Acemi Âşıklar
Ayşe TANSEVER
14 Ocak 2009
Ülkemiz yine töre ve namus cinayetleri ile çalkalanıyor. Aşkın insanı baştan çıkaran güzelliği maddi ve geleneksel öğelere kurban ediliyor. Canlar alınıyor, kanlar akıyor, yuvalar yıkılıyor, hayatlar karartılıyor. En güzel, en yüce insanca duygular ayaklar altına alınıyor. Duygular ve insan değersizleştiriliyor. Zaten Filistin, Afrika başta olmak üzere insanın kar dürtüsüne kurban edilişine bir de bu türden insanlık dışılık ekleniyor. Zaten büyük ölçüde de birbirleriyle bağlantılı.
Ancak bunların tam zıttı başka şeyler de oluyor bu dünyada. Birkaç hafta önce İsviçre’de bir olay yaşandı. Bu vahşi ve ilkel dünyamızda, -başkalarını bilmem ama- benim içimi sım sıcak ısıttı. Duygularımı yeşertti, su serpti. Dünyamızın bu karanlık tablosunda bir ışık gibi parladı. Herkesin ihtiyacı olduğunu düşündüğüm böyle güzel bir olayı paylaşmak ve üzerine düşünmek gerekli.
İsviçre’nin bir kentinde gece yarısı sabaha karşı bir anne 13 yaşındaki kızının karın ağrılarının dayanılmaz hale gelmesi üzerine onu apandisit tahmini ile acil olarak hastaneye götürür. Doktor, muayene edip kan tahlili yaptıktan sonra teşhisi koyar. 13 yaşındaki Ramoya’ya “doğum yapmak üzeresiniz, bundan haberiniz var mı?” diye sorar. Olaya şaşıran kız ne diyeceğini bilemez. Doktor ekler “annenize siz mi söyleyeceksiniz, yoksa biz mi anlatalım?” Kızın şaşkın yanıtı “siz” olur. İki saat sonunda Romana nur topu gibi bir erkek çocuğu dünyaya getirir.
Romana şimdi İsviçre’nin en genç annesi olarak ulusal kahraman. Tüm medya onunla ilgileniyor. Bebeğe Nico ismi verildi. Nico’nun annesi ile fotoğrafları her gün basında yer alıyor. Romana ve Nico herkesin sevgilisi oldu. Binlerce kutlama mesajı geliyor. Çocuk bezi fabrikası bir yıllık bedava bez armağan etti. Okul arkadaşları anneleriyle birlikte kutlamaya hastaneye koştular. Birden minik Nico’nun yüzlerce oyuncağı oluverdi.
Nasıl oldu bu çocuk diye soruluyor. Kaza olmuş. İlk birlikte olduklarında, Ramona’nın okuldan tanıdığı erkek arkadaşı elbette kondom kullanmış ama işte bir şekilde bir şeyler ters gitmiş, yanlış yapılmış. Genç babanın ağabeyi kızıyor; “seks yaparken dikkatli olmak gerektiğini ben sana söylemedim mi?” diye soruyor. Ama işte olmuş bir yanlışlık. Tüm çocuklar, her şeyde olduğu gibi bunda da yanlış yapabilirler, değil mi ya? Bakış böyle. Müthiş bir hoş görü hâkim.
Herkesin duyguları yazılıp çiziliyor. Bu kadar genç yaşta, daha kendisi bir çocuk iken anne olmak konusunda Romana ne düşünüyor anlatıyorlar. Geleceğe nasıl bakıyor, çocuğu hakkında neler düşünüyor, ona olan sevgisi, doğum sancıları, hepsi soruluyor ve olgunlukla karşılanıyor.
O da 13 yaşında olan baba, ancak 3 hafta sonra çocuğunu görme cesaretini gösterebildi. Çocuğunu kucağına almayı beceremedi. Uzaktan seyretti öyle. “Benim kafamda şimdi çocuktan başka yığınla şey var. Eğer annenle çocuğa bakarsanız sevinirim. Belki büyüyünce fikrim değişir, çocuklara başka gözle bakar ve onu daha çok ziyarete gelirim” diyerek gerçek duygu ve düşüncelerini dile getirdi. Medya genç ebeveynlerin ayrı yaşayacağını yazıyor. Zaten 2 ay önce ayrılmışlar. Bu da o kadar doğal karşılanıyor. Herkesin sempatisini yoğunlaştırıyor.
