Zirvenin Arap Yardımı
Ayşe TANSEVER
31 Mayıs 2011
Mayıs sonu Fransa’da gerçekleştirilen G-8 Zirvesi’nden en öne çıkarılan haber, “Arap Baharı”nı destekleme kararıydı. Batı basını Arap ve Kuzey Afrika ülkelerine yapılacak yardımı ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. Yine yoksul halklara demokrasi ve refah getirmek için kolları sıvadığı propagandasını yaptı.
Zirveden çıkan anlaşma özünde Arap Baharı sürecini yeni açmaya çalışan demokrasi ve halk yönetimi çabalarını boğmaya yöneliktir. Nedenleri açıktır.
İlk olarak, bu yardım özünde sadece Mısır ve Tunus’a yapılacaktır. Yani tüm Arap ülkelerine değildir. Yardımın yarısı IMF ve Dünya Bankası’ndan, diğer yarısı da zirve ülkelerinden gelecektir. Miktar olarak 20 milyar dolar belirlendi. Kasasında anca Temmuz ayına kadar yetecek parası olan, yıl sonuna kadar 35 milyar dolar bulması gereken Mısır’ın durumu bile bu rakamın ne kadar devede kulak olduğunu göstermek için yeterlidir.
İkinci olarak, yardımların amacı bu ülkeleri tekrar merkezlere bağlamaktır. Yardım IMF ve DB gözetiminde iktidarların gerçekleştireceği ekonomik ve politik reformlara bağlı olarak yapılacaktır. Bu ülkelerle tekrar ticari bağlar kurulmasına hizmet edecektir. Amaç, bu iki ülkenin Mübarek ve Ben Ali dönemindeki gibi tekrar Batı’ya bağlanmasını sağlamaktır.
Obama zirveden sonra gittiği Polonya’da yardımla amaçladıklarına açıklık getirdi. Arap Baharını Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalist sistem sonrası yaşanan renkli devrimlere benzeterek, “gidin Arap halklarına demokrasiye geçme deneylerinizi anlatın” dedi. Böylece Batı’nın Arap halklarının sorunlarını kavramaktan hem ne kadar uzak hem de çıkarlarını dayatmada ne kadar inatçı olduklarını gösterdi. Deve kuşu misali burada yaşananların nedenini görmek istemiyorlar. Oysa Arap halkları, yılların ABD ve Batı güdümlü diktatörlüklerini yıktılar. Bu diktatörler kapitalizmin yeni liberal politikalarını halklara dayatmak, Batı soygununu sağlamak için kurulmuştu. Arap halkları hiç de Doğu Avrupa halkları gibi Batı demokrasisi ve ekonomik sistemi peşinde koşmuyorlar. Aksine onlar, bunların yol açtığı yıkımdan kurtulmak istiyorlar. Diktatörlüklerin uyguladığı Batı politikalarının yol açtığı gelir dağılımı bozukluğu, işsizlik, açlık, geleceksizlik gibi sorunlara çözümler üretilmesini istiyorlar. Bu çözümleri kendileri üretme yolundalar. Araştırıyor, öğreniyorlar. O nedenle Batı’nın IMF ve DB programları ve ekonomik önerileri ile Arap halklarına umut olması olası değildir. Doğu Avrupa ülkeleri renkli “devrimlerini” yaparken ABD ve Batı’ya umutla baktılar. Oysa Arap halkları için devrimler Batı ve ABD boyunduruğundan kurtulma, bağımsız olarak ayakta durma girişimleridir.
Zirve ülkeleri bunu bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar ama yine inatla denemek istiyorlar. Başka çareleri yok.
Zirve aynı zamanda bu inadın sonucundan pek umutlu olmadıklarının da işaretini verdi. Mısır, Tunus dışındaki Arap ülkeleri konusunda kesin bir karar çıkmadı. Libya’da belki Kaddafi’nin gitmesi konusunda hem fikir oldular ama yolları konusunda söz birliği edemediler. Libya’ya yönelik 2 Aylık BM yaptırım kararının süresi bitiyor, yenisinin çıkartılması konusunda bir adım atılamadı.
Aynı şekilde “Esad demokratik reformlar yapmalı” deniyor, ama yapmaya nasıl zorlanacak? Hatta zorlansın mı? Bu konuda da ortaklık yok. Çünkü sonuçları konusunda büyük korkular var. Batı, kendisini bu konuda güçlü ve birlikte hissetmiyor. Yemen’de “artık Salih gitsin” demekten başka bir şey yapamıyorlar. Yandaş olarak kimi bulacaklarını bilemiyorlar. Ürdün, Suudi Arabistan, Fas diktatörlüklerine karşı, oradaki demokrasi eylemcilerini destekleme konusunda tek ses yok. Arap halklarının bunları görmediklerini, anlamadıklarını var saymaktan başka çareleri yok. Zirveden çıkan yardımın bir son çırpınış, kıvranma, son bir şans arama olduğunu bildikleri açıktır.
Ama inatlarını sürdürüyorlar. Bu konuda ABD tüm Batı’nın öncülüğünü yapıyor. Çeşitli ABD kurumları ve sivil toplum örgütleri, Mısır ve Tunus ve diğer bölge gençlik liderleri ile toplantılar yapıyor. Ortadoğu’ya ilişkin konferanslar, seminerler düzenleniyor. ABD kentlerinde yapılan toplantılara bu gençler davet ediliyor. Beyinleri yıkanmaya çalışılıyor. Doğu Avrupa ülkelerinden gerici örgütler yollanıp kendi deneylerinin anlatılması isteniyor. Bu ülkelerde komünizmi kötü yaşamış kişiler akıl hocası olarak yollanıyor. Gitmelerine destek veriliyor, kanallar açılıyor. Eylemcilerin içine sızılıyor. ABD yetkilileri bu ülkelerde kendilerine kafa dengi kurum ve kişiler arıyor, toplantılar düzenliyorlar. Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütü, bağlantı içinde oldukları örgütler arasındadır.
Batı ve ABD elbette yıllardır “Arap Baharı” kâbusu ile yaşıyordu. Ortadoğu, Güney Asya gibi bölgelerde bulunmak istemesi, petrol ve pazar çıkarını bunlardan korumaktı. Ona rağmen hazırlıksız yakalandı. Daha doğrusu yapabileceği bir şey yoktu. Şimdi korktuğu başına geldi. Bu akımdan kendini kurtarma çabası içinde. Belki kısa dönemli başarılar kazanabilir, örneğin Libya’da Kaddafi’yi devirebilir, Suriye’de olanları yalanları ile dünya kamuoyundan gizleyebilir. Ama Yemen, Suudi Arabistan gibi ülkelerdeki halkların kendisine karşı ayaklanmasını ve yenilmesini engelleyemeyecektir. Arap Baharı, Doğu Avrupa baharından çok ayrı koşullarda gelişiyor. Arap halkları başka bir yolun yolcusu…