[email protected]
SODAP SODAP SODAP
  • Anasayfa
  • Tarihimiz
    • Dr. Hikmet Kıvılcımlı
  • SODAP
    • Neden SODAP?
    • Program
    • Tüzük
    • Kurumsal Kimlik
    • Arşiv
      • 2021
      • 2020
      • 2019
      • 2018
      • 2017
  • Açıklamalar
  • Yayınlar
    • Sosyalist Dayanışma Dergisi
    • Direniş Dergisi
    • Yol Dergi
  • İletişim
  • Bağış Yap
SODAP'a Katıl
  • Home
  • /
  • Tülay Yıldız
  • /
  • 1 Mayıs Mahallesinden Qamışlo’ya – Tülay YILDIZ

1 Mayıs Mahallesinden Qamışlo’ya – Tülay YILDIZ

16 Eylül 2014

“Peki, yolculuk nasıl sona erecek?”

“Leyleğin Geciken Adımı”nda Marcello Mastroianni’nin canlandırdığı karakter, filmin bir yerinde yanındaki çocuğa şu uçurtma hikâyesini anlatır:

“Dünya güneşe çok yakınlaşıp da yanmaya başlayacağı zaman gezegenimizdeki insanların gitmeleri gerekecek. Ve tarihe ‘Büyük Göç’ diye geçecek olan bu olay böylece başlayacak. İnsanlar olabilecek her şekilde evlerini terk edecekler. Hep beraber Büyük Sahra’da toplanacaklar. Orada bir çocuk uçurtma uçuracak. Gökyüzünde, çok yükseklerde… Ve yaşlısı genci bütün insanlar ipin ucuna yapışacaklar. Ve bütün insanlık uzaya yükselecek. Başka bir gezegen arayacaklar. Kimisi bir bitkiyi kucaklayacak, kimisi bir gülfidanını. Bir avuç tohumu, yeni doğmuş bir yavru hayvanı. Kimileri de insanlar tarafından yazılmış şiir kitapları taşıyacaklar. Çok uzun bir yolculuk olacak.”

Küçük çocuk sorar:

“Peki, yolculuk nasıl sona erecek?”

IŞİD çetelerinin Şengal’i işgal etmesiyle ortaya çıkan görüntüler, -boyalı medyanın vermediği- sosyal medyadan öğrendiklerimizle en hızlı şekilde harekete geçmemizi sağladı. Tarihte olduğu gibi zulme uğrayan halklar yine yüzünü dağlara dönmüştü. Aç, susuz ve yorgun…

“Leyleğin Geciken Adımı”ndaki çocuğun sorduğu gibi, Ortadoğu’daki halkların yolculukları nasıl sona erecek?

Dayanışmaevleri Derneği olarak 1 Mayıs mahallesinde “Ortadoğu’da Emperyalist Barbarlık Kaybedecek Halkların Dayanışması Kazanacak” şiarıyla başlattığımız dayanışmanın elzemliği daha geniş bir zeminde yürütmemize vesile oldu. HDP aktivistleri olan Serpil Kirpikçi ve Sakine Çoban’nın büyük emekleri sonucunda köy dernekleri, mahalle esnafı ve mahalle halkının da katıldığı dayanışma seferberlik halinde yürütüldü. Haftalar, günler, geceler boyu sürdü…

İlk olarak gelecek olan yardımları toplayabileceğimiz bir depoya ihtiyacımız vardı. Hızla etrafımızda kim varsa sorduk soruşturduk ve sonunda Pir Sultan Cem Evi’nin daha önce bayramlarda kurbanlıkları koyduğu depoyu kullanabileceğimizi söylediler. Süpürge, hortum, çamaşır suyu ve dayanışmayla işe koyulduk. Ardından esnaf ve köy derneklerine ziyaretleri başlattık. Konuşmalarımızda sık sık “bir an önce bir kamyon da olsa göndermeliyiz” dedik ve kolları sıvadık. Tek tek bütün esnafın kapılarını çaldık “Mehmet abi yarın geleceğiz, kolini hazırla”,  “Deniz abla yarın geliyoruz, hazır mısın?”. Ertesi gün bütün esnafa tek tek giderek hazırlanan kolileri aldık. Kolileri alan arkadaşlarımız, elleri dolu çıktıkları her esnaftan gülümseyerek geliyorlardı. Aracımız doldukça hepimizin içine dayanışmanın tohumları yeniden, yeniden ekiliyordu. Depomuz dolmaya başlamıştı. Gündüzleri esnafları geziyorduk, geceleri depoya gelen giysi ve gıdaları tasnif ediyorduk. Dayanışmanın elzemliği, ne açlık hissi ne de yorgunluk bırakmıştı bizde. İşlere koyulmuşuz, koliler bantlanıyor, kadın kıyafetleri ayrı, erkeklerinki ayrı. Saatte bakmak kimsenin aklına gelmiyor. Kimse de sormuyor zaten.

