BATİS, Key/Derden Tekstil Direnişiyle İlgili Açıklama Yayınladı
Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BATİS) İstanbul Temsilciliği, 12 Kasım günü Key/Derden Tekstil direnişiyle ilgili bir açıklama yayınladı. Açıklama şöyle:
Key/Derden Direnişi ve Sürecin Öğrettikleri
3 aydır maaş alamayan Key/Derden Tekstil işçilerine, 31 Ekim Cuma günü, yoğun bir çalışmanın ardından, Cumartesi günü işe gelmemeleri söylenir. Son güne kadar fazla mesailerde çalıştırıldıklarından ve daha işler bitmemiş olduğundan işçiler buna bir anlam veremiyorlar.
Bir gün öncesine kadar işlerin yoğun olduğu söylenirken şimdi işe gelmeyin deniyor.
İşçiler; cumartesi akşamı yan fabrikada çalışan bir işçinin haber vermesi üzerine, fabrikadan malların patron tarafından kaçırıldığını öğreniyorlar ve fabrikada toplanıyorlar. Kamyonlardan 4’ü işçiler gelene kadar patron tarafından kaçırılıyor. Diğer kamyonların çıkışına ise işyerinde toplanan işçiler izin vermiyor. Bunun üzerine KEY/DERDEN Tekstil işçilerinin 5 gün süren direnişi başlamış oldu.
1 Kasım tarihinde patronun işyerini boşaltarak kaçma girişimini engellemek üzere işyerine gelen işçiler, 4 gün boyunca işyerini terk etmeme eylemi gerçekleştirdiler.
KEY/DERDEN Tekstil’de sendikal çalışmamız olmadığı halde 2 Kasım Pazar günü KEY/DERDEN Tekstil işçileri sendikamıza başvurdular. Ve Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası (BATİS) olarak 2 Kasım günü sürece müdahale etmeye başladık.
İşyerinde işçilerle görüşmeler yaparak direnişin daha örgütlü bir şekilde organize edilmesini sağlamakla işe başladık. Komiteler oluşturulmasını sağladık. Direnişçi işçilerin tamamıyla durum değerlendirmesi yaparak izlenecek yolu tartıştık. Kararları birlikte almanın önemini defalarca vurgulayarak, herkesi direnişin sorumluluğunu alma ciddiyeti içinde davranmaya davet ettik.
3 Kasım pazartesi günü 3 aydır maaş ödemeyen ve işçilerine iş vermeyen Key/Derden Tekstil patronlarının kaçmakta olduğunu Bakırköy İş Mahkemelerine, Bölge Çalışma Müdürlüğüne, Savcılığa bildirdik. Gerekli önlemlerin alınmasını, aksi halde çıkacak sorunlardan işçilerin sorumlu tutulamayacağını bildirdik.
Aynı zamanda sendikamız tarafından 3 Kasım pazartesi günü Bakırköy iş mahkemelerine alacaklı işçilerin davaları açılarak ihtiyati tedbir talebinde bulunuldu. Hukuki süreci işletmeye başladık.
Key/Derden Tekstil patronu ile kendi talebi üzerine 2 Kasım pazar günü BATİS ve işçi temsilcilerinin de katıldığı bir görüşme yaptık.
Bu görüşmede Key/ Derden Tekstil patronu ihracat siparişinin bulunduğunu, ancak dönen çekleri nedeniyle firmada üretim yapamayacağını, her an hacizcilerin gelerek ne var ne yok el koyabileceğini belirterek, işçilerden malların kamyonlara yüklenerek başka bir yere taşınmasına engel olmamaları istedi. Karşılığında ise; ihracat işlemi gerçekleştikten sonra, zaman içinde işçilerin 3 aylık maaş alacaklarını vereceğini vaat etti. Yapılan görüşme direnişçi işçilerin tamamıyla tartışıldı. 3 aydır maaş ödemeyen ve yıllardır işçilere köpek muamelesi yapan patrona işçiler güvenmedi. İşyerini terk etmeme eylemine sürdürülmesine karar verildi.
Bundan sonra patronun organize ettiği bir haciz işlemi gerçekleştirmek üzere 4 Kasım Salı günü hacizciler fabrikaya geldi. Patron bu sefer de hacizcilerin malları götürmesine izin vermeleri için işçilerle pazarlık etmek istedi.
