Silahların ve bombaların gölgesinde girilen 1 Kasım seçimlerini geride bıraktık. Bu seçimin adını net olarak koymak gerekiyor. AKP’nin elde etmiş olduğu “zafer” 250’den fazla insanımızın yaşamına, yüzlerce HDP binalarının yakılıp yıkılmasına, Suruç, Ankara, Cizre, Varto, Silvan, Nusaybin ve çok sayıda ilin kuşatma altına alınmasının üzerine kuruludur.
AKP iktidarının ülkeyi talan bahçesine çevirmesinin, halklara uyguladığı baskının, sömürü ve şiddetin artması Gezi isyanını ortaya çıkardı. Cumhuriyet tarihinde önemli bir yere sahip olan Gezi isyanı halkın siyasette daha fazla yer edinmesinin ve diktacı uygulamalara sokakta karşı çıkmasının önünü açmıştır. Siyasette uzak tutulan halk sokak eylemleri ve forumlarla ülke geleceğini ve yaşamını tartışmaya başlamıştır. Halkların ve emekçilerin ortak mücadele etrafında buluşmalarını daha fazla hissettiren bu pratikler HDP’nin zeminini güçlendirmiştir. Yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yürütülen çalışmalar ve alınan sonuçlar Gezi’nin HDP’de yanyana gelişin ilk sinyalleri olarak karşımıza çıkmıştır. Özelikle CB seçimlerinde Demirtaş’ın yürüttüğü kampanya, %52 oyla cumhurbaşkanı seçilen Erdoğan’dan daha etkili olmuştur. Seçimin kazananı Demirtaş ve emek, demokrasi güçleri olmuştur.
Ortadoğu’da domino etkisi yaratan halk isyanları en son Suriye’de çetelerin başını çektiği iç savaşa dönüşmüştür. Komşularla sıfır sorun nidaları atan Türkiye Cumhuriyeti çetelere ev sahipliği yapmıştır. Sınır kapılarını açıp tırlar dolusu lojistik destek ve militanlara askeri eğitim veren Türkiye, Ortadoğu halklarının yaşamının kan gölüne dönmesinde en büyük paya sahip olmuştur. Özellikle IŞİD çetelerinin girdiği her yeri kısa sürede düşürmesi ile yarattığı korku atmosferi Kobane’de halkın direnişiyle bozulmuştur. Erdoğan’ın büyük sevinçle düşmesini beklediği Kobane düşmemiş çeteler yenilgiye uğratılmıştı. Suriye savaşının körükleyicisi olan Türkiye’nin milyonlarca insanın ülkemize göç etmesine ve çetelerin neredeyse her ilde örgütlenmesine olanak sağlaması içinden çıkılması zor günlerin resmi olarak önümüzde durmaktadır. Özellikle İslami çetelerle Kürt halkının iradesini kırmayı amaçlayan emperyalist güçler başarısız olmuşlardır. Kürt halkının Kobane’de elde ettiği zafer Ortadoğu halklarında umuda dönüşmüştür.
7 Haziran seçimlerine giderken tek adam yönetimine karşı HDP ve dostları tarafından etkili bir kampanya yürütülmüştür. “Seni Başkan Yaptırmayacağız” şiarı 7 Haziran seçimlerinin sonucunu belirleyen milyonların yanyana gelişini hızlandıran slogan olmuştur. HDP’nin diktatörlük hayallerine vurduğu darbeyi hazmedemeyen AKP çözüm sürecini Dolmabahçe’nin dehlizlerine terk etmiştir. “Çözüm” masasını deviren AKP, HDP binalarına koyduğu bombalarla savaşı yeniden başlatmıştır. 7 Haziran öncesi son hamlesi HDP’nin Amed mitingine maşası IŞİD çetelerince yerleştirdiği bomba olmuştur. 7 Haziran’da HDP’nin aldığı %13.1’lik oy Erdoğan’ı üç gün saraydan çıkamaz hale getirmiştir. HDP’nin 80 vekille mecliste temsil edilmesi herhangi bir partinin mecliste yer almasıyla aynı anlamı taşımıyordu. Devletin yılardır yok etmeye çalıştığı ve ana omurgasını Kürt Özgürlük Hareketinin oluştuğu sol/sosyalist ve ülkede gerçekten demokrasinin temsilciliğini yapanların birlikteliği meclise girmiştir. Doğal olarak bu sadece AKP’nin değil devleti oluşturan bütün odakların kabul edemeyeceği bir durum ortaya çıkarmıştır.
