Kürt Sorunu bağlamında yaşanan gelişmeleri değerlendirdiğimizde öncelikle Çökertme Planı’yla dayatılan yok etme konseptinin yenilgisinin, planı hayata geçirenler tarafından kabulünü görüyoruz. 2014-2015 sonrasında iktidar bloğu içindeki ve dışındaki kanatların uzlaşısıyla hayata geçirilen planı yenilgiye uğratan, halklarımızın ortak mücadelesi ve dayanışmasıdır.
Kürt Sorunu’nun çözümünün demokratik müzakereler yoluyla çözüme kavuşturulması egemen sınıf temsilcilerinin bu çözümden ne murat ettiğinden bağımsız olarak olumludur. Kürt halkı ortaya koyduğu kararlı direnişle ve ödediği ağır bedellerle onurlu bir barışı fazlasıyla hak etmektedir. Milliyetçi demagojinin zayıflatılması sınıf mücadelesine ivme kazandırır. Kürt halkının barış iradesine yukarıdan bakan, ondaki örgütlü aklı hafife alan, Kürt Sorunu savaş ekseni dışında bir seyre her kavuştuğunda gelişmelerin arkasında kirli bir uzlaşma arayan yaklaşım tutarsızdır, tarihsel olarak defalarca yanlışlanmıştır ve en önemlisi halklarımızın ortak mücadele olanaklarını zayıflatacak bir güven problemi yaratmaktadır. Sosyalistler halklarımızın ortak mücadele perspektifini zayıflatacak bir söylem ve yaklaşımın payandası olmamalıdır.
Halklarımızın ortak mücadelesini korumayı ve büyütmeyi merkeze alan bu yaklaşımımız Saray Rejimi’nin Kürt Sorunu’nu çözmeden karşısındaki mücadeleyi ve örgütlü muhalefeti çözmeyi ve tasfiye etmeyi hedeflediğini görmediğimiz anlamına gelmiyor. Faşizmin kurumsallaşması için ihtiyaç duyulan desteği temin etmek de iktidar bloğunun öncelikli arayışları içerisindedir. Egemen sınıflar bir domuztopu hâlinde demokratik bir gelişmenin ortaya çıkabileceği en küçük çatlağı dahi sıvamak, kapatmak ve halkımızın öznesi olacağı bir momenti engellemek iradesindedir.
Sosyalistler başta olmak üzere tüm devrimci demokrasi güçleriyse bu irade karşısında ve onu kırmak için onurlu barışı emekçi halklarımızın da çıkarına ve kapsamlı bir demokratik dönüşümün vesilesi kılabilmek adına ortak bir tavır geliştirmek sorumluluğuna sahiptir.
Faşizmi yenmek, onurlu barışı kazanmak ve Ortadoğu’da da emperyalizmin heveslerini kursağında bırakacak bir kardeşlik köprüsü kurabilmek ise emekçileri barış ve demokrasi mücadelesine kazanmaktan geçmektedir. Halka açlık ve yoksulluğun dayatıldığı, gençlerin ve emeklilerin sokağa çıkamaz hâle getirildiği koşullarda onurlu barış ve yaşanacak ücret mücadelelerini birleştirmek ve birlikte büyütmek yakalanması gereken kritik halkadır.
Büyük Ekim Devrimi, halkın barış-ekmek-toprak taleplerini bütünleştiren bir üçlü sacayağı üzerinde yükselmişti. Bugün de krizler ve savaşlar ortasında kıvranan coğrafyamızda onurlu barış-yaşanacak ücret- faşizme karşı özgürlük programında birleşecek halklarımızın faşizmin ve emperyalizmin karşısında gerçek bir devrimci demokrasi seçeneği yaratacaklarına inancımız tamdır.