“Zilan’ın Gençleri, İstemiyor HES’leri”
Okmeydanı Dayanışmaevi’nden bir grup olarak 27 Mayıs Cuma akşamı, Gümüşdamla Köyü Yardımlaşma Derneği ile birlikte üç otobüs İstanbul’dan köye doğru yola çıktık. İçerisinde dernek üyelerimizin de olduğu gençler otobüste çoğunluktaydı. Çok heyecanlı ve coşkululardı. Daha İstanbul’dan çıkmadan “Zilan’ın Gençleri, İstemiyor HES’leri” sloganı ile inletiyorlardı ortalığı. Zilan, köylerinin asıl adı. Köylüler eski adlarına sahip çıkıyorlar. Zilan Türkçe bir ad değil diye 1961 yılında köyün adı değiştirilmiş. Ama köylüler yüzyıllardır kullandıkları bu adı söylüyor hala, “biz Zilanlıyız” diyorlar.
28 Mayıs Cumartesi sabahı vardık köye. Hem akrabalarına kavuşmanın hem de öğlen yapılacak olan eylemin heyecanını taşıyan yüzlerce köylü bizi köy meydanında karşıladı. Karşılıklı sarılma kucaklaşmalardan sonra biz üç kadın arkadaş kendimizi Gülizar Teyze’nin evinde kahvaltıda bulduk. Karşılama sırasında kucaklaşır kucaklaşmaz hemen kahvaltıya çağırınca ben açıkçası derneğin bizi ağırlaması için ona görev verdiğini düşündüm ama çok yanılmışım. Öylesine içten, öylesine heyecanlıydı ki, daha hiç tanımadığı bizi, sırf o eyleme desteğe gittiğimiz için İstanbul’dan gelen kız kardeşinden ayırmadan bağrına bastı. Eylemde de öndeydi, Jandarma barikatı konusunda sonuna kadar kararlı davranmayan erkeklere kızdı. Bu arada kısa bir notu eklemek istiyorum. Eylemi organize edenler içinde hiç kadın yoktu. Aslında Gülizar Teyze ve daha birçok kadın orada inisiyatif alabilirdi, daha başarılı bir eylem gerçekleştirilebilirdi.
Manavgat Irmağı’nın çıkış vadisi içerisinde, Toros Dağları eteklerinde kurulan köy, Antalya’nın Akseki ilçesine bağlı. Dağları, dereleri, ormanları ile cennetten bir köşe adeta. Ormanları yaban hayatı bakımından oldukça zengin. Bu doğal ortamda geyik, domuz, tilki, sincap, alageyik yaşıyor. Envai çeşit çiçeklerle kaplı orman. Heyelan bölgesi burası. Heyelan tehlikesine karşı ağaç dikimi yapılmış, bölgede bin bir emekle geniş bir ormanlık arazi oluşturulmuş. İşte HES inşaatı yüzünden yüzlerce ağaç şimdiden kesilmiş durumda. Yakın zamanda bu nedenle köyde heyelan meydana gelmiş. Ayrıca inşaattaki kontrolsüz dinamit patlatmaları ve yine ağaç kesimi yüzünden ormandaki yaban hayatı yok olma noktasına gelmiş. Başta tam olarak algılayamadıkları durumla yüz yüze olan, hatta verilen paralara kanıp topraklarını HES projesi için satan bazı köylüler de, HES’in yol açtığı zararları yaşadıkça bilinçlenmiş, mücadele etme kararlılığına bürünmüşler.
“Dere, can suyumuzdur”
Manavgat Şelalesi’nin ilk gözesi olan “Ali Hoca Deresi” dedikleri dere bu köyün etrafından geçiyor. Buz gibi akıyor. Baharda ise kar suları ile birlikte coştukça coşuyor. “Dere, can suyumuzdur” diyor köylüler. Dere, doğal güzelliğinin yanı sıra gerçekten köyün can suyu. İçme suyunu sağladıkları, bahçelerini, tarlalarını suladıkları kaynak bu dere. HES inşaatı yüzünden köy sık sık susuz kalıyor. Biz eylem için köye varmadan evvel yine sular 10-15 gündür kesikmiş. Bizim vardığımız gün sular gelmiş. Ayrıca dere suyuna HES inşaatının atıkları atılıyor. Tertemiz olan dere bulanıklaşmış. Derede yaşayan balıklar ölüyor.
Köyde en çok HES’e karşı çıkan, en kararlı olanlar kadınlardı. Köydeki üretimin ve günlük yaşamdaki yükün büyük bölümünü onlar sırtlandıkları için HES zararlarını daha derinden hissediyorlar.
