Bugün açıklanan büyüme rakamları üzerinden bir propaganda dalgası yükseltilecektir. 3. çeyrekte yakalanan %11,1’lik büyüme ilk bakışta çok önemli bir sıçrama intibaı uyandırıyor. Oysa bu rakam, 2016’nın aynı dönemi ile kıyaslama sonucu elde edilen bir değer. 2016 3. çeyreği ise malum 15 Temmuz olayından dolayı %1,8’lik bir küçülmeye sahne olmuştu. Yaşamın diyalektiği böyle, AKP kendi yarattığı yıkımın üzerinde yükselerek şimdi de bir başarı destanı yazmaya çalışacak.
Büyümenin lokomotifi %20,7’lik artışın yaşandığı ticaret, ulaştırma, konaklama ve yiyecek hizmeti alanıyla %18,7 büyümenin gözlendiği inşaat sektörü olmuş. İki bayramın denk geldiği bir dönemden bahsediyoruz. Kredi garanti fonundan elde edilen sıfır faizli krediler yatırımlara değil ama iç turizme oldukça önemli bir katkı sağlamış görünüyor. Bugünlerde konut fiyatlarındaki düşmeden şikayetçi inşaat sektörü ise hız kesmeden dağı taşı apartmanlarla doldurmaya devam ederek “kentlere ihaneti” tam gaz sürdürmüş belli ki.
“Yaşanan büyüme hangi toplumsal kesime yaradı?” sorusunun cevabı ise şu istatistikte saklı: İşgücü ödemelerinin gayrisafi katma değer içinde aldığı pay 2016’nın aynı döneminde %35,6 iken bu sene %32,7’ye inmiş. Yani emekçilerin kendi ürettikleri artıktan aldıkları pay daha da azalmış. Sermaye gelirleri ise %48,7’den %52,2’ye yükselmiş. Bunca büyümeye rağmen %10’ların altına düşmeyen işsizlik ve artmayan ücretler bu sonucun ortaya çıkmasının müsebbibi. İstihdam edilen kişilerin sayısı artarken ücretlerin milli gelirden aldığı payın düşmesi ve durum buyken iç talebin yükselmesi oldukça dikkat çekici. Bu tablo borçlanmanın ekonomi açısından ne kadar kritik bir öneme sahip olduğunu bir kez daha ispatlıyor. Emekçiler düşen ücretlerine ve artan pahalılığa rağmen tüketimlerini sürdürebilmek için daha da fazla gırtlaklarına kadar borca batıyorlar. Birden çok kredi kartı ile ev ekonomisini ayakta tutma akrobasisi gerçekleştiriyorlar. Borçluluk seviyesi arttıkça işsizlik çok daha göze alınamaz bir hale geliyor. İşsiz kalmaya yol açabilecek örgütlenme, hakkını arama, direnme gibi edimler giderek daha da büyük “lüksler” olarak algılanıyor. Ekonomik yüksek büyümeye rağmen ücretlerin milli gelirden aldığı payın azalması, yıllık ücret artışı taleplerinde büyüme oranının da mutlaka enflasyon oranı ile birlikte hesaba katılması gerektiğini gösteriyor. Sadece enflasyon oranındaki ücret artışları, emekçilerin kendi ürettikleri artı değerden her geçen gün daha da az pay alır hale gelmelerini engelleyemiyor, bir de bu durumu meşrulaştırıyor.
Yükselen gıda fiyatlarına rağmen tarımsal büyümenin %2,4 seviyesinde kalması ise tarımda işlerin geldiği vahim tablonun bir tezahürü. Önce Dünya Bankası politikaları ardından da AKP’nin tarımsal üretimi değil de üretimsizliği ve ithalatı teşvik eden politikaları sonucunda tarımsal yapı geri dönüşümü ancak kapsamlı politikalarla mümkün olacak bir tahribat yaşamış görünüyor. Sermaye lehine olan güç dengesi tarımda da üreticinin tüccar karşısındaki örgütsüzlüğü olarak kendisini ortaya koyuyor.