Tam biri saati soracakken bir de bakıyoruz Sakine Abla elinde kekle geliyor. “Abla, ne ara yaptın bunu? Birlikteydik bütün gün esnaf gezdik” diyoruz. “Sabah çıkmadan yaptım ” diyor.

Depomuz dolmuştu her şey hazırdı. İşin büyük bir kısmı bitmişti, hızla araç ayarlayıp göndermeliydik. HDP koordinasyondan araç ayarlandığı bilgisi geldi, bizim mahalleye bir kamyon göndereceklerini ilettiler. Çalışmaya başladığımız zaman kendi aramızda konuşurken “biz de mutlaka heyet oluşturup gitmeliyiz acil ihtiyaçlar neler, yapabileceğimiz daha neler olabilir, yerinde görmeliyiz” demiştik. Karar verdik kamyonda yer olursa üç kadın gideceğiz. Kamyon geldi yükleme yapıldı. Arkadaşlarımız tedirgin nasıl gideceksiniz kamyonla! Kararlıydık ve çıktık yola.

İlk olmayacak bir yolculuğa çıkmanın bezginliğiyle dünyadan bi haber çevirdi kontağı şoför arkadaş. Kamyon hareketlendiğinde ardımızdan dökülen suyla yola koyulduk. Mahallenin dışına doğru ilerledikçe dükkânları bir bir geçiyor, sırtımızdakilerle bir dilim ekmek bir yudum su olmak için ilerliyorduk Şengal’li kardeşlerimize. Araçta bulunan arkadaşlarla göz göze geldiğimizde gözlerdeki parıltı uzun süre konuşmamızı engelliyordu. Her şey kamyonun ilerlemesiyle azalan uzaklığı anlatmaya yetiyordu.

Günler, geceler yoğun bir çalışmanın ardından halkın önemli desteği sırtımızdayken bütün mahalleli kamyonumuzdaydı sanki. Dayanışmaya katkıda bulunan herkes gözümüzün önünden geçiyordu. Biz düşlere dalıp gitmişken otuz iki saat sürecek yolculuğumuzda sessizliği bozan şoför oldu. “Hewal siz neden gidiyorsunuz, ne oldu” dediğinde hemen cevap veremedik. Hemen yanı başımızda yüzbinlerce insanın yaşadığı zulümden habersiz birini görmek şaşırtıyordu bizi. Serpil teyzemiz şaşkınlığımızda yetişti şoförün sorusunu cevaplamak için. Önce Dayanışmaevleri’nin bildirisini verdi ve başladı anlatmaya. Ne oldu ne bitti, IŞİD nedir, neler yapıyor, Ezidilerin başına gelenler neyin nesidir bir bir anlattı. Serpil teyzenin anlattıkları şoförün ne kadar aklına yattı bilemiyoruz ama “Allah razı olsun sizden” diyerek direksiyona sıkı sıkıya sarıldı.

Uzun yolculuğun en keyif veren anlarından biri dinlenme tesislerinde geçirilen zamandır. Bizim dinlenmek için konakladığımız yerler kamyonculara özel dinlenme “tesisi”ydi. Dört bir yanın erkek olmasına aldırış etmeden restoran bölümünde demir sandalyemizi çekip oturduk. Gecenin bir yarısı erkeklerden başka neredeyse müşterisi olmayan bir tesiste dikkat çekiyorduk. Bu vakit orada olmamızın bir anlamı vardı ve bu sadece halkın yardımlarını Şengal’deki kardeşlerimize ulaştırmak değildi. Onların çığlığını yüzüne baktığımız herkese anlatmaktı aynı zamanda. Her tesis bizim için Şengal’in anlatıldığı yer olmuştu.