Yasal zorunluluktan yapılıyormuş gibi yapılan koalisyon görüşmeleriyle birlikte bölgede askeri operasyonlar da peşi sıra geldi. Devlet 90’lı yılların fabrika ayarlarına döndürülerek Kürt sorunu inkar noktasına çekildi. Demokratik siyasetin ezilenleri güçlendirdiğini farkeden devlet şiddet ve savaş ortamının yeniden canlandırmayı tercih etti. Suruç’ta sosyalist gençlerin içinde patlatılan canlı bomba devletin yürüyeceği yolun önemli bir adımı olarak karşımıza çıktı. Askeri operasyonlarını artıran devlet yasal alanda faaliyet yürüten yüzlerce insanı gözaltı ve tutuklamalarla zindanlara attı. HDP ile yanyana duran herkesi düşman ilan ederek yalnızlaştırmak istedi. Devlet bütün savaş taraftarlarıyla oluşturduğu blokla topyekün saldırılarını hızlandırdı. Özelikle Kürdistan’da kentler kuşatma altına alınıp bombalandı. Halk günlerce sokağa çıkamayıp keskin nişancılar tarafından öldürülenleri derin dondurucularda saklamak zorunda kaldı. Devletin katliamlarına karşı halkın kendini savunması, hendekler kazıp mahallelerine katilleri sokmamasından daha doğal bir şey yoktur. Örgütlü bir halkın düşmanına karşı kendisini savunması en meşru hakkıdır.
Şovenizmin, milliyetçiliğin ve diktatörlüğün arttığı bu seçim döneminde tarihe durdukları yer itibariyle isimlerini yazdıran çeşitli güçler de olmuştur. Kürt Özgürlük Hareketinin yanında görünmekten imtina edeyim derken ulusalcı zemine savrulan KP ve ÖDP’yi de not ediyoruz. Diktatörlüğün giderek katmerlendiği bugünlerde devletin asli kurucusu parti CHP’den bağımsız hareket edemeyen ÖDP faşizmin hakim olduğu bir ülkede HDP olmadan nasıl siyaset yapacak? Kürt halkının meşru taleplerini “bölünme” olarak gören bir partinin kendisini ülkenin tek “komünist”i ilan etmesi paranoyadan öte değildir. Bu ülkede komünistler, sosyalistler, devrimciler hala faşizmin zindalarında, Amed’de, Suruç’ta, Cizre’de, Nusaybin’de, Ankara’da bedel ödeyenlerdir. Komünistlik faşizmin elinden kurtardık deyip kürsülerde bayrak sallamak, faşizmin karşısında korkusuzca bedel ödeyenlere karşı saf tutmak değildir.
1 Kasım seçim sonuçları AKP’nin milletvekili çoğunluğunu elde etmesiyle sonuçlandı. Bu tablo tek adam diktatörlüğünün daha fazla artacağı günlerin habercisidir. AKP diktatörlüğü elde ettiği bu başarıyı dört yıl götürecek koşullara ve zemine sahip değildir. Ülkede geliştirilen savaş halkların direnişiyle karşı karşıyadır. “Çözüm” diye oyaladıkları günler geride kalmıştır.
Ortadoğu politikaları iflas eden AKP’nin geliştireceği her hamle Kürt halkının yarattığı mevzilerde son bulacaktır. Can simidi olarak kullandığı çeteler pimi çekilmiş bomba gibi elinde durmaktadır. Ortadoğu bataklığı AKP’nin sonunu hızlandıracak önemli etkenlerden biridir.
İç ve dış politikadaki tıkanıklığın daha da derinleşmesiyle açığa çıkacak olanaklara rağmen zorlu bir dönemin içerisindeyiz. AKP’nin elde ettiği bu sonuçlar baskı ve tek adam diktatörlüğünün derinleştirileceğinin sinyallerini yeni operasyonlarla göstermektedir. Halkların ve emekçilerin örgütlenme ve topyekün direniş hattının geliştirilmesi bakımından bu süreci kendi lehimize dönüştürmek zorundayız. AKP’nin aldığı bu oran yılgınlık değil milyonlarca insanda öfke seline dönüşmektedir. Suruç’ta, Kürdistan’da ve Ankara’da yitirdiğimiz onlarca arkadaşımızın yaraları yüreğimizde tazeliğini koruyor. Katledilen arkadaşlarımızın omuzlarımıza bıraktığı yük AKP’nin aldığı %49’dan daha büyük ve değerlidir. Şimdi öfkeyi örgütlemek geleceği kurmanın önceliğidir!
Zafere kadar direnecek ve biz kazanacağız!
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu