Var olmak ve ağırlık…
Evet, var olmak, bana ağır geliyor… Size öyle geliyor mu?
Bir şey yapamamanın verdiği acı, ıstırap, gece uykularımı bölüyor…
İrkiltiyor, kâbus oluyor her şey, engellediğim gözyaşlarımı iradem dışında akıtıyor!
Ne yapsam?
Elimden ne gelir?
Çığlık atsam, koşsam, delirsem, çıldırsam, bir işe yarar mı?
Sabah, irkilerek uyandım,
Biraz bekledim, düşündüm,
Düşündüm, düşündüm,
Ve gözyaşlarım akmaya başladı…
Önce bilmezlikten geldim, fakat sonra…
Yüreğimde acıların sıkıştığını kendime itiraf etmek zorunda kaldım!
Ötelediğim acılar, birbirine çarpıp duruyor ve aslında hiçbir yere gitmiyor hiçbir acı…
Ve yüreğimde başka acılara yer kalmamış!
Bütün ruhumu doldurmuş, sarıp sarmalamışlar…
Ne beynim teselli ediyor artık,
Ne de yüreğim…
Her acı, diğerini geride bırakıyor, ama sadece geride…
Bu acılar, birikip yüreğimizi daraltıyor…
Sessiz çığlıklar kopuyor içimizde!
Sessiz, sessizce…
Artık yeter! Yeter! Yeter!
Acılardan “acı”, ölümlerden “ölüm” beğenir olduk.
Kimin nasıl öldüğüne bakıyoruz artık!
Her ölüm, bir öncekini normalleştiriyor toplumda!
İnsanlarımız nasıl ölüyor; bomba ile mi,
Silahla mı, yakılarak mı?
Hangisi en acı, en kahredici?
Kuşkusuz hepsi…
Fakat, toplum olarak bu ölümlere alıştırılmaya çalışılıyoruz. Kanıksama…
Kanıksamamız için, insanlığımızın ölmesi gerekir, insan olarak tükenmek…
Yaşıyoruz ama, etrafımızdakiler acılarla kavruluyor…
Hangisinin acısına bakacağımızı şaşırmış durumdayız…
İrkilerek uyanıyoruz, oturduğumuz yerde ağlamaya başlıyoruz… Kabuslar görüyoruz…
Var olduğumuz için utanır olduk,
Utanır olduk bu kadar acı varken nefes aldığımız için,
Utanır olduk işimize gidip geldiğimiz için, çocuklarımızı sevdiğimiz için…
Onlara sarılıp, sevdiğimizi söylediğimiz için utanır olduk…
Uyuduğumuz için utanıyoruz,
Varlığımızdan utanıyoruz…
İnsan var olduğu için utanır mı?
Evet, utanıyoruz… Utanır hale getirildik…
Ülke savaşa sürüklendiğinden beri tonlarca acı yaşadık, tonlarca hem de…
Biriktirdik… Biriktirdik… Biriktirdik…
Yüreğimiz nasır bile tutmuyor artık!
Acılar yer değiştiriyor sadece…
Fakat her gün artıyor…
Başımızı yastığa koyduğumuzda hepsi birden üstümüze geliyor! Gelmeli zaten!
Unutmamalı, hiçbir acıya alışmamalı insan!
Fakat ne yapmalı? Nasıl yapmalı?
Acı çekerek de başkasının acılarına merhem olunmuyor ki!
Güzel şeyler yazmak istiyorum mesela…
Neden sıra gelmiyor güzel şeylere?
Mesele okuduğum güzel bir kitaptan,
Güzel bir şarkıdan,
Bir tiyatrodan bahsetmek istiyorum…
Umut veren şeylerden bahsetmek istiyorum…
Neden sıra gelmiyor bunlara?
Neden bir türlü sıra gelmiyor?
Tam sırası gelmişken, başka bir acı çıkıyor karşıma…
Başka bir acı…
Tam bir konu belirlemiştim kafamda… Bu sefer başka bir şey yazacağım diye…
Televizyonda ROBOSKİ belgeselini gördüm, vazgeçmek zorunda kaldım…
Hesabı verilmemiş, filleri cezalandırılmamış bir katliam… Bunun üzerine hangi acı baskın gelebilir ki?
Kocaman acı…Kocaman bir KÖZ yüreklerde duruyor…
Tahir Elçi… Barış elçimiz… 1 yıl geçti üzerinden… Hala sonuçsuz…
Ankara… Suruç… Yok, başka şeylere gelmiyor sıra…
Gelmiyor ne yazık ki …
Cizre… Diri diri…
Yazmak içimi yakıyor, yazamıyorum, cümleleri tamamlayamıyorum…
Aziz’in cenazesi…
Hacı birlik… Akrep, cenaze, sürüklen…
Bombalar, silahlar, Suriye’deki savaş ve acılar…
Mülteciler, deniz, botlar, cesetler kıyıda…
Hangi acı önce, hangisi sonra?
İnsan gibi yaşamak, çok mu lüks bize?
Anneler, babalar… Yüzlerinde keder! Çocuklarının fotoğraflarına bakıp çare arıyorlar…
Yüreklerindeki acıyı dindirmek için…
Ali İsmail’in babası, fotoğrafa dokunuyor, gözyaşları içinde… Çaresiz, acılı…
Hiç gitmez o manzara gözlerimin önünden…
Ali’nin videosu… Ömrümüz boyunca onu izleyip acı çekeceğiz… Biz neyse, ya annesi, babası…
Acılarla yoğrulmuş bir nesil geliyor arkamızdan…
Acılar, acılar, acılar…
Çocuklarımıza umut veren bir haber yazmak istiyorum. Ne zaman, ne zaman, ne zaman?
Suruç, Ankara patlamaları, videoları… Biz insanız! Ne kadar kaldırabiliriz bu ölümleri ne kadar! Ne zaman biter? Ne zaman? Ne zaman? Kahrolacağız ömrümüz boyunca…
Hangi acı diğerinden hafif?
Hiçbiri… Hiçbiri…
Mehmet TUNÇ, sesi, Cizre’de, canlı canlı, yazamıyorum…
Yok, hiçbir acı diğeriyle kıyaslanamaz…
Cemile’nin cesedi… Çocuğunuzun cesedi, defnedemediğiniz için dolapta…
Katlanın… Olabiliyorsa, kıyaslayın acıları…
Şu an, insanlığın en büyük vahşeti yaşanıyor…
İnsanlar gözlerimizin önünde yakılıyor…
Videoları, kâbus, irkiliyoruz, dayanamıyoruz…
Hangi acı, diğerinden ağır?
Ya da hafif, söyler misiniz? Biz nasıl katlanacağız?
Cayır cayır, insanlar, gözümüzün önünde…
Ölümlerden ölüm mü beğenelim?
“Hangi ölüm daha az acıdır?” diye tercih mi yapalım?
Neden sıra gelmiyor güzel şeylere?
Ne zaman sıra gelecek?
[button link=”http://www.sodap.org/guluzar-i-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]