü yanına gelmiyor. Rusya’ya olan enerji bağlılığı elini kolunu bağlıyor. ABD’nin istediği ölçüde sert karşı çıkmıyor, onun politik hattına gelmiyor. AB içindeki “yeni”ler ile “eski”ler ayrışıyor ama bu ne kadar ABD’nin işine yarayacaktır? AB ile dövüşünde kendisi için bir kazanç olsa bile asıl Rusya ile çatışmada bir olumsuzluk oluşturacaktır.
Sanki bu başarısızlıklar yetmez gibi zorlamalar çatlamalara yol açtı. Gürcistan olayları har güründe Ukrayna NATO içine alınması için bin bir takla atıp umutlanırken CNN 16 Eylül tarihinde bir haber geçti: “Portakal Devrimi bitti.” Batı yanlısı Yuşçenko ile Moskova yanlısı iş çevrelerinin çıkarını savunan bayan Yulia Timoşenko koalisyonu çöktü. Bir ay içinde yeni bir koalisyon kurulamazsa 5 yıl içindeki üçüncü seçimlere gidecekler. Ukrayna iş çevreleri Moskova ile aralarının bozulmasını istemiyor, daha “eski” AB politikasını benimsiyorlar. Devlet başkanını gereğinden fazla Gürcistancı buluyorlar. Cheney’in gezileri de sönük geçti. ABD dimyata pirince giderken elindeki bulgurundan oldu.
ABD, Kafkaslar ve Avrupa’daki bu gelişmelerden hırçına dönmüş durumda. Sırtındaki kamburlar giderek artıyor. Afrika’da Somali’ye Etiyopya desteği ile girdi, İslam Mahkemelerini darmaduman etti. Ama aradan kaç yıl geçti. Şimdi anca başkent Mogadişu’nun birkaç mahallesinde varlar. Bu arada Sudan petrolleri için Çin’inden Hindistan’ına, hatta Türkiye’ye kadar çeşitli ülkeler anlaşmalar imzaladılar. Kimse ABD’nin dayattığı gibi Sudan ile ilişkisini kesmiyor. Boşu boşuna savaşlar yapıyor. ABD politikaları boşa çıkıyor, içi boşaltılıyor. ABD çileden çıkmış durumda.
Yenilgiler tüm Afrika kıtasını denetimine alır seviyeye tırmanıyor. Nijerya’da ki Delta Özgürlük Hareketi “petrol savaşı” ilan etti. Tüm yabancı şirketlerinin petrol çıkarımını engelleyecek. Savaş başlayalı 48 saldırı oldu ve Shell’in petrol çıkarımının yarısının durduğu söyleniyor. Ordu güçleri korumaya yetmiyor. Somali ve Sudan’daki yenilgi, bölgedeki direniş hareketlerini yüreklendiriyor. Rice’ın Libya gezisi bu nedenle “tarihi” sıfatını aldı. Libya’ya petrolleri için ne tavizler verildiği basına sızmadı.
ABD ne yapacağını bilemiyor. Ama kesin olan, yeni başkanlık seçimi yapılmadan Bush’un zaten lekelenmiş karnesinin daha da lekelenmesi tekellerin çıkarı açısından bir zarar olarak görülmüyor. Yerine gelecek olan, “politik değişikliklerle” bir şekilde olumsuzlukları silebilir. Şimdi koparılacak olan kardır. Elden gelen arkaya bırakılmıyor. Çılgınlık sınır tanımıyor.
Asya’da
Irak ve İran politikalarındaki başarısızlık, ABD’yi Afganistan’a daha çok mecbur kıldı. ABD finans-kapital güçleri Rusya, Çin ve Hindistan ile hesaplaşma gününün geleceğini biliyorlar. Afganistan bu açıdan ABD ve Batı güçleri için stratejik öneme sahip. Üslenmeli, burada var olmalılar. Orta Asya petrolünün güneye akıtılarak denetimi hayalleri söndü ama orada kalınmalıdır. Önümüzdeki yıl Afgan seçimleri yapılacak. Gözlemciler Taliban güçlerinin bu kış Kabil’i alabileceğini tahmin ediyor. NATO güçleri de bunu kabul ediyor. O zaman Batı kuklası Karzai nasıl tekrar iktidara oturtulacak?
Pakistan Ordusu Taliban’la savaşı artık durdurdu, yenemeyeceğini, batı güçleri bile bir şey yapamazken kendilerinin havanda su dövmesinin gereği olmadığı kanısına vardılar. Taliban bu kez NATO güçlerinin levazım yollarını ele geçirdi. Yolları kapattı. Afganistan’daki NATO güçlerine malzeme yollanamıyor. ABD ve NATO güçleri sıkışıp kaldılar.