Patronun bu girişimi işçilerle beraber sendikamız tarafından değerlendirilmiştir.
Patrondan çıkış belgesi almak kaydıyla hacizcilerin yüklediği 2 kamyona izin verileceği işçilerle beraber kararlaştırılmıştır.
Bu aşamada¸ işçileri işten attığını kabul etmeyen patrona işten çıkışları 4857/17 maddeye göre kabul etmesi sağlanmıştır.
Mahkemelerdeki ihtiyati tedbir kararı talebimizi güçlendirici olması bakımından Key/Derden Patronlarının işçilerini işten çıkardıklarını belgelemek amacıyla böyle bir adım atılmıştır. 4857/17. Madde’ye göre çıkışlar imzalanmış, işsizlik parası için gerekli evraklar Key/Derden patronuna düzenlettirilmiştir.
Patron BATEKS firmasının haciz işlemi olarak gösterdiği ancak ihracat mallarını dışarı çıkarmak için bir düzen olduğu açıkça ortaya çıkan haciz işlemine hız verebilmek adına bu talebi hızla yerine getirmiştir.
Patronun hacizcilere yardım etmedeki bu hevesi işçileri söz konusu haczin planlı olduğu, patron tarafından organize edildiği yönündeki fikirlerini güçlendirmiştir. Ayrıca 2 kamyon olan haciz malları, gelen yeni kamyonlarla daha da artırılmak istendiğinden işçiler 2 kamyon a izin verdiklerini, bu nedenle diğer kamyonlara izin vermeyeceklerini belirterek kapıların açılmasına izin vermemiş, malların çıkışını engellemeye devam etmişlerdir.
Hacizcilerin içeri yeni kamyonlar sokmasını engelleyen direnişçi işçilerle bu kez polis görüşmeler yapmaya başlamıştır.
Bu esnada 4 Kasım Salı günü 2 iş mahkemesi ihtiyati tedbir talebini reddetmiştir.
4 Kasım Salı akşamı işçilerin hacizcileri engellediği gerekçesiyle işyerine patron ve hacizciler tarafından polise başvurulmuştur. Bunun üzerine Key/Derden Tekstile çevik kuvvet yığılmıştır.
Polisle yapılan görüşmelerde işçilerin çok gergin olduğu belirtilmiş, patron-hacizci el ele firmayı boşalttıkları bildirilmiştir.
Mahkeme sürecinin ilerlemesi için zamana ihtiyaç olduğu belirtilerek, haczi engellemek gibi bir niyetlerinin olmadığını, sadece bir gün beklenmesinin istedikleri belirtilmiştir.
Ancak devlet güçleri işçilerin taleplerini dinlememiştir.
Çevik kuvvetin gelmesiyle beraber patronun eli daha da güçlenmiş oldu.
Polis “haciz memurlarının görevini yapması engelleniyor” gerekçesiyle haklarını almak için işyerini terk etmeyen direnişçi işçilere saldırdı. Biber gazı kullanan çevik kuvvetin saldırısı sonucu bir işçi yaralanarak ambulansla hastaneye kaldırıldı.
Direnişçi işçilere yapılan saldırının ardından, işçiler fabrikadan çıkarılarak haciz işlemleri sabahın 3 üne kadar devam ettirildi.
5 Kasım Çarşamba günü işçiler fabrika önünde bekleyişlerini sürdürdüler. Hukuki süreç yavaş işlemesinden dolayı sadece maaş alacakları yaklaşık 1 Milyon YTL tutan, kıdem ve ihbar ile beraber çok daha fazla alacakları olan Key/Derden işçileri büyük hak kayıpları yaşamakla karşı karşıyadırlar.
6 Kasım Perşembe sabahı Bakırköy adliyesi önünde basın açıklaması düzenleyen işçiler iş mahkemelerini acil tedbir kararı çıkartmadıkları için protesto ettiler. 6 Kasım Perşembe günü mahkemeden ihtiyati tedbir kararı çıktı. “Geç gelen adalet, adalet değildir” diyen işçiler bu karara sevinemediler.