“Doğa bitti, bölgenin doğasını bitirdiler”
Eylem başlamadan önce Alihoca Dinç’le konuştuk. İstanbul’da yaşıyor. 65 yaşında, doğum yeri burası. Thmin edeceğiniz gibi adı, Ali Hoca Deresi’nden geliyor. “Eskiden hayvancılık yapardık, 300 hanenin hepsinin yaklaşık 3000 hayvanı vardı. 8-10 çobanımız vardı. Ceviz, kızılcık toplardık. Hayvancılık bitti, bizler şehirlere gittik. Köyümüzde kalanlar tarımcılığa döndüler. Derenin suyu köyümüze bağlandı. Dereye balık saldık, doğal balık ürettik. Balık üretme çiftlikleri de oldu. Bu HES davasına köyümüze gelen su kesildi. 12 gün oldu geleli, bir kez banyo yaptım. Doğa bitti, bölgenin doğasını bitirdiler” sözleriyle duygularını ifade etti.
“Suyumuzu Gaspetme, Köyümüzü Mahvetme”
Cevizli, Kuyucaklı, Günyaka, Değirmenlik, Süleymaniye köylerinden de gelenlerle birlikte yaklaşık 500 kişi öğlene doğru toplandık. En öne kadınlar geçti. Ellerimizde “Ali Hoca Deresi Sahipsiz Değildir”, “Vadimizde Yöremizde HES’leri İstemiyoruz”, “Dereler Özgür Akacak” yazan dövizlerle HES şantiyesine doğru yürüyüşe geçtik. Yürüyüş sırasında “Direne Direne Kazanacağız”, “Su Haktır Satılamaz”, “Suyumuzu Gaspetme, Köyümüzü Mahvetme” sloganlarını ata ata yaklaşık 45 dakika sonra şantiyenin epeyce berisindeki jandarma barikatına vardık. Heyet konuşarak barikatı biraz daha geçmemizi sağladı ama köylüler, özellikle kadınlar öfkelerini HES’çilere göstermek istiyorlardı, çok ikna olmadılar bulundukları yerden.
İlk olarak eyleme katılan Antalya Barosu, Antalya Ziraat Mühendisleri Odası, Antalya Çağdaş Hukukçular Derneği, Derelerin Kardeşliği Platformu temsilcileri yaptıkları konuşmalarla direnmenin, birlikte mücadele etmenin, suyun özelleştirilmesinin, ticarileşmesinin önüne geçmenin önemine vurgu yaptılar. Daha sonra basın açıklaması metni okundu.
Eylem biterken şiddetli bir yağmura yakalandık. Çok ıslandı herkes, korunaksız şekilde neredeyse bir saat şiddetli sağanağın altında kalındı. Buna rağmen yağmur eylemin coşkusuna coşku kattı.
“Hiçbir şeyimiz olmasa bile köyde mezarlarımız var”
Ertesi gün dere boyuna gittik. Gördüğümüz güzellikler bizi çok etkiledi ama doğanın çarpıcı bir biçimde yok olmasına da tanıklık ettik. Köyü kaplayan inşaat tozları bitki örtüsünü öldürmek üzere. Ağaçların kesildiği yerler çok çirkin görünüyor. İkinci inşaatın başlaması gündemde ve dere boyunca onlarca HES projesinin planlandığı biliniyor. Köylü, yüzyıllardır var oldukları yaşam alanlarının elinden alındığının farkında ve bu durum onları mücadele etmeleri konusunda daha da şevklendiriyor. Köyün yok olmasına tahammülleri yok. İstanbul’da yaşayanlar, “hiçbir şeyimiz olmasa bile köyde mezarlarımız var” diyorlar. Nasıl yok edilir köy, akılları almıyor. Somut olarak hissedildikçe yıkım öfke daha da büyüyor. Gümüşdamla köylülerinin mücadelesi asıl şimdi başlıyor.
* * *
Gümüşdamla Köyü Yardımlaşma Derneği adına okunan basın açıklaması:
“Şunu çok iyi biliyoruz ki, ülkemizin kalkınması için önemli unsurların başında enerji kaynakları gelmektedir. Ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilmesi ve toplumsal ihtiyaçların karşılanabilmesi için, gerekli olan enerji ihtiyacı her geçen gün artmaktadır.
Hidroelektrik Santraller bu kaynakların bir tanesidir. Ancak, ilk önce önemli olan insandır ve insanın yaşam hakkıdır. Yenilenebilir enerji kaynağı olarak tanımlanan HES’lerin enerji üretiminde kullanılması ilk bakışta olumlu olarak gözükse de, telafisi mümkün olmayacak ekosistemde yaratacağı tahribatlar, inşaat aşamasındaki çevresel etkileri, doğa tahribatları, doğaya verilen zararlar ve elektrik üretimi için kullanılacak suyun, yaban hayatına, bitkilere ve bitki örtüsüne vereceği zararlar olacaktır ve ayrıca suyun kalitesini ve miktarını etkileyecektir.
