Yeni Türkiye’nin miladı kılınmak istenen 15 Temmuz Darbe Girişimini araştırmak üzere Meclis’te kurulan komisyonun raporuna dair CHP, HDP ve MHP şerhleri kamuoyuna yansıdı. 15 Temmuz’da gerçekten ne olduğu konusundaki muamma bu şerhlerle daha da büyüdü. Ülkede yaşayan insanların ne olduğu konusunda anlaşamadığı bir olay, yeni rejimin Ergenekon hikayesinin kaynağı olursa bunun ne gibi sonuçlar doğurması beklenir? Böylesi bir saçmalık ancak OHAL ile ayakta tutulabilir, şu ana kadar da onu yaşıyoruz. Her hafta yüzlerce insan tutuklanıyor, onlarcası ölüyor. İçişleri Bakanlığı Erdoğan’ın “1’e 10” oranını yakalamak için canhıraş bir çaba içinde haftalık bilgilendirme notları yayınlıyor. TÜİK yeni rejime başarı hikayeleri yaratmak için üfürük büyüme rakamları ilan ediyor. Bu dönemde gerçek avcılığı en büyük devrimci faaliyet haline dönüşüyor.
CHP’nin şerh raporundaki şu bölüm özellikle dikkat çekici: “15 Temmuz darbe girişiminin hemen öncesinde öngörülen darbenin öncül belirtileri ortaya çıkmıştır. 14 Temmuz 2016 tarihinde yani kalkışmadan bir gün önce Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la birlikte Özel Kuvvetler Komutanlığı 4. Dönem Özel Kuvvetler İhtisas Kursu mezuniyet törenine katıldığı, önceki yıllarda böylesine bir törene katılma geleneği olmadığı, bu tören sonrası MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Özel Kuvvetler Komutanlığı bahçesinde 18.00-00.30 arası yaklaşık 6,5 saat boyunca baş başa görüştüğü ifadelerle ortaya çıkmıştır.” Akar ile Fidan 15 Temmuz’un bir gün öncesinde, zamanlama ve süre olarak sıra dışı bir toplantıda ne konuştular? Darbenin ilk günlerinde şöyle bir değerlendirme yapmıştık: “Hareketin merkezinde Cemaatçi kadroların olduğu açık olmasına rağmen bununla sınırlı olmadığı da belirgindir. Zaten cumartesi sabahından bu yana yapılan gözaltılar bu genişliği ortaya koymaktadır. Darbenin başarısız olmasında cuntalar koalisyonunun son aşamada hükümetin müdahaleleri ve rüşvetleri ile parçalanması önemli bir etken olmuş görünmektedir.” Yapılan bu uzun toplantı söz konusu “cunta koalisyonunun parçalanması” noktasında bir rol mu oynamıştır? Bunu şu aşamada kesin olarak söyleyebilmek mümkün değil. Ancak darbe sonrası gerçekleştirilen karartmanın en önemli boyutlarından bir tanesi de darbecilerin kapsamının Cemaatçiler ile sınırlanmaya çalışılmasıdır. Bu tutum, Yenikapı Uzlaşması’nın bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. CHP, bu raporuyla da hükümetin sinirlerini zıplatan Kontrollü Darbe tezinde ısrar etmiş olmaktadır. “Bu ihmaller zinciri sonucunda 15 Temmuz hain kalkışması önlenmeyen darbe girişimi olarak tarihe geçmiştir.” “Kontrollü darbe ve önlenmeyen darbe girişimi” sonucunda 260 insanın öldüğü bir olay söz konusu olduğunda sarsıcı sonuçlar ortaya çıkartması gereken iddialardır. Hükümet bu eleştiriler karşısında aslında suçluluk belirtisi olan bir aşırı öfkelenme nöbetleri veya ölü taklidi yapma arasında gidip gelen tepkiler üretmektedir. HDP’nin şerhinde de öne çıkan önemli noktalar var. “Bu çelişki ve boşluklar, bizi gerek Genelkurmay Başkanı’nın gerekse MİT Müsteşarı’nın darbe gecesindeki konumunu yeniden düşünmeye sevk etmektedir. Keza operasyonla kurtarıldığı açıklanan Akar’ın başarısız olduklarını anlayan darbecilerin Akıncılar Üssü’nde bulunan bir helikopteri vermesiyle Çankaya Köşkü’ne gittiği anlaşılmıştır.” 15 Temmuz’un hemen akabinde Akın Öztürk’ün aslında Genelkurmay’ın emriyle Akıncılar Üssü’ne gittiği ve kendisinden darbecilerle arabuluculuk etmesinin istendiğine dair bir Genelkurmay açıklamasının yapılmış olduğunu da ekleyelim. Akın Öztürk şu anda Yurtta Sulh Konseyi davasının bir numaralı sanığıdır.
