“DARBE” DEĞİL POLİTİK KRİZ / SOĞUTMA DEĞİL KRİZİ DERİNLEŞTİRME
AKP iktidarının yaldızları lime lime dökülürken ve cemaatin “hizmet” maskesi ardına gizlenmiş iktidar düşkünü kimliği bütün açıklığıyla ortalığa saçılırken politik kriz derinleşerek devam ediyor. Güçlerden birisi kesin olarak inisiyatif kazanana kadar da kimse sürecin tamamlanmasını beklemesin. İlk durak 2 ay kalan yerel seçimler. Yerel seçimlere kadar gerilimin ara ara düşse de aslında sürekli olarak düşme eğiliminde olacağını tespit edebiliriz.
Bu yazıda düzenin politik krizinden ziyade ezilenlerin politik etkisinin seviyesi değerlendirebilmek daha önemli. Çünkü ezilenler açısından sürecin belirleyici öznesi olabilmek için açılmış olan fırsat penceresi sonsuza kadar açık kalmayacak.
Öncelikle şunu vurgulamak gerekiyor ki ezilenler cephesi 11 Ocak Ankara mitingine çok sıradan yaklaştı. Oysa tarihsel bir momentte Ankara’da gerçekleşecek merkezi bir toparlanma çok önemli siyasi sonuçlar yaratabilirdi. Kitlesel ve ısrarlı bir eylem şu anda ülkenin her şeyden çok ihtiyacı olan ezilenler cephesini görünür kılmak anlamında çok önemli bir rol oynayabilirdi. Bu fırsat iyi değerlendirilemedi. Katılım çok sınırlı kaldı. Siyasi örgütler dışında sendikaların katılımı oldukça sınırlı kaldı. KESK’in içinde bulunduğu vahim durum bir kez daha gözlemlenebildi. İstanbul’dan mitinge katılan şubeler ayrıca pankart açmak zahmetine bile katlanmadı. Tek bir şubeler platformu pankart arkasında yüründü. Özellikle sendika kitlesi meydana girdiği gibi çıktı. Bu atmosferde çok kısa süren bir miting oldu. Kimi şubeler Ankara’ya kitle taşımamak için çaba harcadı desek yeridir. Özellikle Kürdistan’dan katılan kitlenin ise mitingin gündemi ile ilgili söz söylememe konusunda ki tavrı dikkat çekiciydi.
Bu hafta sonu HDK/P meclis toplantısı var. HDK/P bu kadar hareketli bir dönemi neredeyse 2 aydır meclis toplantısı yapmadan otomatik pilotta idare etti. HDK/P şu anda Gezi sürecindeki tüm zaaflarını sergilemeye devam ediyor. Son derece tarihi bir momentte, gerilimi düşürme yönüne tutum almaya çalışıyor. Statükonun sarsıldığı bir dönemde inisiyatif alarak krizi derinleştirme yönünde gitmektense krizi soğutma yönünde tutum belirlemeye çalışıyor. Ülkede sanki olağanüstü bir politik kriz yokmuş gibi davranıyor. Burada Öcalan’ın mesajları bu ataleti daha da pekiştiren bir etki yaratıyor. Yaşanan politik krizi AKP’ye dönük bir darbe olarak okumak ve alenen bir taraf olarak kendini lanse etmek Kürt hareketinin tercihi olabilir fakat HDP böyle bir yoldan yürüyerek bir şahsiyet kazanamaz. Türkiye’deki politik krizi görmezden gelerek, halka karşı suç işlemiş bir AKP’ye bir biçimde destek vererek Türk/Kürt halklarının dayanışması inşa edilemez. Gündem gazetesinde başta Hüseyin Ali’nin 14 Ocak yazısı olmak üzere tam tersi yönde HDP’yi krizi derinleştirmeye ve kendisini bir iktidar odağı olarak inşa etmeye dönük çağıran değerlendirmelerde yapılıyor ama hareketin bütününe hakim olan hava “darbe” değerlendirmesinin kabul gördüğüne işaret ediyor.
Aslında esas sorun Türkiye’de Gezi sonrasında sürecin politik yükünü omuzlayacak bir politik önderliğin inşa edilememesidir. Böylesi bir inisiyatif yaratılabilse Kürt hareketi de ümidini AKP ile müzakereden bir Türkiye/Kürdistan devrimine çevirebilir. Dolayısıyla “darbe” değerlendirmesi çerçevesinde çizilecek bir politik çizgiye karşı tutum almak bir zorunluluktur. Bu her açıdan yanlış bir değerlendirmedir. Yolsuzluk ve zorbalıklarıyla halkın geniş kesimlerinin zihinlerinde mahkum olmuş bir gücün kerhen de olsa desteklenmesi Kürt ve Türk halkları arasındaki toplumsal barış olanağını daha da azaltır. Bu olanağın en fazla Gezi’de ve Medeni Yıldırım’ın katli sonrasında sergilenen dayanışma sürecinde arttığı akıllardan çıkmamalıdır.
Zaman daralıyor. Düzenin krizini derinleştirme ve devrimci çözüme taşıma yönünde inisiyatif alacak bir karşı hegemonya odağı yaratamazsak yaşanan fırtınanın Türk, Kürt, Alevi, Sünni, emekçi, kadın ezcümle ezilen halklarımızın mevzilerini sarsması kaçınılmazdır.