Pakistan’da ABD müttefiki Müşerref iktidardan alındı. Yeni seçilen Zahiri’nin ne kadar ABD ve Batı çıkarlarını koruyabileceği belli değil. Anti-batı güçleri her an onu da alaşağı edebilir. Ordu her an bölünebilir. Kara Kuvvetleri ABD tarafında davranırken, Genel Kurmay karşı duruyor.
Bush burada da hırçınlığını arttırmaktan başka yol görmedi. Yoksa Afganistan elden gidecek. NATO güçleri kaçmak için bahane arıyorlar. Hem Irak’tan bir kısım askerlerini buraya nakletti, hem de özel kuvvetlerine Pakistan içine girip operasyon yapma yetkisini imzaladı. Pakistan’ı bir oldubittiye getirmek istedi. Yalnız Eylül ayı içinde ABD buraya 5 hava saldırısı yaptı. Öldürdüklerinin içinde 20 kadın ve çocuk olunca halk ayaklandı. Pakistan Meclisi ABD’nin saldırılarına dur demek zorunda kaldı. Askerler ABD helikopterlerine ateş açtılar. Meclis toplandı ve ülkeye yönelik yabancı güçlerin saldırısına karşılık verileceği açıklandı. Pakistan da ABD’ye karşı çıkma gücünü buldu. NATO içindeki AB güçleri de Pakistan topraklarında operasyonlara katılmayacaklarını açıkladılar. ABD yine yalnız kaldı. Belki Afganistan’ı “kurtaracak” tek çözümün önü kesildi. Aynı Ukrayna’daki gibi, zorlama geri tepti. Bir mevzi daha kaybedildi.
Bush’un hırçınlıkları işe yaramıyor. ABD’yi yenilgiden yenilgiye götürüyor.
Latin Amerika’da
ABD aynı türden bir girişimi Bolivya’da yapmaya kalkıştı. Ayrılıkçı eyaletleri Evo Morales’i devirmek için kışkırttı. Yıllar önce Şili’de Allende’ye yapıldığı gibi, Moralesin de iktidardan alınması için ülkede karışıklık yaratıldı. ABD elçisi Philip Goldberg, ayrılıkçı eyalet liderleri ile toplantılar yapıp onlara akıl hocalığı yapmaya başladı. Silahlı faşist gençler örgütü, devlet dairelerini ve havaalanlarını, doğal gaz boru yolları ve vana binalarını işgal ettiler. Yakıt kıtlığı yarattılar. Halkı yanlarına almaya kalkıştılar. Ama başaramadılar.
Halkı ayaklandırmak lazımdı. Morales’i desteklemek için Pando eyaletinde başkente yürümeye kalkan yerli halkın üzerine komşu gerici ülkelerden devşirilen paramiliter güçlerle saldırıldı. Arabalara binmiş, maskeli, silahlı güçler silahsız halkı katlettiler. 30 kişi öldü, yüze yakın silahsız insan yaralandı.
Morales, Allende gibi olmak istemedi. Chaves gibi olmalı, halk devreye sokularak ABD darbesi boşa çıkarılmalıydı. Morales, son referandumdan oylarını arttırarak çıkmış olmanın gücü ile davranmaya başladı ve sertleşti. Olayların ortasında bir kabine değişikliği yaptı. Taviz olarak kabineye alınan ayrılıkçı yandaşları atıldı, kendinden yana bakanlar alındı. Pando’da askeri yönetim ilan etti. Ordu’yu göreve çağırdı. Ayrılıkçılar daha önce Santa Cruz’da polis güçlerini böldükleri gibi, burada da Ordu’yu böleceklerini hesaplamışlardı. Oysa öyle olmadı. Ordu eyalette denetimi eline aldı. Bu arada Morales, hem ABD elçisini attı, hem de Pando valisini tutuklama emri çıkartı. Başladığından iki hafta sonra 16 Eylül’de olaylar duruldu. Vali tutuklandı. Gerici eyaletler beyaz bayrak çekerek Morales ile masaya oturma kararı aldılar. Fakat Morales dayattı; eğer 7 Aralık tarihinde yeni anayasanın referanduma sunulmasını kabul ediyorlarsa masaya oturacaktır.