Detayları açıklanamayan bir darbenin ardından ilan edilen OHAL, “cemaat ile mücadele için” denilerek meşrulaştırılan OHAL’in giderek toplumu teslim almak için etkin araca dönüşmesi, Başkanlık referandumunda yapılan hile, dış politikada batağa saplanma hali, içeride ekonomide öncelikle Varlık Fonu ve TÜİK aracılığıyla geliştirilen manipülasyonlarla yaratılmak istenen bir pembe dünya.
Yeni rejimin üzerine inşa edilmeye çalışıldığı bu Yalan Dünya’nın beri yanında ise muazzam bir kokuşmuşluk her seviyede alarm veriyor. Çocuk istismarı ülke tarihinde hiçbir dönemde hayal bile edilemeyecek bir seviyeye ulaştı. Kadın cinayetlerinde bir çıta aşıldı, evlerin bombalanması dönemine girildi. İstismarcı AKP kafası yol verdiği cinayetleri bu sefer kadın ve erkeklerin okullarını, sınıflarını ve ulaşım araçlarını ayırmanın gerekçesi haline getiriyor. AKP, kadının ekonomik ve toplumsal özgürleşmesine karşı erkek isyanının partisi olarak kadını toplumsal hayatın dışına itme konusunda her türlü icraata imza atmaya hazırlanıyor. AKP’nin Van Edremit ilçesine atadığı kayyum Atıf Çiçekli şöyle demiş: “Kadınlarımızı toplumsal eşitlik bahanesiyle evlerinden çıkarıp davalarına alet etmeye çalıştılar.” Kadının evden çıkması, erkeğin varlığına bağımlı olmaktan kurtulması muhafazakar erkeğin kafasında cehennemi şimşekler çakmasına yol açıyor. AKP bu monden korkuyu alıp kendi hegemonik söyleminin parçası haline getirmeye çalışıyor. “Kadının evden çıkmasını isteyen” teröristler! “İşte bunların amaçlarının önünde din de engeldi, aşiret-gelenek-görenek de engeldi, hukuk da engeldi.” Aile-din-aşiret hepsi AKP devletinin ideolojik iktidar aygıtları olarak büyük bir hızla tahkim ediliyor. Çağdaş Ebussud efendiler de her gün yeni bir fetva yumurtluyorlar: “Kıdem tazminatı caiz değildir!”
Ne kadar saçma da olsa böylesi bir absürdlüğün kendiliğinden ya da belli dış konjonktürler nedeniyle kendiliğinden yıkılacağını ummak büyük bir aymazlığa yol açıyor. AKP/Saray bu salla pati gidişiyle sürekli güç biriktirdikçe bir yandan da “bunların sonu yakın” hissi uyandırmaktan da geri durmuyor. Bunun da bir tür rehavet ve bekleme hali yarattığı açıkça görülüyor. Oysa AKP’nin yalanlarının teşhiri için çok canhıraş bir gerçekleri ifşa kampanyasına ihtiyacımız var.
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]