Anneanne ya da dede olmaya da hazırlanmak gerekmez mi? Onlar da çok genç yaşta böyle bir şeyle karşı karşıya kalıyorlar. Ramona’ın annesi de şaşkın soruyor. “2 saat içinde anneanne oluvermenin şokunu yaşadım” diyor. Babası, torununun bezini kızı acemi elleri ile nasıl değiştiriyor gururla seyrediyor. Hepsinin duyguları tartışılıyor.
Romana ailesinden haftada 8 İsviçre Frankı harçlık alıyor. Bunun çocuğa bakmaya yeteceğini düşünüyor. Hemen çocuğuna oyuncak olarak bir kurbağa almış. “Nico ayaklarını açınca kurbağaya benziyor, onun için ona ‘kurbağa’ diye sesleniyorum ve bu oyuncak kurbağayı ona oynasın diye aldım” diyor.
Ramona’nın okul müdürü de olayı hoş karşıladı. Okula bebeğin gelebileceğini açıkladı. Ama elbette buna bazı sınırlamalar getirdi. Bebek ders anlatımını bozmayacak. Öyle ağlayıp eğitimi engellememesi gerekiyor. Daha önemli bir koşul daha var. Romana derslerini aksatmayacak. Şimdiye kadar olduğu gibi sınıfını başarı ile geçecek. Zaten başarılı bir öğrenci. Hele sporda çok iyi. İlginç bir şekilde, doğumdan birkaç gün önce tramplen atlayarak spor sınavını başarı ile vermiş.
İsviçre yasalarına göre çocuk sorumluluğunu alabilmek için en az 16 yaşında olmak gerekiyor. Şimdi sorun, küçük Nico’un yasal sorumlusu kim olacak? 13 yaşında kendi çocuk olan Ramona’ya annelik sorumluluğu verilsin mi, verilmesin mi? Büyük bir olasılıkla Ramona’nın annesi bu işi üstlenecek. Devlet de her çocuğa verdiği çocuk parası ile destekleyecek.
Psikologlarda tartışıyorlar. “Annenin kendisi daha bir çocuk. Çocuk yaşta anne olmanın büyük psikolojik zorlukları olacak. Genç anne, eğer eski arkadaş çevresine geri dönmek isterse okul ve ebeveynlerinin çok yardımına ihtiyacı duyacak. Ramona’nın artık çifte rolü var. Daha kendisi annesinden bağımsız olmayı öğrenmeye başlarken anne oluyor. Bu zor durumdan çıkış için kesinlikle psikolojik yardıma ihtiyaç duyacak.”
Bir kaza olmuş. Kimse bu kazada bir suçlu aramıyor. Suç mu var ki ortada? Bu durumun yarattığı yeni duygular ve sorunlar tartışılıyor, çözümler aranıyor. Aşk dünyanın en güzel insanca duygusu. Bunun kazaları da olabilir. Ne namus, ne babanın uzak duruşu hiçbir şey önemli değil. Yargılanmıyor. Ramona’nın arkadaşlarının anneleri de çocuklarını ondan uzak tutmuyorlar, aksine ziyarete gidiyorlar. Öyle ya, Nico’da her bebek gibi çok sevimli.
Kısacası, İsviçre sevimli bebeğini ve annesini kahraman ilan etti ve bağrına basıyor. Onların acemilikleri, saflıkları, temizlikleri hoşgörü ile karşılanıyor. Başka nasıl olmalıydı ya?
“Bu kaza, bizim ülkemizde ya da feodal kalıntılı herhangi bir 3. Dünya ülkesinde yaşansa idi neler olurdu” diye düşünüyorum. Yaşanan aşk bir kaza değil suç olurdu. Namus elden gitmiş ve temizlenmeyi beklerdi. Evlenmeleri istenirdi. Ramona’nın babası, varsa erkek kardeşi kızını ve kızlarının “ırzına geçen çocuğu” asar ya da kurşunlarlardı. Belki de Romana ve Nicocuk öldürülürdü. Yoksa anneanne ve dede bir yana tüm sülale kızlarının yüzkarası ile toplum içine çıkamazdı. Aileler birbirleri ile düşman olurlardı. Birbirlerine etmedikleri laf kalmazdı. Hele hele okula çocuk ile gelmek ne demek Romana derhal okuldan atılırdı. Eğitim sistemimizin bir bu sorunu mu kalmıştı zaten. Psikologluk değil hapishanelik işlerimiz olurdu. Yani bu olay bir dram ya da trajedi haline gelirdi. Olayın doğurduğu güzel duygular değil, yarattığı kötü duygular toplumu kirletirdi.
