Yarbayın isyanı erken seçim günlerine damgasını vurdu. Aslında hemen tüm şehit cenazelerinde değişik tepkiler yaşanıyor; hiçbirinin havası 90’lı yıllardakilere benzemiyordu. Yarbayın isyanı ile iki gerçek daha çok göze batar hale geldi.
Bu savaş “vatan savaşı” değil, sarayın savaşıdır. Erdoğan tüm uğraşlarına rağmen vatan savaşı algısını yaratamıyor. Başlarda AKP ve MHP, HDP’nin güçlenmesine karşı tipik devlet tepkisi gösterdiler. Çok keskin nutuklar atıldı. İnsanların bir kez daha aynı yalanla ikna edilebileceği düşünüldü. Oysa HDP’nin yüzde 13 oy almasının önemli bir anlamı vardı. Devletin otuz yıldır her fırsatta kalınlaştırdığı şovenizm duvarında büyük bir çatlak oluşmuştur. Erdoğan masayı devirerek yeniden eski günlere dönebileceğini sandı. “Tek bir terörist kalmayana kadar” nutku daha önceleri defalarca atılmıştı. Fakat aynı nutukların bugün atılmasının artık eski karşılığı yoktur. İnsanlar nutuk atanın arkasındaki kirli zemini görebiliyor. Saray’da oturup vatan nutku atmanın artık bir etkisi olmuyor.
Yarbayın isyanından anlaşılıyor ki çatlayan şovenizm duvarını eskisi gibi yeniden örmek artık mümkün değildir. “Ne oldu da yeniden savaş başladı?” Bu sorunun cevabını, çok konuşmasına rağmen Saray ikna edici bir şekilde veremiyor. Tersine ne kadar çok konuşursa o kadar çok batıyor. “Çok para talansız, çok laf yalansız olmaz” deyişimiz tam da bu günler için söylenmiş!
Bugünlerde göze batan bir diğer gerçeklik kutsallıklarla ilgilidir. AKP’nin çok sık yaptığı, siyasi çıkarlarını kutsal değerlerin arkasına saklama oyununun da artık sonuna yaklaşıldığı anlaşılıyor. Ne Erdoğan’ın cenazedeki şehitliği öven ve şehit olmaya çağıran söylemi; ne de Enerji Bakanı’nın “şehit olmak istiyorum” açıklaması savaşın gerçek nedeninin üstünü örtemedi. Tersine Enerji Bakanı alay konusu oldu. AKP iktidar yılları, kutsal değerlerin gündelik çıkarlara alet edildiği yıllardır. AKP kendisi gibi dokunduğu herşeyi çürütüyor. Güvenlik ve adalet kurumları çürütüldü. Fakat en önemlisi sıradan insanın kutsal değerleri elinden alınıyor.
Özellikle Gezi isyanı sırasında ve 12 Kasım yolsuzluk kasetlerinden sonra AKP adeta bir yalan makinasına dönüşerek kutsallıkları kirletti. Bugünlerde bu yolda en korkunç olanını yapıyorlar. Gencecik insanların yaşamlarıyla oynayarak, bu oyunu en kutsal değerlerin ardına gizleyerek Saray’ının debdebesini ebedileştirmek istiyorlar. Tutmuyor, alay konusu oluyorlar.
Bunların bir önemli anlamı vardır. Önceleri böyle bunalımlı günlerde düşünme ve davranışı orduya havale eden kitlelerin bir anlamda bilinci uyuşturulurdu. Bugünlerde yaşananlar hiç eski günlere benzemiyor. Geniş kitlelerin bilinci artık sokağa çıkan tanklarla felç edilemiyor.
Eğer olursa, seçimlere daha çok uzun altmış gün var. Fakat konu artık bir erken seçim kapsamından çıkmıştır. Düzenin siyasal kurumları tıkanmış; bugüne kadar sonuç alan derin devlet uygulamaları etkilerini yitirmektedir. Şüphesiz ki devlet ve iktidar hala güçlü! Bu uzun altmış günde oynayabileceği pek çok oyun olabilir. Ancak sorun burada başlıyor. Bu oyunlar bildik eski etkileri mi yaratacaktır? Saray istediği algıyı oluşturabilecek midir? Yoksa Cumhuriyet tarihinde ilk kez kitlelerin bilinçlenmesi oyunu bozacak mıdır?
İşaretler oyunun bozulabileceğini gösteriyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]