SODAP, toplumsal hareketi güden bir üst merkez olmaktan ziyade bir köprü olmak amacını taşıyor diyebiliriz. Herkesin işçi, kamu çalışanı, kadın, öğrenci, işsiz, yoksul veya ezilen halklardan olmaktan kaynaklanan farklı öncelikleri olsa da, kapitalizmle mücadele ortak paydasında bir büyük ailenin, insanlığın direngen çocukları ailesinin bir parçası olduğunu da hissedebildiği dörtyol, ya da dörtyüzyol ağzı. Farklı mücadelelerin bir araya gelebilmek için özünü yitirmek zorunda kalmadığı, daha güzel, sömürünün olmadığı bir dünyayı inşa edebilmek adına güç topladığı bir yol ağzı. İşte SODAP bu birlikteliğin adı olabilmeyi amaçlıyor… Dayanışma, bugün yok edilmeye çalışılan komünal ruhun yeniden inşası için keşfedebildiğimiz yegâne araçtır. Onlar birey birey, atom atom toplumu iliklerine kadar soymaya çalıştıkça biz dayanışma sayesinde elimizin ulaşabildiği her noktada toplumu yeniden inşa edeceğiz. Çünkü böylesi bir toplumsallık inşa edilemeden kayda değer bir siyasi gelişmenin olanağı olmadığını düşünüyoruz.
Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?
Kapitalizm toplumu parçalamayı, hâkimiyetini sürdürmek ve sömürüyü arttırmak için bir hedef olarak belirleyeli uzunca bir zaman geçti. Post-fordizm, esnek çalışma, yalın üretim yöntemleri, taşeronlaştırma bu parçalama yöntemlerinin teknik isimlerinden sadece birkaçıdır. Kapitalizm işyerini parçaladı, böylece emekçileri kendisine rakip bir güç olmaktan çıkarmayı hedefledi. Kolektivizmin yerine bireycilik çok farklı kanallardan topluma pompalandı. Kişinin kendi menfaati peşinde koşmasının aslında tüm toplum için yapabileceği en iyi şey olduğu anlatıldı yıllardır. Ekonomik yoksunluk, geleneksel toplumsallıkları adım adım parçalıyor. Herkes sadece kendisi olarak ayakta kalmaya çalışıyor. Geleneksel mahalle, hemşeri, akraba, hatta çekirdek aile dayanışmaları bile artık antikalaşmaya başladı. Sanki büyük bir merkezkaç kuvveti toplumsal olan her şeyi parçalarına ayırarak, uzayın derinliklerine, karanlıklara doğru savuruyor.
Bu “toplumsalın yok oluşu” olarak da nitelenebilecek süreç siyasete de damgasını vuruyor. Sınıf kavramı artık eskimiş, bir şey ifade etmeyen bir kategori olarak değerlendiriliyor. Sınıfın, halkın, ezilenlerin hatta toplumun aslında var olmadığı, bunların zihinlerimizde ürettiğimiz ideolojik yanılsamalar olduğu anlatılıyor, hem de çok ilerici kimi yazarlar tarafından. Olmayan şeyin siyaseti olamayacağına göre devrimci sınıf siyaseti de artık saygınlığını ve inandırıcılığını yitirmiş gözüküyor. Ortalığı saran yeni toplumsal hareketlerin her biri farklı, özgün bir kesimin çıkarlarını savunuyor. Tüm sömürü, baskı biçimleriyle mücadele edebilecek bir siyasi organizmanın neredeyse olanaksız bir hayal olduğu varsayılıyor. Hatta bunun böyle olmasının iyi bir şey olduğu, merkezi mücadele araçlarının otoriterizme, baskıya, yeni iktidar odaklarına yol açtığı varsayılarak, yerel ve parçalı siyasetin çağımız koşullarında olabilecek tek şey olduğu vaaz ediliyor.
Bir tarafta ekonomik zorla ve çeşitli yasal düzenlemelerle dayatılan sosyal parçalanma ve bir tarafta da bu gelişmenin kaçınılmaz olduğunu, önünde durulamaz olduğunu vaaz eden ideolojik parçalanma.