Batis Bağımsız Tekstil İşçileri Sendikası olarak 1 Kasım Pazar günü Key/ Derden Tekstil işçilerinin başvurusu üzerine sürece müdahale ettik. Bizlere bu kadar geç başvurulmuş olması, mahkemelerin yavaş işlemesi, çevik kuvvet saldırısı sonucunda işçilerin dışarı atılması büyük kayıplara neden oldu. Yaşananlar örgütsüzlüğün bedellerinin ne kadar ağır olduğunu bize bir kez daha gösterdi. Polisiyle, hukukuyla devletin sermayeyi kolladığı bir kez daha ortaya çıktı.
Bizler bütün olumsuz şartlara rağmen 5 günlük direniş boyunca Key/Derden Tekstil işçileri ile omuz omuza olduk. Bütün adımlarda birlikte karar verdik. İşçileri tek tek bilgilendirerek en doğru adımları atmaları için azami çaba harcadık. Key /Derden Tekstil işçileri de zaman zaman kafaları karışsa da 5 gün boyunca BATİS öncülüğünde süreci göğüslediler. 6 Kasımda yapılan basın açıklamasının ardında örgütlülüğün son derece önemli olduğu belirtilerek, bundan sonraki sürecin BATİS tarafından yürütüleceği, mücadelenin devam edeceği bildirildi. Key/Derden işçilerinin mücadelesi sürecek, BATİS Key/Derden Tekstil işçilerinin yanında olmaya devam edecektir.
Sürecin Öğrettikleri
BATİS İstanbul temsilciliği, 1,5 yıllık altyapı çalışması Dayanışma Hukuk Bürosu aracılığıyla yapılmış olsa da 6 aydır yoğun bir çalışmanın içindedir. Bu çalışma gerek geleneğimizin sınıfa bakışı ve pratikleri gerekse de Bursa BATİS’in deneyleriyle beslenmektedir.
Bu süre boyunca İstanbul’da yoğun bir çalışma içine girilmiştir. Kısa zamanda da çalışmalarımızın karşılığı alınmıştır. Sürecin tersine aktığı böylesi bir dönemde çalışmalarımızla elde ettiğimiz sonuçlar BATİS’e ve sınıf mücadelesine inanan ve bundan heyecan duyan herkese moral vermiştir. Sendika büromuza gün geçmiyor ki bir işçi başvurmasın. Bu başvuruların en sonuncusu Key Tekstil İşçilerinden gelmiştir. Bir önceki başvuru da Günay Yıkama (Zirve Tekstil) işçilerinden gelmişti. Burada işçiler 8 aydır maaşlarını alamadıkları gibi, işten de atılmışlardı. Ne yazık ki bize çok geç başvurmuşlardı. Buna rağmen gereken tüm yasal başvurular yapılmış, yanı sıra mafya ağası olan patronla görüşmekten çeşitli eylemlilikler düzenlemeye kadar pek çok çaba sarf edilmiştir ve bu mücadele de sürmektedir.
Key/Derden Tekstil işçileri geç de olsa, direnişe başlar başlamaz BATİS ‘e ulaşmışlardır. Bunun nedeni BATİS’in hayatın içinde olan, sorun çözen yaklaşımından kaynaklıdır. Direnişe müdahil olan BATİS yukarıda yaşanan sürecin içindeydi, hala da içindedir. Key/Derden Tekstil işçilerinin gerek mahkeme süreçleri gerekse de sendikalaşma süreçleri devam etmektedir.
Key/Derden Tekstil’de bulunan işçilerin bize başvurusu geç kalmış bir başvurudur. 3 aydır maaşını almadığı halde ses çıkarmayan, maaş bordrosunu maaşları daha yüksek olduğu halde asgari ücretten imzalayan işçiler, patronun kaçacağını anlayınca öfkelenip bu eylemi gerçekleştirmiştir. Eylem tarzı her ne kadar kendiliğinden olsa da önümüzdeki sürece ışık tutması anlamında çok önemlidir. Çalışma koşullarının ağırlığına, sömürüye uzun süre sesini çıkarmayan işçiler, öyle bir nokta geliyor ki en radikal eylemleri yapabiliyor. Ancak bu eylem örgütsüzken yapılınca pek çok zorluk yaşanıyor.
