Erdoğan en küçük muhalif sesten bile niye korkuyor? Yakın gelecekteki olayları kontrol edemeyeceğini düşündüğü için! Denetleyemeyeceği olaylar görünmesin diye ortalığı karartıyor. Karartmak için elinde bir kaç yol var. Doğrudan medyayı susturmak, gelişmelerden ortalığa saçılacak istenmeyen bilgileri örtmek için Gülen cemaatini şeytanlaştırmaya devam etmek, Kürt savaşını sürdürmek ve büyük devlet pozu takınarak “masada yer alabilmek için” Suriye savaşını derinleştirmek Saray’ın tercih ettiği yollardır.
Yakın gelecekte hiçbir şeyin Saray’ın anlattığı gibi olmadığı gizlenemez bir şekilde ortalığa taşacaktır. 15 Temmuz darbesinin perde arkası, darbenin AKP içine uzanan kanalları patlayan bir lağım gibi kesif kokularla ortaya dökülebilir.
Kürt savaşında atılan “son terörist temizlenene kadar” nutuklarının büyük yalanın bir kez daha tekrarından başka bir şey olmadığı çok yakında görülecektir. Üstelik ordunun savaş ve moral gücü çok hırpalandığı için beklenmedik farklı gelişmeler de yaşanabilir.
Suriye macerası ise gittikçe karmaşık hale geliyor. Saray’ın başına en büyük çorabı örecek konu gibi görünüyor. Bu konuda son gelişmeler önemlidir. Hava yine fırtına bulutları ile yüklü hale geldi. ABD Rusya işbirliği çöktü. Bu anlaşmadan çok rahatsız olan ABD sonunda ipi kopardı. Ne değişti de Washington bu adımı attı? Türkiye, Fırat Kalkanı operasyonu ile Suriye’ye girdiği için.
Esad rejimi masaya oturulduğunda güçlü konumda olabilmek için Halep ve çevresinde kesin bir egemenliğe ihtiyacı var ve bu hedefe çok yaklaşmış durumdadır. Kürt bölgeleriyle pazarlığı açık bırakarak, Rakka kuşatmasına güçlü bir şekilde dâhil olmaya hazırlanıyor. ABD anlaşmayı bozmadan hemen önce Deyr ez Zor’da Suriye güçlerini kasıtlı olarak bombalamıştı. Sonunda ipi kopardı. ÖSO ve Türkiye güçleriyle Halep bölgesini yeniden karıştırma imkânını elde ettiğini düşünüyor.
Bu konuda en kritik nokta El Bab’tır. Amberin Zaman’ın Diken’deki haberine göre El Bab konusunda Rusya’nın Ankara’ya kesin vetosu vardır. Buna karşılık Washington “El Bab’ın kendi haline bırakılmasından” yanadır. Yani tüm kurcalama ve provokasyonlara açık halde tutabilmek için. Bu durumda Türkiye El Bab çukuruna ne kadar girecektir? Başlarda çok hevesli görünüyordu.
Öte yandan, Musul operasyonu için hazırlıklar yoğunlaşırken Ankara bu gelişmelerin dışındadır. Buna öfkelenen Erdoğan bir Dubai televizyonuna verdiği demeçte: “Musul Musullularındır, hiç kimsenin buralara gelip girme hakkı yoktur.” diyerek gelişmeler karşısında çok sinirlendiğini açığa vuruyor. Ankara Musul operasyonu dışındadır, hatta yakın gelecekteki Rakka operasyonun da dışında bırakılacaktır. Geriye Halep’in kuzeyinde Washington’un provokasyonlarına ne ölçüde “uyum” yapacağı kalıyor.
ABD’nin Rusya ile ipleri koparması Suriye’de Moskova’yı daha fazla hırpalamaya niyetli olduğunu gösteriyor. Bu çemberin içine Ankara da dâhildir. Kendisi ile uyumsuz güçleri yormak Washington’un “planları” içindedir. Bataklığa çekildikçe Ankara’nın sinirleri bozuluyor. Aynı televizyona verdiği demeçte Erdoğan, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Nayif’in “Türkiye ve Suudi Arabistan hedef alınıyor, bu yüzden birbirimize muhtacız.” sözlerinin hatırlatılması üzerine, “İslam dünyası aleyhinde alçakça gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ve Suudi Arabistan hedef alınıyor. Irak, Tunus, Suriye, Libya, Pakistan ve Afganistan’da yaşananlar birbirinden ayrı gelişmeler olarak görülemez. Tüm tuzak ve planların İslam dünyasına yöneltildiğini görüyoruz. Dolayısıyla İslam dünyası ülkeleri birbiriyle işbirliği ve dayanışma içinde olmalıdır.” diyor.
Amerika’da ikiz kulelerin yıkımından zarar görenlerin Suudi Arabistan’a dava açma hakkını tanıyan kanunun senatodan geçmesi Suudileri çok öfkelendirdi. “Türkiye ve Suudi Arabistan’ın hedef alındığını” düşünüyorlar. Yanılmıyorlar. Bölgedeki ateş yanmaya devam ettikçe yeni ülkelere sıçraması kaçınılmazdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]