Bu projede, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun olmaması ve “ÇED gerekli değildir” kararı verilmesi, yapılmakta olan bu HES projesinin çevresel etkilerinin ve tahribatlarının çok fazla olacağını ve göz ardı edilebilecek veya ortadan kaldırılabilecek düzeyde olmayacağını göstermektedir.
HES inşaatının yapılmakta olduğu bu bölge heyelan bölgesidir. Yeterli araştırmadan, incelemeden ve bilimsellikten uzak olarak hazırlanan Proje Tanıtım Dosyası’nda bundan bahsedilmemiştir. Ormanla kaplı olmasına rağmen bu alanda önceki yıllarda heyelanlar olmuştur ve olmaktadır. Bu, devletin resmi kayıtlarında belgelidir. İlgili şirketin Proje Tanıtım Dosyası’nda bu alanın heyelan bölgesi olduğundan hiç bahsedilmemiş olması çok manidardır ve çok vahim bir durumdur. Jeoloji mühendislerinin bu heyelan alanı hakkında ilgili raporlarının olması gerekmektedir. Böyle bir rapor yoktur.
İnşaatı yapmakta olan firma gerekli izinleri ve onayları almadan çalışmaktadır. Firma, İl Genel Meclisi’nden onay alması gerekirken bu onayı almamıştır. Şu anda bu inşaat kaçak yapılmaktadır.
Raporlar, belgeler ve tespitler dikkate alınmadan, heyelan bölgesi olan bu alanda yapılmakta olan inşaat ve patlatmalar, daha şimdiden doğa ve çevre tahribatlarına yol açmıştır. Toprağı tutan ormanla kaplı alanlar kesilmiş, orman alanları çok ciddi zarar görmüş ve bu nedenle daha şimdiden göçükler ve çatlaklar oluşmuş, 3 kez heyelan olmasına neden olmuştur. Ayrıca, kesilen ağaçların çoğu inşaat sahasında toprak altına gömülmüştür. Doğal olarak heyelan bölgesi olan yaşam alanlarımız, tümüyle yaşanmaz bir alan haline gelecek şekilde müdahalelere uğramıştır.
Heyelanlarda bir işçi toprak altında kalmış, kaburgaları ve vücudunda birçok kemik kırıkları olmuştur. İşçi, Manavgat Devlet Hastanesi’nde tedavi edilmiştir.
Ayrıca bu bölge Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme Sahası’nın devamı niteliğindedir. Projede bu da göz ardı edilmiştir. HES projesi ve inşaatı yaban hayatı olumsuz etkileyecektir. Şubat- Haziran ayları arası yaban hayatı üreme dönemidir. Bu dönemde, inşaat çalışmalarında dinamit patlatmaları yapılmaması gerekirken kaçak ve usulsüz bir şekilde patlatmalar yapılmaktadır. Ayrıca, patlatmalar jandarma kontrolünde ve yöre halkına duyurularak yapılması gerekirken, jandarma kontrolünde olmadan ve köy halkına duyurulmadan yapılmaktadır.
Geyikler ve diğer yaban hayvanlarının yaşamının zarara ve kesintiye uğraması kaçınılmaz olacağından, bu HES projesi alanının kesinlikle ÇED Yönetmeliği esaslarına göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ali Hoca Deresi köyümüzün tek su kaynağıdır. Köyümüzde organik tarım yapılmaktadır. Ayrıca, bu suyun üzerinde, köyümüzün önemli değerleri olan 5 tane değirmen bulunmaktadır. Şu anda faal olarak çalışan, 2 tane su değirmeni, 1 tane kereste fabrikası ve 1 tane alabalık çiftliği bulunmaktadır. Yapılmakta olan HES projesiyle birlikte köyümüzün bu değerleri de yok olacaktır.
HESin zararları sadece Gümüşdamla Köyü’ne olmayacaktır. Can damarımız, yaşam kaynağımız olan ve köyümüzün kuruluş tarihinden beri varlığını borçlu olduğu bu suyumuz kanallar ve tüneller içine alınacak, başta köyümüz ve bu güzelim vadimiz susuz bırakılacak ve bu akarsuyun güzergahında olan bütün komşu ilçe, belde ve köylerimiz zarar görecektir. Bütün tabiat ve çevre tehdit altında olup, kestiremeyeceğimiz ve telafisi mümkün olmayan tahribatlar ve zararlar olacaktır.