Bir an önce yolculuğu sonlandırmak istiyorduk. Tel örgülerin öte yanında susuzluktan çatlayan toprağa bir yudum su olmayı düşlüyorduk. Gözlerimiz kamyonun hız ibresine baktıkça daha hızlı gitmemesine hayıflanıyorduk içten içe. Sincar dağlarının eteklerinde taşları yastık yapanları düşünüyorduk, derme çatma kurulan kamplar geçiyordu zihnimizden. Hızlanmalıydık!

Nusaybin’e yaklaştıkça heyecanımız artıyordu. Arada kamyonun aynasından gerimizdeki diğer iki kamyonun ilerleyişini görmenin hazzıyla giriş yaptık ilçeye. Hayatımızda ilk kez geldiğimiz yeri incelerken, bizleri almaya gelecek DBP heyetini beklemeye koyulduk. İlk kez karşılaşılacak kişiler hakkında herkes gibi biz de fikirler yürütmeye başladık sessizce. Gelecek kişiler DBP ilçe başkanları olmalı. Belediye eş başkanları gelecek değil ya…

Sonunda bizleri almaya geldiler. Sara Kaya ile tanışıyoruz. Öncesindeki merakımı gidermek için soruyorum: “DBP İlçe başkanısınız sanırım?”Kaya yüzünden eksik olmayan bir tebessüm ve mütevazılıkla “hayır belediye başkanıyım” dediğinde şaşırmamak elde değildi. Protokollerde görünen, makamına çıkmak üniversite sınavını geçmekten zor olan belediye başkanlarına alışık olduğumuzdan Sara Kaya bizi şaşırtmıştı. Şaşkınlığımız, birlikte yürümeye başlayıp zaman geçirdikçe daha fazla arttı. Günlerdir 2-3 saatlik uykuyu dahi belediye binasında masaların üzerinde geçiren bir belediye başkanı ve çalışanları vardı karşımızda. Nasıl yani, belediye 17.00’dan sonra da mı açık? Hem de yirmi dört saat? Durumları söylediklerinin gerçekliğini gözler önüne seriyordu.

Gittiğimiz gece Roboski’de bulunan 300 Ezidi aileyi getirmenin hazırlıklarını yapıyorlardı. Onlar her anın çalışmakla geçtiği enerji dolu bir yaşamın içinde durmadan koşturuyorlardı.

Ertesi gün belediye binasına gittiğimizde bulunduğumuz yeri anlamaya çalışırken, alışkanlıklarımız da tersyüz oluyordu. Kimseden izin almadan girdiğimiz belediye binasında herkes bir yerlere koşuşturuyordu. Bazıları başını masanın üzerine koymuş nöbetleşe uyuyorlardı. Onlar için uyku, bizim semtler arası yaptığımız yolculukta kestirdiğimiz kadar. Kimin ne iş yaptığını kestirmek o kadar kolay değil. Belediye başkanı Sara Kaya dâhil herkes her işi yapıyor. Çalışanlar kendi aralarında para toplayıp araba alacak kadar belediyeyi sahipleniyorlar.

Qamışlo ile Nusaybin’i ayıran tel örgüler belediyenin çatısından baktığımızda ne kadar da anlamsız görünüyorlardı. Hemen az ilerimizde hısım akrabalarından ayrı düşürülenlerle yan yana baktık öte yanımızdakilere.

Binlerce kilometre yolu aşıp geldiğimiz şu toprakların burjuva devletlerce çizilmiş sınırını aşamıyorduk. Oysa akrabaları bir el uzatımı ıraklıkta! Yardım malzemelerini teslim etmemiz için çok değerli yasal prosedürlerini(!) tamamlamak zorundaydık. Sabahın dokuzundan akşamın dördüne kadar bekledik. İşlemler bir an önce bitsin, sınırı geçelim diye düşünürken Konya’dan gelen iki tır şoförü karşıya geçemeyeceklerini söylediklerinde aşılması gereken bir sorunla daha karşı karşıyaydık. Şoförlerin kaygıları vardı ve bu doğal olarak korkuya neden oluyordu onlarda. İşlemler bitene kadar şoförler de zor bela ikna olmuştu. Yasal prosedürlerin bitmesiyle araçlarımıza binme vakti gelmişti. Gümrükten yavaş yavaş geçerken inanılmaz bir duygu seline kapılıyor insan. Hep basında takip ettiğimiz, hikâyelerini okuduğumuz, türkülerini çok sevmemize rağmen bir türlü tam söyleyemediğimiz Rojava’lılar tel örgülerin hemen arkasındaydı. Yaklaştıkça gözlerimiz ışıldıyor, ne yapacağımızı kestiremiyorduk. Birazdan Rojava topraklarına ayak basacaktık.