Çürümeyi de bu tablonun önemli bir bileşeni olarak not düşmek gerekiyor. Çürüme, geliştirdiği dinamiklerle söz konusu parçalanmayı körüklüyor. Ahlaki yok oluş, kişiliklerin bütünüyle değersizleşmesi, fedakârlık ve dayanışma kültürünün yok olması, kolektivizm ruhunu ortadan kaldırıyor. Bencillik ve en önce kendini düşünme günümüzün ahlaki düsturu haline geliyor. Günümüz insanı, kendi menfaatine sonuç doğurduğu müddetçe bir eylemi değerlendirmek için başka bir objektif kritere gerek dahi duymuyor. Fuhuş, uyuşturucu, çeteleşme, gaspçılık kişilikleri çözdükçe adım adım toplumsal olanı da yok ediyor. Çürümüş kişiliklerden toplumsal olanın inşa edilmesi neredeyse olanaksız hale geliyor.
Öte yandan insanlar tek çareyi kapalı kimlikler, kapitalizm içi dayanışma anlamına gelen cemaatçi aidiyetler geliştirmekte bulabiliyorlar. Kültürel çatışmalar ve kimlik mücadeleleri kapitalizmin ürettiği parçalanmanın bir başka yüzü oluyor, yalnızlaşma başka kimlik ve dayanışma ihtiyaçlarını öne çıkartabiliyor. Yerel kimlikler ve aidiyetler küreselleşen meta ilişkilerince yeniden keşfediliyor. Milliyetçilikler de; neoliberal hegemonyanın başını çektiği küresel yeniden yapılanma ortamında ve emperyalist paylaşım içinde yeni biçimlerde ortaya çıkabiliyor.
Gelişmeler bu kadar net ve açıkken toplumsalı temsil etmesi gereken sosyalist hareket ise bu parçalanma sürecine karşı set örebilecek bir durumun öznesi olmaktan çok uzakta. Büyük öbekler hala ezberini bozmamakta ısrar ediyor. Şiarlarının alıcısı olan bir toplumsal kesim kalmış gibi yüksek perdeden atıp tutmaya devam ediyorlar. Maalesef kendilerini hapsettikleri yapılarının duvarlarını her geçen gün daha kalınlaştırarak toplumdan gün geçtikçe daha da izole oluyorlar. İzole olma durumu, özneleşmeyi de olanaksız hale getiriyor.
Yeni toplumsal doku çağrılara zerre kadar prim vermiyor. Harcanan büyük emekler, ödenen büyük bedeller belli bir birikim yaratılmasına yol açmıyor. Bu durumun yarattığı moralsizlik ise hareketin yükünü taşıyacak, taze kan olacak katılımları azaltıyor, katılanların ise nefesinin çabuk kesilmesine yol açıyor. Yaratılan kimi olumlu değerler ise tüm bu olumsuzlukların içerisinde yeterli hâkimiyet kuramıyor.
Yeni açılımlar yapmak, tıkanıklığı aşmak adına yola çıktıklarını ifade edenler ise devrimci değerlerden soyunmak, iktidar ufkunu yitirmek, burjuva ideologlar tarafından vaaz edilen saçmalıklara sarılmak ötesinde yeni adına ciddi bir değer ortaya koyamıyorlar.
Sonuç olarak, ortalığı kaplayan kesif umutsuzluk havası sadece ve sadece yukarıda bizlerin emeği ve kanı ile beslenenlerin işine geliyor.
Farklı bir dünya yaratmayı hedefliyoruz
En birinci hedefimizin bütünleştirmek olduğu söylenebilir. Bir yap-bozun parçaları gibi fay hatları ile birbirinden kopartılmaya çalışılan parçaları bütünleştirmek hedefimiz. Güçlü, iktidara alternatif bir halk gücünün ortaya çıkarılması platformun sonal hedefidir. Bu hedefte başarıya ulaştığında, kendisini ortadan kaldırmasının ve yeni bir mekanizmaya dönüşmesinin durağına gelinmiş demektir.
