Erdoğan yine yapacağını yaptı, İngiltere gezisi sırasında yaptığı açıklamalarla uluslararası finans kapitalin canını sıktı ve dolar yeniden uçuşa geçti. Londra’da finans kurumlarının önünde faiz ve enflasyon bağlantısı üzerine “ders veren” Erdoğan karşısında katılanlar “şoke olduklarını” “inanamadıklarını” açıkladılar.
Bir diğer katılımcı ise “yurtiçinden istediğiniz kadar düşman bulun. Ancak finans piyasalarına çatarsanız bu savaşı kazanamazsınız” diyor. (Gazeteduvar) Aynı fon yöneticisi, “Peki, o zaman neden Londra’ya gelip de kurumsal yatırımcılara tam da duymak istemedikleri bu mesajı veriyor?” Gerçekten cevabı bulunması gereken bir soru. “Faiz lobisine” karşı açtığı savaşı Londra’da finans kurumları önünde tekrarlayıp dünyaya ilan etmesinin ne amacı olabilir?
Times dergisi geziye farklı bir açıdan bakıyor: “Bu, ideal bir evlilik olmayabilir, ama karşılıklı eleştiriyi kabul edebilecek derecede birbirine güvenen, dinamik bir ilişkinin temelini oluşturabilir. Türkiye İngiltere’yle ticaret hacmini 15 milyar sterline çıkartmak istediğini söylüyor. Türk savaş uçağının geliştirilmesinde İngiltere’nin yardımını istiyor. Erdoğan İngiltere’ye mantıklı bir teklifte bulundu. Batı ittifakının bekası ve karşılıklı refah adına, iki ülke birlikte çalışmanın daha üretken yollarını bulması gerekiyor.”
İngiltere durumdan memnundur. 15 milyar sterlinlik bir silah ticaretini “mantıklı bir teklif” olarak görüyor. Erdoğan Macron’u ziyaret ettiğinde de yine benzer bir anlaşma yapmıştı. Hatırlanması gereken Moskova ile yapılan S400 anlaşmasıdır. Ankara tüm çevresi ile kavgalı hale geldikten sonra böyle anlaşmalarla durumu düzeltmeye mi çalışıyor?
Rus uçağını düşürdükten sonra gelinen nokta S400, doğal gaz ve nükleer santral anlaşmalarıdır. Referandum sırasında AB ile şiddetli bir çatışmaya giren Erdoğan, şimdi anlaşmalar imzalayarak, bir anlamda rüşvet dağıtarak ilişkileri düzelteceğini umuyor. Londra ile ilişkiler AB’den belli ölçüde farklılık taşıyor. İngiltere AB’den çıkınca Ankara ile yakınlaşmayı deniyor. Londra da Ankara da AB karşıtlığında birleşiyorlar. Teresa May bunu bir fırsat olarak değerlendirmeyi düşünüyor. Fakat böyle silah anlaşmaları Saray’ı bugünkü açmazında çıkaramaz. Tam tersine böylece Ankara etrafındaki çember gittikçe daralıyor.
Mahfi Eğilmez yeni açıkladı: Önümüzdeki bir yıl için Türkiye’nin bulması gereken dış kaynak miktarı 235 milyar dolardır. Londra’da finans kurumları Erdoğan’la ilgili umutlarını tüketmişken Ankara bir yıl için 235 milyar doları nereden bulacaktır? Fransa ve İngiltere ile yapılan küçük çaplı silah ve ticaret anlaşmaları ile bu dev açık kapatılamaz. Körfezin suyu da epeydir kurudu.
Dolar sıkıntısının büyümekte olduğu en son AKP merkezinde Merkez Bankası yetkileri ile yapılan toplantıdan da anlaşılıyor. Gündem İran’la “yerli para” ile ticaret imkanlarının araştırılmasıdır. İran’a ABD ambargosunun artması Ankara açısından da sorun yaratmaktadır. ABD yaptırımları genişledikçe uluslararası bankalar yoluyla İran’la karşılıklı para transferi zorlaşacaktır. Ankara buna bir çare arıyor. Ancak bu yol da tıkalıdır.
Kriz o ölçüde derinleşiyor ki, Dr. Cüneyt Akman’ın deyimiyle “ekonomi düşen uçak gibi”dir. (Diken) Ve artık Yunanistan’ın başına gelenlerin benzeri Türkiye için tartışılıyor. “Piyasa düşünüyor, taşınıyor ve ‘Bunların elinde başka araç kalmadı. Mevduatlara el koymayacaklarsa ne yapacaklar ki’ diyor. Şu anda yapılmayacağına dair sözler veriliyor. Umarım böyle bir şey yaşanmaz.” (Diken, Dr. Cüneyt Akman) Mevduatlara el konması bilindiği gibi yakın tarihte bir Yunanistan’da yaşandı; ondan önce de 2008 krizi sırasında AB ülkelerinde… Türkiye ekonomisi “düşen uçak gibi” aynı alın yazısına doğru yaklaşıyor.
Finans piyasalarıyla Saray’ın faiz savaşı ne anlama geliyor? Uluslararası finans piyasaların “bu savaşı kazanamazsınız” uyarısına rağmen Erdoğan neden faiz savaşına devam etmeye niyetli görünüyor? Kendi yarattığı “yandaş ekonomisini” korumak için! On beş yıllık iktidar boyunca rekabet gücüne dayalı bir ekonomi yaratmak gibi çileli bir işe soyunmak yerine inşaat ve rant üzerinden “dev” bir ekonomi kurdu. Siyasi egemenliğinin yanında kendi egemen zümresini yaratma hedefine giden en kısa yol buydu. Bilindiği gibi çok açığa vurulmasa da Saray’ın “en büyük 500” ile arası hiç düzelmedi.
Eğer seçilirse ekonomide daha etkin olacağını sık sık açıklıyor. Bunun anlamı yaratılan rant ekonomisinin korunup kollanmasıdır. Bu durum Marmara Denizi’ndeki fay hattında olduğu gibi ekonomideki gerilimi dayanılmaz noktalara doğru tırmandırıyor. Saray üç yıldır “teröre karşı savaş”ı en yüksek noktaya tırmandırdı. Ancak “sandıklar patlamış” gibi görünmüyor. Şimdi yarattığı asalak zümre ile birlikte çöküşünü engellemek için, kaybetmeye mahkum olduğu, fakat başka bir seçeceğinin de olmadığı “son savaşa” girişmiş görünüyor.
[button link=”https://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]