Ancak çok da haksızlık etmek istemiyorum ülkemize. Bizde de olaya böyle bakabilecek aileler az da olsa olabilir ama çoğunluk değil. Nedeni de belli, kapitalizmin çarpık gelişimi. Kendinden önce gelen feodal üretim ilişkilerini kapitalizmin güçlü geliştiği Avrupa ülkelerinde olduğu gibi yok edememesinden kaynaklanıyor. Bizde de bu üretim ilişkisini yaşayabilenler hoşgörülü olabilirler. Çarpık kapitalist gelişim böyle çarpık durumlar yaratıyor.
Ancak kapitalist sistemin sıkı bir eleştirmeni olarak böyle bir yazıyı yazıp yazmama konusunda çok düşündüm. Elbette 13 yaşında bir çocuğun anne olmasının toplumsal, fiziksel, psikolojik yanlışlıkları zorlukları ortadadır. Bugün o çok sevilen Ramona ve Nico’nun gelecekte çok acılar çekeceği açıktır. Yaşanacak acılara da bu toplum içinde derman bulunmayacağı da gerçektir. Bugün Avrupa haklarının yaşadığı tüm yoksulluklar, bencillikler, duygusuzluklar onları beklemektedir. O açıdan, bugün halkın gösterdiği duygular geçici şeylerdir. Bir toplumsal derinliği yoktur. Yarın unutulacaktır.
Ayrıca Filistin yoksul halkları üstüne bombalar atıldığı günümüzde böyle bir övgü yazmak zor oldu. Hem de Avrupa toplumunun İsrail’in gerçekleştirdiği katliam karşısındaki suskunluğu sırasında onu övmek de yüreğimi burktu. Bu ikiyüzlülükleri karşısında onları övücü bir yazı hiç de hak ettikleri bir şey değil. Ayrıca Romana ve bebeğinin bir ulusal kahraman haline getirilmesinin altında bu olaya karşı duydukları toplumsal suçluluk duygusunun yattığı bile söylenilebilir. Ben de bu yazı ile bu örtüşe bir alet, ülkemizde hiç de az olmayan Avrupa ve kapitalizm hayranlığına hizmet etmiş olmak istemiyorum açıkçası.
Kapitalizm işte ikiyüzlü. Filistin’de binlerce insan, kadın ve çocuk katledilirken deve kuşu misali kafalarını toprağa gömüyorlar. Afrika’da açlık, kolera, AIDS kol gezerken vicdanlı ve duygulu görünmesini becerebiliyorlar. Bu insanların çektikleri acılar nedeni ile sistemlerini ayakta tuttuklarını biliyorlar ama bilince çıkartmak için bencilliklerinden sıyrılma cesaretini göstermiyorlar. Cennet adacıklarının her an yıkılacağını görüyorlar. Bu dünyalarının batmak üzere olduğunu yaşanan finansal krizle anlamaya başladılar. Ama işte günlerini gün ediyorlar. Ramona ve Nico’larla çürümüş duygularını beslemeye çalışıyorlar. Ya da insanlık içinde böyle duyguların daha var olduğu bir şekilde ortaya çıkarılıyor. Ya da çıkarılmak ihtiyacı duyuluyor. Kapitalist yöneticiler, halklarının ihtiyacı olan bu duygusuzluğa su serpmek için böyle temalarla onların duygusal ihtiyacını gidermeye çalışıyorlar. Olayları böyle işlemeyi ve var olan duyguları kurnazca bu kanallara aktarmayı iyi beceriyorlar.
Ama unutmasınlar! Gelecek yeni bir toplum düzeninin ipuçları yaşadığı toplumsal düzen içinde zaten var. Nasıl bizde feodal üretim ilişkileri kapitalist yapı ile iç içe girmiş acılar yaşatıyorsa, onların kapitalizmleri içinde de sosyalist düzen nüveleri böyle güzel duygular yeşertiyor. Romana ve Nico bunun örneği. Romana hikâyesi bana göre aslında kapitalist toplum içinde duygusal açıdan sosyalist bir toplum özelliğine işaret ediyor. Kurulacak sosyalist düzende ancak Ramona ve Nico’ların yaydığı güzel duygular toplumun her katmanına ve tüm dünyaya yayılabilecek ve daha genişleyip yeşerecek, büyüyecektir. İsviçre’deki gibi tekil ve dar olaylar olmaktan çıkacak. İnsanlığı ayakta tutacak olan moral değerler ancak onunla küreselleşecek. Kapitalizmin yeryüzündeki çarpık gelişiminin getirdiği acıların, ancak böyle üstesinden gelinecek. Bizdeki töre ve namus olayları, Filistin, Afrika tüm dünya sorunlarının yarattığı pisliklerden temizlenilmeye başlanabilecek.