-İstanbul’da patlama olmuş!
-Hadi ya! Yine mi? Kaç ölü?
-Henüz bilinmiyor.
-Hmm, kim üstlendi?
-O da daha belli değil!
-Kimler ölmüş acaba? Kimlerin öldüğünü bilirsek, kimin yaptığını tahmin edebiliriz.
-Çok ölü var mı? Yoksa 3- 5 mi?
-Vallahi iki bomba, bilanço ağır galiba!
Şimdilik tepki yok, çünkü kimlerin öldüğü belli olmalı, bir de kimin yaptığı… Önemli olan bombaların istikrarlı şekilde patlaması ve insanların parçalanarak can vermesi değil; hangi taraf yaptı, kimler öldü, kaç kişi öldü? Önemli olan bu maalesef!
Diyaloga devam:
-Ölenler, şehit mertebesinde mi?
-Bakalım, solcu değillerse tabii!
-Aralarında genç bir çocuk varmış, solcuymuş, sıkıntı yok, zaten teröristmiş.
-Yayın yasağı var mı? Varsa kesin “ŞU”, değilse kesin “BU” yapmıştır…
-Ölenler Türk mü, Kürt mü? Çoğunluk, asker mi, polis mi, sivil mi? Ona göre…
Bu arada “Güvendeyiz!” paylaşımları… Yani, “Ohh, bu sefer de ölmedim!”
Yaşamak, büyük şans oldu çünkü!
Ölü sayıları gelmeye başlar: 20, 25, 38, 44… gittikçe artıyor!
-Yapan da belli oldu! Kime tepki göstereceğimiz belli, kimlerle tepki göstereceğimiz de…
(Bu da sosyal medya ile sınırlı zaten.) Sol kesimin, barış için sokağa inmesi yasak, OHAL var çünkü!
Sağ kesim, elinde Türk bayraklarıyla, “Şehitler ölmez!” klasik sloganlar eşliğinde yürür, ezberlenmiş birkaç slogan atarak vicdanını rahatlatıp evine döner…
“Şehitler ölmez, şehitlik mertebesi çok ulu bir mertebedir. Ne mutlu ölenlere. Allah bize de şehitlik nasip eylesin!” diyenler; tabii çoluğu çocuğu güvende olanlardır, tuzu kuru olanlardır, çocuklarını askerlikten kurtarmak için her tür çabayı sarf edenlerdir. Kendileri de yaklaşık, 200-300 koruma ile gezenlerdir.
Diyaloga devam:
-100 kişi eksilmişiz, bir şey olmaz. 3 milyon eksilsek bile, bir şey olmaz…
Tabii, bu arada limit belirlenmiş: 3 milyon… daha bol bol ölebiliriz…
Bunlar savaşı körükleyip uzağında kalanlar… Ağızlarından tek bir BARIŞ kelimesi çıkarmayanlardır! Hatta toplumu, halkı iyice kutuplaştırmak için çok emek sarf edenlerdir.
Örneğin tepkileri daldan dala atlayarak bir günah keçisi bulmak için şöyle yorumluyorlar: Alt tarafı yaptıysa, bunlar PKK’ye yakındır, PKK Kürtlere, Kürtler HDP’ ye… O halde hurra HDP’ye ve HDP’lilere saldıralım, tutuklayalım, yağmalayalım, duvarlara kışkırtıcı yazılar yazalım; böylece öfkemiz diner, intikam da almış oluruz…
Ve kendilerince intikam yazıları:
“GELDİK, YOKTUNUZ!”
Daha önce de gelmiştiniz… Aynı yazıları yazmıştınız…
Onlar da geliyor, siz yoksunuz…
Siz geliyorsunuz, onlar yok…
Biri gelince diğeri olmuyor… Ve böylece sürüp gidiyor savaş… İntikam, başka bir intikam doğuruyor ve… ve olan bizim çocuklarımıza oluyor; zincirleme bombalar, zincirleme intikamlar…
“Terörü lanetliyoruz!” Lanetliyoruz da ne oluyor? Kime diyoruz, kimi kınıyoruz, muhatabımız kim? Kim duyuyor bizi, kime söylemeliyiz?
Sorumlu kim?
Çözecek olan kim?
Çözmesi gereken kim?
Yetki kimde? Kim yapabilir?
Peki, şunu soruyor muyuz:
Bu ülkeyi bu hale getiren kim? Nasıl geldik bu duruma? Bunun sorumlusu kim?
Tepkilerimizi onlara (ONA) göstermemiz gerekirken, birbirimizin ölümleri üzerinden öfke dindirmeye çalışıyoruz; çalışırken de başka bombalara, başka intikamlara kapı aralıyoruz…
Ve olan yine bize oluyor, yine çocuklarımıza oluyor…
“TERÖRÜ LANETLİYORUM!”,
“ŞEHİTLER ÖLMEZ!”
KLASİK VE ÇÖZÜMSÜZ, EZBERLENMİŞ İÇİ BOŞ CÜMLELERİN ötesine geçmenin vakti geldi, geçti bile…
Yıllardır lanetleniyor; yıllardır, “Şehitler ölmez!” deniyor…
Ölüyor…
Hem de istikrarlı ölüyor…
“BARIŞ” gibi bir şansımız varken, hiçbir şekilde ağzımıza bile almayıp bu kavramı;
Öldükten sonra lanetlemenin bir anlamı var mı?
Öldükten sonra, anlatılan duygusal hayat hikayelerinin bir önemi var mı?
Şüphesiz ki giden her CAN’ın bir hayat hikayesi var: sevdikleri, aileleri, umutları, hayalleri…
Ve en önemlisi YAŞAMA HAKKI…
Yaşama hakkımız için bir şeyler söylememiz gerekir. Artık şu ezberi bozalım; “BARIŞ” diyelim,
HUZUR” diyelim,
Cesaret edip: “ÇÖZÜM” diyelim,
“YETER ARTIK!” diyelim,
“SİLAHLAR SUSSUN!” diyelim,
“BU SAVAŞ SEVDASINDAN VAZGEÇİLSİN!” diyelim,
“BU HIRS’TAN VAZGEÇİLSİN!” diyelim,
“SİLAHLAR SUSSUN!”
“SİLAHLAR SUSSUN!”
“SİLAHLAR SUSSUN!” diyelim…
“Hükümet yetkilerinin ‘bomba şuradan gelmiş, buradan gelmiş’ gibi boş ve gereksiz açıklamaları bizi hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Nereden gelirse gelsin, ölen bizim çocuklarımızdır. “Çocuğumun sizin hırsınız uğruna ölmesini istemiyorum, kabul etmiyorum!” diyelim,
“Hükümet bunu çözmeli!” diyelim,
“Ölüm sıramızı beklemek istemiyoruz!” diyelim,
“Çocuklarımızı her an kaybedebiliriz korkusu ve acısıyla yaşamak istemiyoruz!” diyelim,
Bizler, asıl sorumlulardan hesap soralım…
“Ölümün, acının dili, dini, ırkı, rengi yok! Hangi görüşte olursak olalım döktüğümüz gözyaşlarının rengi aynıdır!” diyelim… diyelim… diyelim…
TERÖRÜ LANETLEYİP BARIŞ İSTEYENLERİ CEZALANDIRANLARDAN HESAP SORALIM…