Ezilenlerin farklı öbekleri arasında her türlü iletişimi kurmak, dayanışmayı sağlamak, bir arada hareketin temellerini inşa etmek. Bunu başarabilmek, bugünden bakıldığında oldukça zorlu, büyük emekler ve bedeller gerektiren bir eylemi ifade ediyor. Fakat tarihsel birikimimiz ve büyük insanlığa olan güvenimiz iyimserliğimizin ana kaynağı olmaya devam ediyor. Bu anlamıyla SODAP, toplumsal hareketi güden bir üst merkez olmaktan ziyade bir köprü olmak amacını taşıyor diyebiliriz. İşçi, kamu çalışanı, kadın, öğrenci, işsiz, yoksul veya ezilen halklardan olmaktan kaynaklı farklı öncelikleri olsa da, kapitalizmle mücadele ortak paydasında bir büyük ailenin, insanlığın direngen çocukları ailesinin bir parçası olduğunu da hissedebildiği dörtyol, ya da dörtyüzyol ağzı. Farklı mücadelelerin bir araya gelebilmek için özünü yitirmek zorunda kalmadığı, daha güzel, sömürünün olmadığı bir dünyayı inşa edebilmek adına güç topladığı bir yol ağzı. İşte SODAP, bu olmayı hedefliyor.
Bu açıdan dayanışmayı çok önemsiyoruz. Çünkü dayanışma bir eşitliği ifade eder. Dayanışanlar eşittir, dayanışmada bir karşılıklılık vardır. Dayanışmayı dayanmadan ayıran da budur. Dayanışma kimseyi dilencileştirmez, yoksunlaştırmaz, çünkü adı üstünde dayanışmadır. Bir tarafı ulvi, yüce, iktidar sahibi, verici; öbür tarafı da zavallı, çaresiz, lütuftan başka bir çaresi olmayan dilenci yapmaz. Dayanışma düzenin baskılayıcı ve ön tıkayıcı engellerini aşarak örüldüğünde; kolektivizmle yaratılan özgür alanlarda, kendi kaderini belirleme hedefine yürüdükçe güven verir. Birleştirir, bütünleştirir. Büyük dayanışma ailemiz içerisinde herkes yapabildiği kadar katkıyı sunar ve ihtiyacı olanı da alır.
Dayanışma, bugün yok edilmeye çalışılan komünal ruhun yeniden inşası için keşfedebildiğimiz yegâne araçtır. Onlar birey birey, atom atom toplumu iliklerine kadar soymaya çalıştıkça biz dayanışma sayesinde elimizin ulaşabildiği her noktada toplumu yeniden inşa edeceğiz. Çünkü böylesi bir toplumsallık inşa edilemeden kaydadeğer bir siyasi gelişmenin olanağı olmadığını düşünüyoruz. Şu anda var olan ilişki ağlarına hapsolmuş bir kalabalığın siyaset üretebilme, kendi kaderine sahip çıkabilme şansının olmadığına inanıyoruz. Biz yalnızlaşmaya karşı dayanışmayı ve farklılaşan, kendini eskisine göre daha çeşitli biçimlerde ifade eden, etmek zorunda kalan emek kesimleri arasındaki dayanışmayı örmeye çalışacağız. Bu tablo tersine çevrilemeden, toplumsal olan adım adım yeniden kurulamadan, halk bulunduğu alanlarda, mümkün tüm araçlarla adım adım iktidarlaşmadan ortaya çıkabilecek kimi yükseliş dalgalarının geldikleri gibi, belki de daha hızlı olarak geriye çekileceğine inanıyoruz. Vahşi piyasa yasaları karşısında yalnızlaşan insanlarımız değişik aidiyetler, kapalı cemaatler ve kimlikler etrafında toplanmayı, çeşitli manipülasyon ve yönlendirmelerle hareket etmeyi tek çare olarak görebiliyor. Dayanışma toplumda zaten bir ihtiyaç olarak ortaya çıkıyor. Oturup dalga beklemenin, hesapları bunun üzerine inşa etmenin sosyalistlerin tasfiyesini çabuklaştıracağını düşünüyoruz.
