Resmi istatistiklere göre, sigortalı çalışan 12.287.238 sigortalının yaklaşık dörtte biri (3.071.597) kadın işçiler. Buna karşın toplam 1.189.481 sendika üyesinin 135.551’si kadın üye (ÇSGB, Temmuz 2014 istatistikleri). Yaklaşık her on kadın çalışandan sadece birinin sendikalara üye olması ülkemizdeki sendikaların yüzkaralarından biridir.
Tekstil işkolu geleneksel olarak kadın işçilerin çoğunlukla çalıştığı bir işkolu olmasına karşın, bu işkolundaki en büyük sendika olan Teksif sendikasının tarihinde bugüne kadar bir kadın üyenin bile merkez yürütme kuruluna seçilmemiş olması, sendikalara kadın elinin değmemiş olmasının somut bir örneğidir. Dünyadaki işçi sendikalarına baktığımızda, hem sendika üye oranlarının hem de yönetimde yer alma açısından, kadınların geri planda kaldığı bir gerçekliktir.
Pek çok ülkede sendikalar bu alanda özel atılımlar yaparak, kadınları sendikaya kazanma konusunda ilerlemeler kaydettiler. Sendika üyelerinin kadın komiteleri kurmaları ve buna paralel olarak sendika yapısı içinde kadın bürolarının kurulması ile kadınlar sendika içinde var olduklarını ilan ettiler. Ama bu durum, sendikaların genelde bir erkek işçi örgütlenmesi olduğu gerçeğini değiştirmiş değil.
İlk defa Hindistan’da kurulan bir kadın sendikası deneyimi oldukça öğretici oldu. Sendikaya kazanılması imkansız denilen evinde fason üretim yapan kadınlar bir anda toplumun en örgütlü kesimi haline geldi. En son Sri Lanka’da kurulma çalışmasına başlanılan Kadın Dayanışma Sendikası bu geleneği sürdürüyor. Türkiye’deki İmece Kadın Sendikası gibi örgütlenme deneyimlerini çeşitli ülkelerde de görmek mümkün.
Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADEV) tarafından geçen yılın sonunda yayınlanan, ‘Sendikasız Kadınlar, Kadınsız Sendikalar’ adlı araştırma sorunu çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor. Doğrudan söylenmiş ‘TÜRK-İŞ’te etkisiz bir kadın bürosunun varlığı hariç, kadınları tüzüğünde ve yönetiminde görünür kılan bir işarete rastlanmamıştır.’ (Sayfa 148). DİSK ‘TÜRK-İŞ’le kıyaslandığında, genel kurul kararlarında, tüzüğünde ve merkez yönetiminde kadınların görünür olduğu bir konfederasyon görüntüsü vermektedir. Ancak bugüne kadar bunlara ilişkin ciddi bir çabaya girildiği söylenemez.’ Hak-İş desen ‘kadını öteden beri anne ve eş olmak gibi geleneksel roller üzerinden tanımlamıştır.’
Araştırma, kadın çalışanların neden sendikalara üye olmadıklarını, sendika üyesi kadınların ve sendika yönetiminde yer alan kadınların sorunlarını alt alta dizdikten sonra çözüm önerilerini sıralamakta. Bir yandan sendikalar içindeki erkek egemen düşüncenin sürekli olarak kendini ürettiğine dikkat çekildikten sonra, çözümün bu düşüncenin ortadan kaldırılmasında görmekte. Ama bu nasıl olacak sorusuna verilen cevaplar yeterince somut değil.
Evet öneriler arasında ‘eş başkanlık’ kurumu var, hatta ‘kadın komisyonlarının,
işyeri, şube, bölge ve merkezi düzeyleri içine alan paralel bir kadın örgütlenmesi şeklinde yapılanması önemlidir.’ denilmekte. Ancak bize çözüm ipuçlarını veren bu iki öneri, onlarca öneri içerisinde kaybolmakta. Yukarıdaki kadın sendikaları örneklerini de dikkate alacak olursak çözümün, HDK benzeri, sendika içerisinde ‘kadın meclisleri’ kurmak olduğunu görmek mümkün. Kadınlar, kendi meclisleri ile sendikal yapının esas bileşenlerinden biri, hatta öncüsü olmalıdır. Kadın sendikalarının bize gösterdiği bu gerçekliği artık görmezden gelemeyiz.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-akyol-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]