İktidarın zamanı gittikçe daralıyor. Bu hem politik olarak böyledir, hem de yaklaşan seçimler açısından! Her bakımdan sıkışan iktidar seçimlere kazasız belasız varmanın derdinde! Elbette bu süreçte en önemli sorun eskiden olduğu gibi Kürt sorunudur. Tarafların görüşmesiyle tıkanan ve sertleşen sürecin yeniden başlaması amaçlanıyor.
Bu kısa aralıkta öyle değişimler yaşandı ki sürecin kaldığı yerden basitçe devamı mümkün değildir. Sürecin Kobani öncesi ve sonrası olarak anılmasını gerektiren önemli değişimler yaşanmıştır. İlki, Kobani direnişinin uluslar arası hale gelmesi, bölgede ve dünyada PKK’ nin algılanışını değiştirmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi aynı zamanda bir insanlık hareketi olduğunu göstermiştir. Türk devleti Kobani düştü düşecek diye beklerken, Kürt Özgürlük Hareketi Şengal’den Kobani’ye insanlık onurunu ayakta tutmuştur. Kürt sorunu her dönemdekinden daha fazla uluslar arası hale gelmiştir.
İkincisi, Peşmergelerin Kobani’ye geçmesiyle Kürt Halkı arasında dayanışma ruhu güçlenmeye başlamıştır. Elbette hala Barzani’nin durduğu nokta ile PKK’nin durduğu nokta arasında büyük farklar vardır. Ancak sürecin geriye işlemesi Kürt Halkına kaybettireceği için ulusal konferansa doğru gelişme beklenebilir.
Üçüncüsü, Kürt sorununun içine Amerika’nın hiç olmadık ölçüde girmesidir. AKP iktidarını bu gelişme fazlasıyla rahatsız etmektedir. Erdoğan konuyu “üst akıl” gibi kavramlarla anlatmak zorunda kalmış olsa da, iktidar yanlısı medya açıkça Washington’a ver yansın etmektedir.
AKP iktidarı bu değişimler olmamış gibi davranmaya, en öne 6-7 Ekim olaylarını çıkartmaya çalışıyor. Bu olaylardan hareketle Kürt Özgürlük Hareketini terbiye etmeye niyetleniyor. İktidar için süreç bu noktadan başlamalıdır.
Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları sürecin yeniden nasıl başlayacağının çerçevesini çizmektedir:
“Yol kesme, haraç alma, iş makinesi yakma her türlü eylem şekli, kırsalda veya şehir merkezinde, bunların hepsine son verilmesi ve tam anlamıyla gerçek bir eylemsizliğin hayata geçmesi temel zemindir.”
İktidar “tam anlamıyla gerçek bir eylemsizliğin hayata geçmesi”ni istiyor. Çünkü: “Çözüm sürecinin temelini diyalog oluşturuyor”muş, eylem değil!
Yeni çözüm sürecinde AKP’nin istediği “tam eylemsizlik” ve “diyalog”! Bu kadar da değil: Ayrıca Kandil’in “üçüncü ülke” önerisine de iktidar:
“Bu süreç yerli bir süreç. Türkiye’nin kendi iradesiyle hayata geçirdiği bir süreç. Farklı bir ülkenin, bunun içerisinde olmasını doğru bulmuyoruz.” diyor.
Bu kadarla da bitmiyor. İktidarın kulislerinden haber aktaran Abdülkadir Selvi, bütün bunların yanına bir de “PKK’nin Şubat Kongresinde Türkiye’de silah bırakma kararı alacağını” ilave ediyor. Bunu destekler gibi HDP sözcülerinden, Öcalan’ın Mart veya Nisan ayında, “mutlak eylemsizlik çağrısı” yapabileceği açıklaması geliyor. Tam da 2015 Haziran seçimlerinden önce…
Evet, tıkanan çözüm süreci için yeni çabalar başlamıştır. Ancak nasıl? Bu haliyle tümüyle eskinin bir tekrarı olarak. Önceki süreçler de hep böyle başladı. Pratik karşılığı olmayan, ama yersiz beklentiler yaratan açıklamalar.
Öte yandan, iktidar her zamanki gibi kendisi hiçbir adım atmadan “tam eylemsizlik” ve “silahsızlanmayı” dayatıyor ve buna çözüm sürecinin yeniden başlaması deniyor.
Eğer süreç böylesine çürük temellere dayanarak yeniden başlarsa, ardından çok daha derin bir tıkanmanın gelmesi kaçınılmazdır.
İktidar yaşananlardan hiçbir ders çıkartmamış görünüyor. Yine çok yukarıdan tavırlar ve olmadık hayaller… AKP, politik olarak tam bir tıkanma içinde olduğu için, adım atsa parti içi gerilim yükselecek; atmasa düzen yangın yerine dönebilir.
Bu haliyle başlayan yeni bir çözüm süreci değil, olsa olsa uzatmaların son dakikalarıdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]