Manavgat Irmağı’nı oluşturan bütün akarsular, dağdan çıktığı yerden itibaren gasp edilecektir. Manavgat Irmağı Antalya’nın turizmi açısından çok önemlidir. Her yıl binlerce turist rafting sporu yapmak için bu ırmakların çıktığı dağlara gelmektedir. Bu HES projesiyle turizm de olumsuz bir şekilde etkilenecektir.
Köyümüzün tarihinden beri varlığını borçlu olduğu, can damarımız, temel yaşam kaynağımız olan bu suyumuzu kaybedeceğiz, ileride bizleri göçe bile zorlayacaklar. Çünkü su olmayan yerde yaşam da olmaz.
İnşaat yapımında çıkan topraklar dereye dökülmüştür. Bu nedenle, suyumuz kirlenmiş ve ciddi doğa tahribatlarına yol açmıştır.
HES’in
İnşaat aşamasındaki olumsuz etkileri: Suyun, toprağın ve havanın kalitesi, Gürültü, Patlatmalar, Katı Atıklar, Yaban Hayatın tahribatı.
Suyun tutulması ve İşletme aşamasındaki olumsuz etkileri: Su kullanımına ve hidroloji etkileri, Yüzey ve yeraltı sularına etkisi, Toprak kalitesi, Sediment birikimi, Hava Kalitesi ve iklime olumsuz etkileri, tarihi ve kültürel varlıklara etkileri, Yaban hayata tahribatı.
Suyumuzun çıkış noktasından itibaren, Manavgat Oymapınar Barajı’na kadar olan bu güzergahta 9 tane HES projesi bulunmaktadır. Üretim aşamasında suyumuzun %10’unun can suyu olarak deremize bırakılacağı söylenmektedir. Bunun böyle olmadığı bugüne kadar yapılan HES’lerde açık bir şekilde görülmüştür. Aynı akarsu üzerinde yapılan HES inşaatları arasında 300-400 m²’lik bir mesafe bulunmaktadır. O nedenle suyun %10’ununu değil %40-50’sini dereye bıraksalar bile, suyu 300-400 m sonra yine tünellere ve kanallara alacaklarından, yine suyumuzun yüzünü bile göremeyeceğiz ve susuz kalacağız.
Bu HES projesinin iptali ve inşaatın durdurulması için davamızı açtık ve hukuksal sürecimizi başlattık. Ayrıca, bizler bu yörelerin ve yerleşim birimlerinin halkı olarak HES’lere karşı eylem kararı aldık. Ülkemizin elektrik ihtiyacı var, HES’leri bunun için yapıyoruz diyerek yalan söylüyorlar. Bizler biliyoruz ki amaç elektrik üretmek değil, suyun kullanım hakkını almak ve suyu ticaretleştirip satmaktır. HES’ler çevrecidir diyerek yalan söylüyorlar. Ama, Türkiye’nin bir çok yerinde görüyoruz ki HES’ler doğayı katletmektedir. Bırakılacak can suyu dereye yeter diyorlar. Ama yine görüyoruz ki HES yapılan bütün dereler birer birer kuruyor, çölleşiyor. Suyumuz, ormanlarımız, tarım alanlarımız, yasa ve yönetmeliklerle sermaye sahiplerine devrediliyor. HES projeleriyle, termik santrallerle, nükleer santrallerle, maden aramalarıyla insanca yaşam hakkımız elimizden alınıyor ve şimdi de bu felaketi Gümüşdamla’nın başına getiriyorlar.
Bizler, doğanın ve yaşamın yağmalanmasına, katledilmesine karşıyız. Dedelerimizin ve ninelerimizin yüzyıllardır koruyup kolladığı, gelecek nesillerimize bırakmamız için emanet ettiği, yaşam alanlarımızı savunan, suyun ticarileştirilmesine karşı çıkan, sermayenin saldırılarına karşı halkın çıkarlarını savunan ve paranın gücüne iman etmeyen bizler, Gümüşdamla’da ve Anadolu’nun her bir yerinde yapılmakta olan, yapılan ve planlanan bütün HES’lere karşıyız.
Sonuç olarak, bir doğa ve tabiat katliamı olan, yaban hayatın yok edilmesine sebep olacak olan, köyümüzün ve çevremizin can kaynağı olan suyumuzun elimizden alınarak, vadimizin kurumasına ve çölleşmesine sebep olacak olan bu HES projesinin iptalini ve inşaatın durdurulmasını istiyoruz.
Antalya-Akseki
Gümüşdamla Köyü
Kalkındırma ve Yardımlaşma Derneği”