İsrail Vahşetinin Açtığı Yeni Dönem
M. Sinan MERT
31 Mayıs 2010
İsrail vahşi yüzünü bir kez daha tereddüde yer bırakmayacak bir biçimde sergiledi. Herkes gemilerin enterne edilip bir limana çekilmesini, içindekilerin gözaltına alınmasını sonrasında da sınır dışı edilmesini bekliyordu. Oysa İsrail yine İsrailliğini yaptı, ortalığı kan gölüne çevirdi. Uluslararası sularda seyreden bir gemiye komando indirip ortalığın taranması hiç kuşku yok ki büyük bir cürettir. İsrail’i bu kadar saldırgan, neredeyse bir vahşet şov sergileyecek bir ruh haline sokan durumun nitelikleri nelerdir?
Aslında İsrail bir süredir daha da izole olmakta. Bundan 10 yıl öncesine göre İsrail’in bölgedeki durumu çok daha zordur. Hizbullah karşısında alınan yenilgi sonrasında herkesin İsrail’e karşı sesi daha gür çıkabiliyor. Başlı başına Türkiye ile yaşanan gerilim bile önemli bir yalnızlaşma ifadesidir. Obama yönetimi ile Bush yönetimi arasında nüans seviyesinde bile olsa bir fark var ki bu İsrail için hayati önemde. Bir düşmanlar denizi içinde yapayalnız bir ülke için ABD’nin kayıtsız şartsız desteği esastır. Obama yönetimi her ne kadar İsrail’e eleştirilerini çok cılız seviyede tutsa da belirttiğimiz gibi bu iklim Erdoğan’ın “One minute” şovuna yol verebilmiştir. Lübnan’da Batıcı blok bile İsrail karşıtlığında Hizbullah ile ittifak yapmış görünmektedir. Suriye durumunu güçlendirmiştir, bunu da İsrail’le arayı düzeltemeden becermiştir. İran ise son takas açılımı ile ABD blokajında bir delik açmayı başarmıştır. Tam da Rusya ve Çin’in ABD’nin ambargo teklifine desteğini açıkladığı bir momentte Türkiye ve Brezilya girişimine İran’ın yanıt vermesi önemli bir girişim olmuştur. İran’ın bloke edilememesi ihtimali, İsrail için korkunç bir tedirginlik kaynağıdır. Ortadoğu’da Şii etkisinin artması, baş düşmanları Hamas ve Hizbullah’ın gücünü restore etmesi anlamına gelir. İran’ın rahat nefes alması İsrail’in kötü rüyasıdır. ABD’nin tek süper güç olma pozisyonunu kaybetmesi, bölgede ABD’ye rağmen bir takım gelişmelerin yaşanabilmesinin ise İsrail’in kendisini güvende hissetmesini daha da zorlaştırdığı açıktır. Obama-Clinton çekişmesi içinde İsrailci kanadın tam kesin bir hâkimiyet kuramaması bu tedirginliği daha da büyütmektedir.
İşte İsrail, süreci gererek hem her şeye rağmen ne kadar güçlü olduğunu ve neleri göze alabileceğini ispat etmeye, hem de ABD’yi net bir karar vermek zorunda kalacağı bir noktaya çekmeye çalışmaktadır. İplerin iyice gerildiği momentte ABD’nin kendi arkasına ağırlık koyacağını ummaktadır. Türkiye’ye sille vurmak için uygun bir moment olduğunu hissetmesi ise ABD’de ve Batı medyasında İran’la takas anlaşması sonrasında oluşan atmosferin gelişmesi ile mümkün olmuştur. ABD nasıl Davos’ta Erdoğan eliyle İsrail’i hizaya çekmeye çalıştıysa şimdi de İsrail eliyle Türkiye’ye balans ayarı yapılmaya çalışılmaktadır. Davutoğlu’nun geliştirdiği “komşularla sıfır sorun” politikası İran karşısında bir Sunni blok yaratabildiği oranda ABD için hayırhahtır. Fakat İran’ın manevra alanının büyümesi ABD’deki iktidarın en azından etkin bir grubu için kabul edilemez durumdadır.
İsrail bölge açısından önemli bir eşiği aştı. Güç dengelerinin bozulduğu bir momentte bu girişim yeni bir dönemin açılışıdır. Bölgede Türkiye-İsrail ilişkisinin yeniden eski boyutlarına ulaşması imkânsızdır. Bölgede kartların yeniden dağıtıldığı yeni bir döneme giriyoruz. Fakat bu sürecin sonunda kaybedenin İsrail olacağı tahmin edilebilir. ABD’nin bölgede pozisyon kaybetmesi, Irak’tan sonra Afganistan’da da çamura saplanması, yol alamaması, finansal krizin ikinci raundunun yaklaştığına dair işaretlerin belirginleşmesi böylesi bir tahmini mümkün kılmaktadır. Bu sıra dışı gelişme, yeni sıra dışı gelişmelere yol açacaktır.
Solun bu süreçte aktif bir rol oynaması, İsrail ile tüm bağların atılması yönünde süreci derinleştirmeye çalışması, protestoların ırkçı, Yahudi karşıtı bir zemine kaymasının engellenmesinin güvencesidir. Bu günlerde “Hitler’e hak verenlerin” sayısının artacağı açıktır. Özellikle sürecin geliştirilip Kürtlere karşı döndürülmesinin de ihtimal dâhilinde olduğunu düşünerek sürecin merkezi olabilmek için yüklenmek gerekmektedir.(Türkiye’nin İran’la arayı bozmamak için büyük çaba harcamasının arkasında Kürtlere karşı yürütülecek bir ortak operasyon niyeti ya da planı gibi görünmektedir.) Filistin meselesi artık ülkenin bir iç meselesidir. Türkiye’nin İsrail ile mesafesinin açılması her halükarda bölgede emperyalist politikaların güç kaybetmesi anlamına gelir.
Irkçı İsrail’in sonunun başlangıcı olacak bir momente giriyoruz. Özgür Ortadoğu için mücadeleyi büyütelim.