Saray savaş istemişti ve gerçek savaş başladı. Dağlıca olayları sarayın planladığı erken seçim taktiğinde yeni bir kırılma noktasıdır. İlki bir yarbayın isyanıyla yaşanmıştı. Açıkça Saray’a ve AKP’ye bir isyandı. Yaşananların altında Erdoğan’ın seçim yenilgisini kabul etmeyişinin yattığı büyük oranda deşifre olmuştu. AKP iktidarı yitirdiğinde sonunu kendisinin de kestiremeyeceği bir uçuruma yuvarlanacağını çok iyi biliyor. Bunun verdiği korkuyla masaları devirerek yeni bir yola çıktı. Ancak savaştan oy devşirmek taktiğinin Saray’ın düşündüğü kadar basit olmadığı olaylar aktıkça anlaşıldı.
Yarbay’ın isyanıyla yaşanan kırılmadan sonra AKP’den ilginç açıklamalar geldi. Yalçın Akdoğan “çözüm sürecinin devam edeceğini” bile söyledi. Önceki gün Bülent Arınç bir TV programında “AKP’nin oyunun yükseldiğini ancak tek başına iktidar olamayacağını” açıkladı. Bunlar Saray’ın erken seçim ve savaş taktiğinin iyi işlemediğinin sanki birer itirafı gibiydi.
Bu gidişin içinde Dağlıca saldırısı yeni bir kırılma noktasıdır. Bu kırılmanın çok güçlü etkileri olacaktır. Ancak bugünden kırılmanın yönünü kestirmek için çok erkendir. İşaretlere bakalım.
“AKP gençliği” Hürriyet gazetesine saldırmış; saldırı liderliğini bir AKP’li milletvekili yapmıştır. Dağlıca olaylarının sonuçları kesinleşince pek çok yerde HDP binalarına saldırılar düzenlenmiştir. Kendiliğinden değil organize eylemler olduğu her hallerinden bellidir. AKP saldırı cephesini genişletiyor. Sadece HDP değil, havuz medyası dışında ne varsa hedef tahtasındadır. Bu durum Saray’ın erken seçim taktiğinin sonuç vermediği (anketlerle) ortaya çıktıkça AKP’nin sinir sisteminin iyice bozulduğuna işaret ediyor.
Şüphesiz ki Dağlıca kayıplarının şoku ilk elden milliyetçi duyguları yükseltecektir. Hangi çılgınlıklara kadar tırmanır bilemeyiz, ancak bu şok dalgası zayıfladıkça zıt yönde yeni şok dalgalarının politik ortama yayılacağı kesindir.
Bu yönde ilk dalga geldi bile! Çatışma alanındaki asker cenazeleri eski HDP milletvekili Esat Canan’ın içinde bulunduğu yöre halkı tarafından bölgeden alınarak hastanelere getirilmiştir. Bu olayın bir benzeri seçim öncesi yaşanmıştı. Saray ve AKP bölgede yaşayan Kürt Halkı’nı ve HDP’yi bütün gücüyle şeytanlaştırmaya çalışsa da başaramıyor. Çünkü bütün tersi propagandalara rağmen Kürt Halkı gerçekten barış istiyor. Bu gerçekliğin üstü savaş bulutları ile örtülmek istense de, toz dumanın hükmü bir noktaya kadar, sonra puslu havanın yerini aydınlık alıyor.
Dağlıca’nın ilk etkileri yaşandıktan sonra inatçı gerçekler puslu havanın içinden çıkıp gelecektir.
Davutoğlu, daha önceleri pek çok başbakanın yaptığı cinsten bir “sonuna kadar” konuşması yaptı. Otuz yıldır tekrarlanan bu tür konuşmaların bir hükmü olmadığı biliniyor. “Sonuna kadar” edebiyatının ardından daha çok cenaze gelir. Cenazelerin ardında ise eninde sonunda siyasal iktidarın gücü tartışma konusu olur. Davutoğlu’nun da kaderi aynıdır.
Yine Dağlıca olayında ordunun zaafları çok geçmeden tartışılmaya başlayacaktır. İktidar basını susturmaya çalışsa da günümüz dünyasında artık bu mümkün değildir. Pek çok kanaldan bu saldırının muhasebesi yapılacak ve daha önceki sonuca varılacaktır. Sadece askeri yöntemlerle bu sorunun çözülemeyeceği bir kez daha anlaşılacaktır.
Dağlıca şoven duyguları yükseltse de, aynı zamanda aklı da harekete geçirecektir. İnsanlar bu olayları defalarca yaşadılar, neden bu kez farklı bir sonuca varsınlar? Üstelik Saray’ın amaçları yeterince anlaşıldıktan sonra “sonuna kadar” nutuklarının hiç bir gerçekliği yansıtmadığını anlamak için başka partiden olmaya gerek yok, bunu AKP’liler de anlayabilir.
Dağlıca saldırısı sırasında Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar onu kendi kurduğu tuzağa düşürmüştür. PKK’nin “çözüm sürecini bölgeye silah yığmak olarak değerlendirdiğini” söyleyerek Erdoğan, iktidar yıllarını tartışılır hale getirmiştir. “Devlet aklı” bu silah yığınağının sorumlusunun bir yanıyla da AKP iktidarı olduğunu dillendirerek, derin dehlizlerde bunun muhasebesini yapacaktır. AKP’nin böyle her olayda tekrarlamayı adet edindiği “aldatıldık” cevabı, cenazeler söz konusu olunca öfke yaratmaktan başka bir sonuç doğuramaz. Bu da bekletilmiş hesaplaşmaları harekete geçirir.
Dağlıca’dan sonra kaçınılmaz soru bellidir: Nereye gidiliyor? Saray, savaşı ve gerilimi düşürürse hızla irtifa kaybına uğrayacağını biliyor. Ancak olaylar Saray’ın basit taktik hesaplarında öteye gittikçe daha ne kadar yükseğe çıkabilecektir?
“Sonuna kadar” gidilirse, akibet önceki iktidarlardan farklı olamaz. Bu kez iktidar kendisi bir kırılma yaşar. Bu kırılma seçimden önce mi sonra mı olur bunu bilemeyiz. Hatta seçimin olup olmayacağını bilmek gittikçe zorlaşıyor.
“Kaos” büyüyor ve yoğunlaşıyor. Bir “çöküş” kaçınılmaz!
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]