Cumhuriyet, doksanıncı yılında kararnameler cumhuriyetine dönüştü. İdeolojik çimentosu parçalanmış, siyasal sistemi çökmüş durumda olan cumhuriyetin “yeniden yapılanması” kaçınılmaz… Ancak bu büyük siyasal adım nasıl atılacaktır ve “yeni” cumhuriyet neye benzeyecektir?
Bu soruya birkaç hafta önce siyasiler “Yenikapı ruhu” ile cevap verdiler. Artık o ruh da uçtu, yerini bildik gerilim ruhu aldı. Sık sık darbeye karşı halkın zafer kazandığından söz edilmesine rağmen demokratikleşme yönünde en küçük adım olmadığı gibi, Saray bıraktığı yerden devam ederek faşizme doğru hızlı adımlarla ilerliyor. En son İçişleri Bakanı’nın değişiminin altında bu hız sorunu yatıyor.
Cumhuriyet 90 yıllık hayatında önemli siyasal düzenlemelerden geçti. Tek Parti’den çok partiliğe geçiş; 27 Mayıs ile çok partili düzenin yeniden revize edilmesi; daha sonra 12 Mart ve 12 Eylül ile “toplumsal gelişmenin ekonomik gelişmenin önüne geçtiğine” karar verilerek devletin iyice güçlendirildiği, halkların ve çalışanların iyice ezildiği bir düzene geçilmiştir. 12 Eylül Anayasası topluma bir deli gömleği gibi giydirilmiştir.
Günümüzde cumhuriyetin ideolojik ve siyasal yapısının çökmesine eşlik eden çok önemli bir gerçek vardır. Devletin en önemli kurumları, adalet, iç güvenlik, ordu ve eğitim tam bir karmaşa içindedir. Cadı avıyla inmeli hale gelmiştir. Keyfilik cumhuriyet tarihinin zirvesine tırmanmıştır. Şimdi bunun adı kanun hükmünde kararnamelerdir.
Sözde “yeniden yapılanma” bu keyfilikle bütün hızıyla devam ediyor. Ancak nasıl ve nereye? Buraya nereden gelindi sorusuna bir cevap bulunmadan cumhuriyet nasıl yeniden yapılanacaktır? “Yenikapı”da buluşanlar, buraya nereden gelindiği sorusuna cevapta buluşamıyorlar. Bu sorunun cevabı arandığında suç ve günah sadece Gülen cemaatinden çıkıp neredeyse tüm siyasal yapı ve kurumları sarmalar. Cumhuriyet on yıllardır sürekli metastaz yapan bir kanserle birlikte yaşıyor. Artık operasyon kaçınılmaz oldu. Bu operasyon 15 Temmuz darbesi ile denendi, olmadı. Şimdi OHAL ve kararnamelerle deneniyor.
Bu büyük depremin basit bir nedeni vardır. Cumhuriyet kurulduğundan beri bu devletin hep bir “sahibi” olmuştur: Ordu! Bu “sahip” iki binli yılların başlarından itibaren dağılışa uğradı. Elbette önceki uzun yılların birikimi ile bu dağılış noktasına gelindi. “Sahip” ortadan kalkınca geriye diğer sahipler tarafından devletin paylaşılması kaldı. Bu paylaşımın en şok edici aşaması 15 Temmuz ile yaşandı. Bu son paylaşım eski görüntüler içinde yaşansa da, öncekilerden köklü bir biçimde ayrılıyordu.
Neden bu ülkede klasik burjuva demokrasileri gibi kurumlaşma oluşturulamıyor? Devlet hep “sahipler” tarafından paylaşılıyor. Bunun nedeni Türkiye’nin ekonomik ve sınıfsal yapısından kaynaklanıyor. Batıda, önceleri genel olarak burjuvazi, 20. yüzyılının başlarından itibaren ise tekelci burjuvazi veya finans kapital devletin ve düzenin sahibidir. Bu sahiplik sadece zora ve ekonomik güce dayanmaz, aynı zamanda rızaya da dayanır.
Bizde burjuvazi hiçbir zaman böyle bir konumda olmamış, egemenliğini devlet beslemesi olarak yürütmüştür. Üstelik bu egemenlik rızadan çok zor ile yürümüştür. Devlet ve kurumlarından yıllardır dışlanan irili ufaklı burjuvazi, şimdi Anadolu Kaplanları adı altında veya yeşil sermaye olarak bu paylaşım yarışına son yirmi yıldır güçlenerek girmiştir. Bu paylaşım savaşı daha devam edecektir. Paylarını büyütmek veya güçlendirmek için şimdi farklı cemaatler devlet ve kurumlarına “sızacaktır”.
Devletin bu paylaşılma savaşı, kurumların güce ve keyfe göre şekillenişi Türkiye kapitalizminin ve onun egemen sınıf ve zümrelerinin en az 70 yıldır alışkanlığıdır.
Batıda egemen sınıf sermaye, teknik, üretim gücüyle devleti kendi egemenlik aracı haline getirirken, onun keyfiliğini engelleyen yoğun sınıflar savaşı olmuştur. Çalışan kitleler bu yolda büyük bedeller ödemiştir.
Bu topraklarda ikisi de olmadı. Ne teknik ve üretim gücüne dayalı burjuvazi, ne de çalışan kitlelerin uzun soluklu mücadelesi… Geriye entrikayla paylaşım kalıyordu. Yeniden yapılanma denen süreç cumhuriyeti bu noktaya getiren genetik kodların bir kez daha tekrarlanması oluyor. Fakat dünya çok değişti. Ayrıca bunca yılın bıktıran, toplumu çürüten paylaşım entrikalarından bu kez bildik sonuçlar değil, köklü toplumsal depremler ortaya çıkacaktır. Acılı ve sancılı bir süreç, ancak bir o kadar da öğretici olacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]