Köylülüğün ve işçi sınıfının bu şekilde kilitlenmesi AKP ile finans kapital arasındaki “uyum”un önemli bir gerekçesi olmaya devam ediyor. Saray’ın göz boyamalı taşeron hamlesi de sınıf üzerindeki hegemonyanın korunmasına ne kadar önem verildiğinin bir göstergesi. Sosyalistler açısından da sınıf ve köylülük içerisinde kat edilebilecek mesafenin ne kadar vaatkar sonuçlar yaratabileceğinin bir ifadesi de olarak okunabilir bu tespit.
AKP’nin “ekonomi” üzerinden yazdığı efsaneleri çürütmek görevimiz. 1990’larda İFMC’nin yayınladığı İktisat dergisi ekonomi alanında neoliberal hegemonyaya karşı önemli bir cephanelik rolü oynuyordu. Bugün bu alanda belirgin bir boşluk var ve AKP boşlukları değerlendirmeye çalışıyor: “Türkiye bizim iktidarımızda 3 kat büyüdü” masalı bu boşlukta ürüyor. Oysaki sosyalistlerin şimdiye kadar AKP kurmaylarında ağızlarını açama hale getirmesi gerekirdi. AKP iktidarının ilk yıllarındaki düşük kur-değerli TL döneminin rakamlarını kullanarak bu masalını desteklemeye çalışıyor. Oysa sabit fiyatlarla 2003-2014 yılları arasında toplam ekonomik %73,8. Yani iki katına bile çıkmamış bir milli gelirden bahsediyoruz. AKP’nin en çok övündüğü 2003-2006 dönemindeki büyüme bile 1987-1990 son ANAP dönemi büyümesinin bile gerisinde, hem de cari açık patlamasına rağmen. (İbrahim Kahveci, “Ne pahasına büyüme!”, Karar, 11 Aralık 2017)
Sahne önünde yaşananlar sahne arkasında yaşananlara bakmayı zorlaştırıyor tabii ki. Ataşehir Belediye Başkanı’nın görevden alınması yeni bir eşiğin aşılması anlamına geliyor. Kılıçdaroğlu’na şu anda Adalet Yürüyüşü sonrasında yarattığı enerjiden korkmasının bedeli ödetilmek isteniyor. Ahmet Şık ilk olarak vurgulamıştı mafya devleti kavramını, Saray’ın CHP ile kurduğu ilişki en küçük muhalif çıkışın büyük bir tehditle sindirilmeye çalışıldığı bir mafyatik, rehin almacı karaktere sahip. Kılıçdaroğlu daha önce kendisine hükümet kurulma yetkisi verilmediğinde ve Adalet Yürüyüşü sonrasında önemli momentlerde bu tehditler karşısında geri adım attı. Şu aşamada da benzerini tekrarlarsa geriye ne partisi ne de belediyeleri kalır.
Solun Kudüs meselesinde hareketlenmek istemesi anlaşılabilir ancak Rusya ve İran’a yanaşmış Erdoğan, Kudüs konusundaki toplumsal tepkileri soğurabilecek söylem ve kapasiteyi geliştirmekte zorlanmaz. Solun tüm öbekleri, artık daha fazla geri gidecek bir zemin kalmadığını görerek faşizme karşı direnişi birlikte örmenin yollarını halka göstermek zorundadır. Bu yollar ikna edici bir biçimde ortaya konulduğunda büyük bir destek ve katılım ile destekleneceği açıktır. Ancak rutin politik bakış açısının aşılamaması, “liberal yanılgılarla” kafayı bozma halinden kurtulunamaması “hakim toplumsal üretim ilişkileri değişmedikçe” bir şeyin değişmeyeceğini vaaz eden bilmişliklerin hala puan toplayabilmesi kitlelerde de bireysel kurtuluşun tek şans olduğu bilincini büyütüyor.
“Anahtar kelimemiz öyleyse ‘hız’dır; nedenleri üzerinde durmalı, mümkünse hızlanmalıyız. Hız herkese lazım.” (Güray Öz, “Hız Herkese Lazım”, 8 Aralık 2017, Cumhuriyet)
[button link=”https://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]