“Sıkıyönetim ülkede her zaman olduğu gibi zaten vardı” Kafamda Bir Tuhaflık ,s.100, Orhan Pamuk
“Erzincan Valiliği tarafından yapılan açıklamada 28 Aralık 2014- 12 Ocak 2014 tarihleri arasında il merkezinde toplantı, yürüyüş, gösteri, stant masaları açılması, imza toplanması gibi etkinliklerin yasaklandığı belirtildi. ..Roboski Katliamı’nı protesto etmek için Erzincan Demokrasi güçleri tarafından 26 Aralık’ta yapılan yürüyüşe polis ve ülkücüler saldırmıştı.” (Birgün, 28 Aralık)
Türkiye provokasyonlar olmaksızın yönetilemez bir noktaya doğru savruluyor.
Barış sürecinde önemli bir eşik anlamına gelen kimi konularda aşama kaydedildiği bir noktada Cizre’de Hüda Par’a yeniden rol aldırıldığını görüyoruz. Kürt gençlerinin kurduğu nöbet çadırına yönelik gerçekleşen saldırı ile başlayan çatışmalarda 3 kişi hayatını kaybetti. Tam Roboski yıldönümünün haftasında, hem de müzakere planının iki tarafça da onaylandığının açıklandığı bir tarihte yaşanan saldırı da AKP parmağının olduğu çok açık. Bunu Arınç’ın Hüda Par’ı mağdur ilan eden açıklamasından rahatlıkla teşhis edebiliyoruz. Devlet, müzakere süreci ilerlerken Hüda Par üzerinden Kürt tarafında bir “temsiliyet” sorunu yaratmaya çalışıyor. Politik manevra alanı aşırı sıkıştığı için kendisi hamle yapamıyor, fakat İslamcı taşeronlarını devreye sokuyor. Bu tehlikeli ve riyakar çizgi Kürt tarafına karşı yeni cepheler yaratmanın bir biçimi olarak değerlendirilebilir. Seçimler sonrası süreçle ilgili de buradan kimi çıkarımlarda bulunulabilir tabi. Kürt hareketi sürekli olarak taciz edilerek, sokağa çekilecek, gerçekleşen ölümler sonrasında hareket içinde güvercinler- şahinler ayrımı yaratılmaya çalışılacak, sokak eylemleri gerekçe gösterilerek tutuklamalar yapılacak, böylece partinin aktif kadroları devre dışı bırakılacak. 6-7 Ekim sonrasında 1000 tutuklama gerçekleştirildiği söyleniyor. Cizre’deki provokasyon, AKP’nin Roboski konusundaki sorumluluğunu da unutturmaya da çalışan bir hamle olarak değerlendirilebilir.
Erdoğan ve MİT’in Suriye’deki yeni hamlesi ise IŞİD ve El Nusra’nın barıştırılması çabaları oldu. Kobane’de imajı bozulan IŞİD’e bir süredir ciddi biçimde düşmanlaştığı El Nusra ile barışmak anlamlı bir katkı olacaktır. Bir taraftan Suriye güçlerinin ilerlemesi bir taraftan Şengal’de ve Kobane’de Kürt güçlerinin elde ettiği kazanımlar IŞİD’in yenilmez armada görüntüsünü ortadan kaldırmıştı. AKP bu durumdan en az IŞİD kadar rahatsız olmakta zira Ortadoğu politikasında Nusra-IŞİD çizgisi dışında bir aparatı kalmadı. Kürt Sorununa Hüda Par, Suriye-Irak’a IŞİD Nusra ile müdahale etmek AKP’nin zayıflamış bir profile rağmen çizgi değişikliği yapmaya niyeti olmadığının da işareti.
Türkiye üniversitelerine müdahale için de devlet güçlerinin yanı sıra İslamcı faşist güçlerin seferber edilmesi rastlantı olmasa gerek. Toplumsal meşruiyetini giderek kaybeden AKP toplumsal mücadelelere paramiliter güçler aracılığı ile saldırmayı, böylece de kendisine bir meşruiyet alanı yaratmaya çalışıyor. Saray, yolsuzluk, IŞİD gündemleri ile bunalan AKP direnişin bir momentum kazanmasının nelere yol açabileceğini kestiremiyor. Özellikle Batı ile Doğu’nun ruh hallerinin birbirini beslemesinden çok çekiniyor. O yüzden üniversitelerdeki Roboski anmalarına vahşice saldırdı, yüzlerce gözaltı yaptı. Güvenlik paketleri ile toplumsal muhalefeti özellikle Batı’da kıpırdayamaz hale getirmek istiyor, çünkü vaziyetin giderek kötüleştiğini, meşruiyet krizini çağrıştıran bir tablonun ortaya çıktığını kestirebiliyor.
Bu momentte birlikte mücadele olanaklarını daha da zorlayan, AKP’ye karşı mücadeleyi emek çizgisi ile taçlandırmayı, adaletsizliği ve yoksullaştırmayı gündem yapmayı başaran bir hareketin kazanmama olanağı yok. Hele de CHP’nin “tatava yapmacı”lar tarafından başımıza kakılan adam tarafından getirildiği tablo ortadayken. Tüm politik stoklarını tüketmiş, yolsuzluk kuşatması altında bunalmış Davutoğlu Şişli Belediyesi’nde yaşananlarla moral buluyor. Bu mafya bozuntusunu Gezi’nin tüm enerjisini emecek bir biçime ortalığa salanlar bunun hesabını nasıl verecek.
Haziran Hareketi’nin toplantılarında ortaya çıkan kalabalıklar sevindiricidir. Fakat bu toplantılarla kurulmuş bir sosyal mücadele örgütünü birbirine karıştırmak yanıltıcı sonuçlar doğurur. Birleşik mücadele zeminini büyütmek üzere yapılan tüm çağrılar önemlidir, kıymetlidir. Çok önemli bir altı aya gireceğiz. Halklarımızın ortak bir mücadele mahfilini inşa edememiş olmanın kusuru bu toplumun tüm devrimci- demokrat kadrolarındadır. Ortak bir zemin inşa edememenin sonucu birbirinin ayağına dolanmak olur. Bu noktaya gelmeden çeşitli odaklar arasında köprüler kurmak için enerjik adımların atılması gerekmektedir.
Bundan sonra esas belirleyici olan artık Erdoğan’ın ne yapacağı değil bizim kendimizi gerçek bir seçenek olarak inşa edip edemeyeceğimizdir.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]