Tel örgülerin öte yanına geçtiğimizde bizleri (Rêxistina Rojava a Alîkariyê û Pêşxistinê – RAP) Rojava İnsani Yardım Toplama Derneği Eş Başkanı Hember Hesen ve yöneticilerinin de olduğu heyet karşıladı. Heyet Cizre kantonuna bağlı olduklarını bilgisini verirken, biz yaklaşık bir saatlik zaman dilimine sıkışacak görüşmeyi daha nasıl verimli kılarızın derdindeydik. Bizimle görüşen heyetin görevi, gelen yardımların kamplara ve kantonlara ulaşımını sağlamak.

Üç yıla yakındır gözümüzün, kulağımızın olduğu yerdir Rojava… “Kadın Devrimi” diyorlardı ilmek ilmek kurmaya çalıştıkları devrime. RAP yöneticilerinin içinde kadın arkadaşlar da vardı. Tel örgüler açıldığında kollarımız kavuştu, yoldaşça kucaklaştık. Bir yandan savaş devam ederken bir yandan da oradaki yaşamı örgütlemeye ve kurmaya çalışıyorlardı. Tarih uzun zamandır ezilenlerin devrimle taçlanan mücadelelerinin yazımına ara vermişti. Şimdi yüz yıllık Ortadoğu haritası yeniden şekillenirken, yok sayıldıkları, görülmedikleri, yoksulluk içinde yaşadıkları topraklarda Rojava gerçekliğiyle tarih bu kez ezilen halklar için yazılıyordu. Başta T.C devleti olmak üzere işbirlikçi devletlerin ve emperyalistlerin korkulu rüyası Rojava ayakta ve ezilen halkların umudu olmaya devam ediyor. Rojava’da bulunan bütün meclislerde %40 kadın %40 erkek olduğunu, %20’yi de seçim yaparak kattıklarını aktarıyor RAP temsilcisi. ‘Kadın Evi’ kurduklarını, burada kadınlara dair her türlü sorunu birlikte çözdüklerini söylediler. Kamplara gelen Ezidi kadınların YPJ’ye girdiklerini aktarmaları hepimizi heyecanlandırdı. Rojava’da yaşananlar bizlere ve dünya halklarına şunu söylüyor; bulunduğumuz her yerde özgür alanlarımızı oluşturmaktan başka şansımız yok.

Yazının başında küçük çocuk sormuştu ya “Peki, yolculuk nasıl sona erecek?”.

Dünya halklarının, emekçilerin, işçilerin, kadınların, gençlerin yolculukları elbette ki Rojava olmaktan geçecektir. Yolculuğun sonu Rojavalaştığımızda, özgür, eşit yarınları birlikte kurduğumuzda sonlanacaktır.

Halkların ve emekçilerin başka kurtuluşu yoktur.

Biji Berxwedana Rojava

Share:
prev post next post

Son Yazılar

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım
  • En asgari 15 bin
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama bütçe
  • 1 Mayıs Bildirisi​
  • Yaşanacak Bir Ülke Yaratacağız

Son Yorumlar

  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Trump Üçüncü Dünya Savaşına mı Hazırlanıyor? – Mehmet YILMAZER | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Tegucigalpa Dersleri | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için 2019 Savaşları | SODAP
  • M. Sinan MERT Tüm Yazıları için Demokrasiyi Boğan Anti-Amerikancılık – M. Sinan MERT | SODAP
  • Mehmet YILMAZER Tüm Yazıları için Eksen Kaymasında Son Durum – Mehmet YILMAZER | SODAP

Categories

Recent Posts

  • Katliamların hesabını örgütlü gücümüzle soralım

    Aralık 20, 2022
  • En asgari 15 bin

    Aralık 12, 2022
  • Savaşa değil depreme, ölüme değil yaşama

    Kasım 23, 2022

Archives

Meta

  • Giriş
  • Yazı beslemesi
  • Yorum beslemesi
  • WordPress.org

SODAP

Sosyalist Dayanışma Platformu

Twitter Facebook Instagram Youtube

Copyleft © 2021