“Yeni Türkiye” sözü çok edilmesine rağmen gidiş tam da eski Türkiye yönünde… Paralel operasyonlarından sonra “HüdaPar”la yaratılan provokasyon 90’lı yılların provası gibidir. Her olay iktidarın ne ölçüde tıkandığının yeni bir kanıtı oluyor. Eski Türkiye’nin devlet ve iktidar refleksleri kendini çok sık tekrarlamaya başladı. Seçim sürecine girildiği düşünülürse böyle reflekslerin artacağını ön görmek hata olmaz.
İktidarda kalabilmek ve muhalif tepkileri sindirebilmek için korku ve düşmanlık yaratmak bu devletin geleneksel tavrıdır. Paralel operasyonu tam böyle bir korku yaratmaya yetmiyor. Bütün gürültünün yolsuzlukları örtmek için yapıldığı artık dünya alem tarafından biliniyor. Eski bakanların durumu sıkıntı yaratmışa benziyor. Bu konuda seçim sürecinde yeni skandalların patlama olasılığı da vardır. İktidar için bu zaman aralığı mayın tarlasında yürümek gibi korkuludur.
Fakat Cizre’de yaşananlar çok daha derin köklere sahiptir ve bütün bir dönemi değiştirebilecek güce sahiptir. İktidarın bu konudaki niyeti ne olabilir? Çözüm sürecine ilişkin hükümet sürekli manevralar yapıyor, ancak ortaya çıkmış bir “yol haritası” hala yoktur. Yaratılmak istenen bütün iyimser havaya rağmen sürecin ciddi bir tıkanma içinde olduğunu artık sağır sultan bile duymuştur.
Bir süre önce Kürt sorunu ile ilgili bir yazısında iktidar kulislerinin köşe yazarı Abdülkadir Selvi, çözüm sürecine iktidarın Hüda-Par’ı katmayı düşünebileceğini yazmıştı. Son provokasyon bu yolda bir hazırlık mıdır?
Olayı iktidar medyasının sunuşu derin bir provokasyona hazırlığın niyetini ortaya koyuyor. “Dindar vatandaşların evleri kuşatıldı, silahla saldırı düzenlendi” gibi açıklamalar, iktidarın olayı hangi yöne çekmek istediğini gösteriyor. Bu kadarı tam bir eski Türkiye iktidar alışkanlığıdır. Düzenin tehdit gördüğü güçler önce çeşitli yollarla provoke edilir, sonra silah zoruyla tasfiye edilir. Bu ülkede politikayı biraz bilen herkes bu kısır döngüyü iyi tanır. İktidar bu yoldan yürümeye mi niyetlidir? Seçime giderken Kürt Özgürlük Hareketinin yolunu kesmek, onu barajın altında bırakmak için bilinen yolları yeniden harekete geçirmek iktidarın temel tercihi olabilir.
Fakat bu noktadan itibaren eski Türkiye’nin sınırları aşılır. Kürt sorununu bugüne kadar düzenin sunduğu “bölücü” görünümünden din temelli bir zemine: “dinsizler ve islamcılar” arasında bir çatışmaya çevirmek iktidar için mayın tarlasında gözleri bağlı koşmak kadar risklidir. Bu provokasyon Maraş veya Sivas katliamlarından çok daha öteye sonuçlar doğurur.
Ülke, tarihinde hiç olmadığı derinlikte “bölünmüş”tür. AKP iktidarını sürdürebilmek için bu bölünmeyi derinleştirmekten geri durmuyor. Ancak son oyun onun boyutlarını çok aşacak sonuçlar doğurur.
Derin devletin siyasi iktidarları yıprattığı, sonra da devletin itibarını kurtardığı günler geçmişte kaldı. İktidarın niyetlendiği yoldan sadece kendisi değil, tümüyle devletin itibarı büyük yaralar alacaktır. Bu ülkede AKP’nin çok güvendiği yüzde 48 oyun ve onun dayandığı bilincin parçalanması için devletin hak ettiği köklü yıpranmalara uğraması gerekli.
AKP, devleti kendine benzetmeye ne kadar çok uğraşırsa siyasal kırılma günleri de o kadar yaklaşacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]