Morales ve halk güçlerinin zaferi bununla bitmiyor. Latin Amerika ülkeleri, Bolivya sorunu için bir zirve yaptılar. İlginç olan, Peru dışında tüm ülkeler -ABD uşağı Kolombiya bile- katıldı. Ortak bir metin çıktı. “Demokratik seçimlerle halkın çoğunluğunun oyunu almış, insan haklarına saygılı Morales hükümeti desteklenecektir. Bolivya parçalanmadan bütün olarak kalmalıdır.” dendi. Bolivya’nın bütünlüğünün korunması kararını aldılar. Yapılan katliamın faillerinin ortaya çıkarılması için de bir komisyon kuruldu. Böylece hem Morales desteklenmiş hem de ABD’ye karşı yekvücut olunmuştur. Latin Amerika ülkeleri uzun zamandır aralarında böyle bir savunma ve güvenlik kurma arayışı içinde idiler. Hem ABD’nin Bolivya darbesi başarısız oldu, hem de Latin Amerika ülkelerini karşısına almasına yol açtı.
ABD Latin Amerika’da da bir başarısızlık yaşadı. Gürcistan, Pakistan arkasından bir geri püskürtülme daha….
Öte yandan dünyada çıkarlarına ters, artık ABD’nin yetişmeye gücünün yetmediği olaylar yaşanıyor.
Kuzey Kore’nin bilinmedik bir nükleer araştırma yapma tesisi olduğu haberleri çıktı. ABD’den kıpırtı yok.
BM’ler Atom Enerji Araştırma Kurumu, İran’ın nükleer araştırmalar konusundaki son girişimlerini engellemeye güçlerinin yetmediklerini açıkladı. Haberin doğruluk derecesi tartışılabilir. ABD’nin İran’a karşı müttefiklerini örgütlemek için yaptırttığı bir açıklama mıdır bilinmez ama bir sonuç çıkmadı. Sadece bir yetkili, Gürcistan saldırısı sonrası Rusya’nın İran konusunda Batı politikalarına destek vermeyeceğini söyledi. Bu durumda AB’nin ne kadar ABD yanında kalacağı tartışılır. Durgunluk içinde olan ekonomilerine tek pazar Orta Doğu ülkelerinde, İran enerji kaynakları artık Batı için daha da önemlidir. El altından batı petrol şirketleri İran ile anlaşma yapma yolu arıyorlar. ABD’nin İran’a ambargo koydurtmak için başkalarını zorlama gücü yoktur. Koyarsa kendisi koyar. O da kendi ayağına kurşun sıkmakla eş olsa gerektir.
Finans Krizi
Siyasi/askeri bu hırçınlıkların, faşizan uygulamaların altında ekonomik bir temel vardır.
Ekonomi, bunca askeri harcama ve dış ülkelerden alınan borçların altında ezildi, bir patlama noktasına doğru hızla gidiliyordu. Yukarıda yaşanan politik hırçınlıklarla, gelen fırtınanın atlatılabileceği düşünülmüş olabilir. Ekonominin önünün açılması, kredi akışlarının devamı ancak dünyaya söz dinletilebildiği ispatlanabilirse sağlanabilir. Yani ekonomik, finansal zorluklar bunları dayattı. Olumsuzluklar, krizi daha şiddetli hale getirdi.
Beş büyük amerikan bankasından üç tanesi birbiri arkasından iflaslarını açıkladılar. Devlet bazılarının borçlarını üstlenmek, yüzyıllardır yapmadığı bir şeyi yapmak, millileştirmek zorunda kaldı. Tüm 3. Dünya ülkelerine, “bırakın iflas etsinler, vergi verenlerin parası ile bunları kurtarmayın” diye akıllar veren ABD, kendisi milyarlık şirketlerini millileştirdi. Bir kısmına da dokunmaya gücü yetmedi. Wall Street yanıyor. Millileştirmeler, yangını söndürmüyor. Bir yıl içinde söndürülürse sevinecekler. Yani yangın daha tam olarak bacayı sarmış değil. Arkasından daha kimler sürüklenecek belli değil. AB de korkuyor. Merkez bankaları piyasaları rahatlatmak için boyna para basıyor. Bunların yakın gelecekte sonuçları enflasyon olarak çıkacaktır.
ABD’nin bu çöküşü onun askeri siyasi başarısızlıkları ile bağlantılı. Tersi de doğrudur. Ekonomik açmazlar, askeri ve siyasi politik zorlamaları gerekli kılıyor. Kısır döngü içinde ABD battıkça batıyor. Hırçınlaştıkça hırçınlaşıyor. Finans kapitalin başka çaresi de yok. Kendi ölüm çukurunu kazmak da bu olsa gerektir.
Bu ölüyü kimler gömecek? Bizler için önemli olan odur. Halklar kendi iktidarlarını kurmaya hazırlar mı? Bu yıkıntı görüntüsüne sevinebiliriz ama yerini alacak bir şeyler kurmaya hazır mıyız? Nasıl? Sorun burada.