Daha evvelce başlayan bir hazırlık ve örgütlülük bulunmadığından, işçilerin belli bir bilinç, ortak davranış ve disiplin çerçevesinde davranmalarında sıkıntılar yaşanmasına neden olmuştur. Ama Key/Derden direnişi bütün bu sıkıntılar yanı sıra olumluluklarıyla birlikte de çok öğretici bir süreç olmuştur.
BATİS olarak işçilerle ilk yaptığımız toplantıda birlikte olmanın, birlikte hareket etmenin ve direnmenin önemine vurgu yaptık. Başarılı olmak için öncelikle direniş esnasında örgütlü hareket etmenin önemini anlatarak; işçilerin güven duydukları kişilerden oluşan güvenlik ve temsilcilik gibi işleri yürütecek komiteleri oluşturmalarını sağladık. Temsilcilerin görevi gerektiğinde görüşmeleri yapmak olarak tanımlanmıştır. Ancak tüm kararların işçilerin tümünce alınması benimsenmiştir. Bunun yanı sıra güvenlik komitesi eylemin sağlıklı yürümesi için gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasından sorumlu olmuştur.
Pazar günü işverenle görüşme yapılmış, patronun mallarını icracılardan kaçırma bahanesiyle dışarıya çıkarma talebi kabul edilmemiştir.
Pazartesi günü daha sakin geçmiş, işçilerin bilgilendirilmesi ve örgütlülüğün gerekliliği konusunda tek tek ve toplu görüşmeler olmuştur.
Salı günü icracıların gelmesiyle ortam gerilmiştir. İcracılara patronun yardım etmesi, işçilerin bu icranın danışıklı dövüş olduğunu düşünmelerine neden olmuştur. Biz de sürekli bilgi vererek gelen icracıların gerçek belgelerle geldiğini ancak bu durumun danışıklı bir durum olmasını engellemeyeceğini, patronun mallarını icra deposundan borcunu ödeyerek geri alabileceğini anlatmaya çalıştık. İcracıların polisi çağırmasıyla ortam daha da gerildi. Polis icranın engellendiği gerekçesiyle müdahale edeceğini söyledi. İşçiler hep birlikte durumu değerlendirdiler, kendi kararlarıyla patronun çıkış kâğıtlarını vermesi kaydıyla icracıların 2 kamyon mal çıkarmasına izin vereceklerini söylediler. Ancak 2. kamyondan sonra yeni kamyonlarda gelmeye başlayınca yine işçiler kendi kararlarıyla kapıyı kapattılar ve ilk kamyonları da engellediler. Bu aşamada polisle işçi temsilcileri görüştü, kapıyı açmama kararı bu görüşmede kırılamadı. Ancak işçiler içindeki gerilim ve huzursuzluk arttı. Bu aşamadan sonra süreci yönetmede zorlanmaya başladık. Bazı işçiler tek tek polislerle tartışarak, onlara kendi haklılıklarını anlatmaya koyuldular. Polisin kendi mağduriyetlerini anlarsa insafa geleceklerini umuyorlar, bunun için var güçleriyle çabalıyorlardı.
Genç işçilerden oluşan ve temsilciler olarak seçilenlerin bir kısmı ise direkt polis markajına alınmıştı. Hem polisler, hem patron, hem icra memurları koro halinde sendikaya güvenmemeleri gerektiğini telkin ediyor, sendikayı ekarte etmeye çabalıyorlardı. Öte taraftan hacizci avukatı ve memuru öne çıkan işçileri sendikamıza karşı ve sendika avukatına karşı kışkırtıyor, güven duymamaları gerektiğinden, sendikanın onları kullandığına kadar pek çok şey söyleyerek ve gerçekleştirilmesi mümkün olmayan vaatlerde bulunarak yine işçilerin sendikaya duydukları güveni yok etmeye çabalıyordu.
İşçilerin aralarına giren başka alacaklılar (servis araçlarının sahibi) ve bazı patron yanlısı işçiler de patron yanlısı çözümlerin propagandasını yaparken, sendikamıza da yükleniyorlardı.
