Beklenen cemaat operasyonu sonunda geldi, “yeni Türkiye devrimi” kendi çocuklarını yemeye başladı. Erdoğan ve AKP açısından bir paranoya haline dönüşen Aralık ayında gerçekleşmesi ise yolsuzluk operasyonlarının rövanşı olma halini daha da güçlendiriyor. Geçen sene de söylemiştik: AKP hırsızdır, Cemaat de çetedir. Yani iki tarafın da birbiri hakkında söyledikleri doğrudur.
Bu operasyon politik krizin çözümüne katkı sunmaz, hatta daha da derinleştirir. Erdoğan artık muhaliflerini ancak açık zor ile bastırabilecek durumda. Karşı cephesinde kafa karışıklığı yaratma kapasitesini tamamıyla kaybetti. Bu bir iktidar için tahmin edilemeyecek kadar tahripkar bir politik durumdur. Erdoğan Genel Seçimlerde Anayasa değişikliği yapmasını sağlayacak bir çoğunluğu elde etmek için zorla, sokakları susturarak, İslamcı kimliğini daha da parlatarak yüklenecek. Bu yükleniş toplumu büyük bir gerilimin içerisine sokuyor. Müflis bir politikacının ve arkasındaki yiyici takımının bir toplumu nasıl adım adım yıkımın eşiğine taşıdığına tarihsel bir deneyim olarak tanık oluyoruz. Erdoğan polisin yetkilerini arttırmasının yanı sıra AKP Gençliğini ve militan İslamcı grupları paramiliter sokak ayağı olarak da inşa etmeye çalışıyor. İBDA-C’nin cezaevinden çıkan lideri ile yaptığı görüşme ve kendisine twitter üzerinden hakaret eden eski AKP milletvekiline attırdığı meydan Dayağı bu hazırlık ile ilgili en güncel gelişmeler. Erdoğan iktidara tutunabilmek için en ilkel gerilimleri sonuna kadar tetiklemeye çalışıyor. Osmanlıca karşıtlarını “bunlar aslında Kur’an’a karşı” diye lanse edebiliyor. Cemaat ile 2 yıl öncesine kadar canciğer kuzu sarması olan hükümet sözcüleri şimdi herkesi, HDP dahil paralel uzantısı ilan edebiliyor. Ülke tam anlamıyla devasa bir tımarhaneye dönüşüyor.
Bu raydan çıkma halini düzeltebilecek bir şans olarak 13 Aralık Ankara mitingi önemli bir fırsattı. Gelin görün ki sınıfın genel kitlesindeki atalet kırılamadı. Bu ataletin kırılamamasında sendikal aygıtların giderek etkisizleşmesinin, toplumla temas yüzeylerinin giderek daralmasının etkileri muhakkak var. Fakat Batı’da emekçi sınıflarda genel bir tutulma hali mevcut. Ezilenlerin önemli bir kesiminin AKP hegemonyasından çıkamamış, bu hegemonya dışında kalan kesimlerin ise Gezi sonrasında yaşanan gerilemeyle demoralize olması sınıfı kilitliyor. Sınıfın kilitlenmesi ise cumhuriyet tarihi boyunca devletin ve egemen sınıfların yaşadığı en büyük dağılma momentlerinden birisi inisiyatif alınamadan izleniyor.
Böylesi dönemlerde kitle dinamiğinin gerilediği süreçlerde devrimci ruh, Gordion düğümünü çözme rolünü oynayabilecek yegane güçtür. Toplumun kendi rasyonalitesini sorgulaması gereken, özgüven sıkışmasını aşmasını sağlayacak öne atılışlar selin önünde zar zor duran bentlerin yıkılmasında önemli bir rol oynar. Toplum kendi içinden böylesi bir feda ruhu inşa edemezse imkânlar kurur, egemen sınıflar ve devlet kendisini yok eder. Düzenin uyuşmuş dünyasının rasyonel gerçekliği içerisinde boğulan direnme kapasitesi, böylesi devrimci çıkışlarla kendisine gelişebileceği yollar açabilir.
Ve mutlaka açacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]