Fakat sadece bunlar da değildi, bizi o hengâmede zora sokan başka olumsuz davranışları sergileyen bir de dostlarımız olarak gördüğümüz ve içeri aldığımız “dayanışma amacıyla “ oraya gelmiş bulunan grupların yanlış tutum ve davranışları oldu. Buna daha sonra tekrar değineceğiz.
Kapının açılmaması üzerine çevik kuvvet müdahale etti ve işçileri kapının önünden depoya doğru püskürttü. Bir kişi yaralandı. Bu müdahale doğal olarak daha önce polisle hiç yüz yüze gelmemiş işçiler içinde kırılma yarattı. Bu kırılmanın en belirgin sonucu, müdahaleden sonra olay yerine gelen İlçe Emniyet Amiriyle işçi temsilcilerinin görüşmesinde yaşandı. İşçi temsilcileri görüşmeden çıktıklarında fabrikayı boşaltıyoruz, açıklaması yaptılar, buna gerekçe olarak da icrayı engellemenin suç olduğunun polisçe söylendiği ve fabrikayı boşaltmazlarsa gözaltına alınacakları oldu. Kararı tartışma fırsatı bulamadan bir kargaşa ortamında işçiler polisin de tehditleriyle dışarı çıkarıldı. Bu aşamada biz icranın sonunda da fabrikada kalabileceklerini, fabrikadan çıkmak zorunda olmadıklarını söyledik ama işçiler (özellikle temsilciler) bir kere kırılma yaşamıştı.
Daha sonra yukarıda anlatılan süreç yaşandı. Bakırköy Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı. Ardından Cumartesi günü sendikamızda işçilerle toplantı yaptık. Büromuza sığamayan işçilerle grup grup toplantı yapmak zorunda kaldık. Her grupla süreci değerlendirdik, sorularını cevapladık ve tekrara tekrar örgütlülüğün önemine vurgu yaptık. Azımsanmayacak sayıda işçi hemen BATİS’e üye olmak istediğini söyledi.
Bu süreçten çıkardığımız dersler:
1) Örgütlü olmayan işçilerle, kendiliğinden eylemlerinde temas kurduğumuzda süreç sağlıklı yürüyemiyor.
2) Alınan her kararın işçilerin tümünce tartışılması ve her bir işçinin karar sürecine katılması, işçi demokrasisinin oturtulması için çok önemlidir ve kararın sorumluluğunu paylaşmak eylemin selameti için önemlidir. Örneğin, son görüşmeden çıkan işçi temsilcilerinin kararını tartışmaya imkân bulunamaması sürecin yönetimini zorlaştırmıştır.
3) İşçiler eylem anında, 5 günde belki 50 yılda öğrenemeyeceğini öğrendi. Bu durumu da sonuna kadar değerlendirmeye çalıştık ve sürekli işçileri bilinçlendirmeye çalıştık.
4) Direniş esnasında karşı karşıya olduğumuz onca sorun ve aleyhte faaliyet yapan varken devrimci dayanışma büyük bir ihtiyaçtır. Ancak bize “dayanışma “ için gelenlerin hem direniş boyunca, hem de daha sonra yayınlarında çıkan yazılarında BATİS’i karalamayı başlıca görev edindikleri ne yazık ki kesin olarak ortaya çıkmıştır. 5 gün süren direnişte hep “kararlar yanlış”, “sendika yanlış yapıyor” propagandası yapılmıştır. Oysa örgütsüz işçiler, 5 gün içinde pek çok ruh haline girmişlerdir. Ancak 5 güne damgasını vuran etki sendikaya öfke değildir.
Eylemin sonucu bize bunu kanıtlıyor. Direnen işçilerin birkaç istisna dışında tamamı sendikamıza gelmişlerdir ve bu süreci yürütmemiz için bize yetkiyi vermişlerdir.
Yapılan yayınlarda çok kolay ulaşılabilecek bu somut bilgiyi kullanma gereği bile duyulmamıştır. Devrimci dayanışma laf ile olmuyor. Davranışlarla, sorumluluk bilinciyle ve işçi sınıfı davasının gerektirdiği ciddiyetle dayanışma gerçekleştirilmelidir.
“Dost”larımızla Yaşadığımız Sıkıntılar
Eylemi bizim basına attığımız haberden öğrenip gelen BDSP, Tekstil-Sen ve Yurtsever Cephe ile bazı sorunlar yaşadık.
BDSP’den 1 kişi gelmiştir. BDSP’li arkadaş eyleme, bizim tamamen inisiyatifimiz dışında ve bizimle hiçbir görüşme yapmadan müdahale etmek istemiştir. Özellikle çıkış belgesini almanın hata olduğunun propagandasını yaptı. Bunu işçileri tek tek kenara çekerek anlattı. Durumu fark edip her seferinde müdahale etmemize rağmen bu davranışından ısrarla vazgeçmedi. Hatta 6 Kasım’da adliyenin önündeki basın açıklamasına gelip bunları söylemeye devam etti. Çıkış belgelerini aldıkları için işçilerin fabrikadan çıkarıldıklarını sanıyordu ve hala işçilere bunu anlatıyordu. Oysa polisle yapılan görüşmelerde bu hiç söz konusu olmamıştır. İşçiler icranın engellenmesi nedeniyle tehdit edilmiştir. Bu tehdit sonucu tüm çabalarımıza rağmen fabrikadan çıkarılabilmişlerdir.
Tekstil-Sen’den Salı akşamı 2 arkadaş geldi. Her ne kadar dayanışmak için geldiklerini söyleseler de yaptıkları bu durumu aşmıştır. Polisin müdahalesinden birkaç saat önce fabrikaya gelen arkadaşlar, fabrikaya işçilerce alınmak istenmemiş bizim girişimlerimizle içeri girebilmişlerdir. Polis müdahalesi sırasında biz işçilerle birlikte barikatta direnirken kenarda seyreden arkadaşlar; sendikayı radikal kararlar uygulamamakla suçlayıcı propagandalar yapmış, işçilere sendikanın hatalı olduğuna ikna etmeye çalışmışlardır.
Oysa tavır ve davranışlarıyla görüşmeden çıkan temsilcilerin kararını tartışmamızı zorlaştırmışlardır. Eylem esnasında sol yumruk havada durmaksızın konuşarak, işçilerin nabzını tutmaktan uzak ezbere yüksek perdeden işçilere seslenerek işçilerin kafalarının iyice karışmasına neden olmuşlardır. Kendisine; bu şekilde sürece giremeyeceği, “dayanışmacı” olduğu hatırlatılmasına rağmen susmamıştır. Bunun üzerine işçilerin tepkisini çekmiştir.
Bütün bunları içerden, görüşmeden çıkan temsilciler işçilerle konuşurken yaşanmış, ortamın iyice karışmasına neden olan bu davranışların da etkisiyle o kritik anlarda temsilcilerin kitleye kararını tartışmamız zorlaştırmışlardır. İşçilerden o an ve sonrasında bu arkadaşları niye içeri aldınız, keşke onları dışarı atsaydık diye ciddi tepkiler gelmiştir. Biz yine de işçilere arkadaşların yanlış bir tutum içinde olmalarına rağmen kötü niyetli olmadığını anlatmaya çalıştık. Ama bizim tespitimizde yanıldığımız yayınlarında çıkan haberlerle ortaya çıktı. Süreç hakkında BATİS’ten doğru düzgün bilgi almadan, gerek habercilik anlayışına gerekse devrimci dayanışmaya yakışmayan tarzda yayıncılık yapılmıştır. Sendikamız pasif tutum almakla suçlanmıştır. Madem radikalsiniz polis saldırdığında neden kenarda seyrediyordunuz arkadaşlar? İşçilerin kararlarını sendikanınmış gibi göstermeleri, gerek işçi demokrasisinden anladıklarını gerekse örgütlenme anlayışlarını ortaya koymaktadır. Ayrıca çıkış belgelerindeki 17. maddeyi işçinin aleyhineymiş gibi anlatmaları cahilliklerini göstermektedir.
Yurtsever Cephe’den gelen arkadaşlar da AKP karşıtı bildiri ve gazete dağıtmaya çalışmışlar, yarım yamalak bilgileriyle işçilerin aklını karıştırmışlardır. Bu arkadaşlar da bizimle temasa geçmeden eyleme müdahale etmek istemişler ama başarılı olamamışlardır.