Tabi ki bunu ezberden söylemiyoruz. Bugün artık ezberden söylenecek bir şey kaldığına da pek inanmıyoruz. Esas olan yeniyi inşa etmek, yaparak öğrenmektir. Biz bu söylediklerimizi, birkaç senedir yapıyoruz ve oradan çıkarttığımız sonuçlar üzerinden bunları söyleme yetkisini kendimizde buluyoruz.
Sosyalizmi, tüm hataları ve sevapları ile sahipleniyor ve toplumsal olanın tek kurtuluş olanağının da sosyalizmde var olduğuna inanıyoruz. Hataları görmezden gelmeyi ya da hataları kurnazca bir kenara bırakıp sevapları sahiplenmeyi doğru bulmuyoruz. Doğrudur; sosyalizm emekleme çağlarında bazı hatalar yapmıştır ama nasıl bizler hatalarımızdan öğrenerek pişiyor, yetkinleşiyorsak sosyalizmin de hatalarından öğrenerek, yeniden ve çok daha sağlam temellerle kurulabileceğine inanıyoruz. Sınıfsız, sömürüsüz, ezen ve ezilensiz bir toplumsal geleceğin, halk iktidarının hayal olmadığını tam tersine belki de içine sürüklendiğimiz dev kaosun tek alternatifi olduğunu düşünüyoruz.
SODAP, Gordion düğümüne vurulan bir kılıç olabilmeyi hedefliyor. Bunu nasıl yapacağını en ince detayına kadar bildiğimizi söylersek kendimizi abartmış oluruz. Var olan krize çözüm bulabilmek, bu çözümün ideolojik, örgütsel birikimlerini sağlayabilmek en önemli hedeflerimizdendir. Bu konuda kendimize gerçekten güvenmemizi sağlayan yine hem tarihsel birikimimiz hem de çözüm arama noktasındaki enerjimizdir. Bugünden krizin nasıl aşılacağının reçetesini yazmak mümkün değilse de bu sonuca ancak ona ulaşmak için bilinçli bir gayret içinde olanların ulaşabileceği de bir diğer gerçektir. Bu bağlamda, geçmişimizle geleceğimiz arasında bir geçiş noktası, bir köprü olabilmek stratejik hedefimizdir diyebiliriz. Toplumsal hareketlerin partilere tabi kılınması toplumsal olanı durağanlaştırırken, sadece toplumsal olanın hizmetindeki siyaset de lobileşmeye, bireysel çıkarlar toplamına doğru yol alır. Bu anlamda toplumun ezilen ve ayrımcılığa uğrayan her kesiminde farklı toplumsal mücadeleler, toplumsal katılım ve dayanışma biçimleri geliştirilirken bir yandan da bunların bir araya gelmesi ve eklemlenmesi sağlanmaya çalışılacaktır.
Bu platformda özgür geleceğimizin, insanlığın sermayenin boyunduruğundan kurtarıldığı günlerimizin inşa edilmesi kavgasına tüm emekçiler, tüm ezilenler, kapitalizmin yerini sosyalizme bırakmasının çıkarına olduğunu düşünen tüm kardeşler davetlidir.
Sosyalist Dayanışma Platformu ne yöne, nasıl yürüyecek?
* SODAP tüm çalışanların, işçilerin ve varoşlarda çürümeye itilen, dışlanan kesimlerin dayanışmasını ve örgütlülüğünü büyütmeyi hedeflemektedir. Günü önemseyerek ve geleceği kurma bilinciyle yeni mücadele yöntemlerine açık ve iktidar bilincini üretecek bir tarzda mücadele yürütecektir.
* SODAP küreselleşmenin sonucu ülkemizde de uygulanan neoliberal politikalara (mali spekülasyon, özelleştirmeler, ticarileştirmeler) karşı halkın ortak mülkiyetini savunacak, her türlü eşitsizliğe, tekel ve hortumcu vurgunculuğa karşı insanca yaşam, gelecek güvencesi, parasız nitelikli eğitim-sağlık hizmeti ve işsizlere iş hakkı için mücadele yürütecektir. Ormanlar, toprak, su, emeklilik hakları, eğitim sağlık hizmetleri, toplumsal tasarruflar insanlardan şirketlere geçmektedir. Toplumsal olanı yeniden talep etmek gerekmektedir.
* SODAP son yıllarda sermaye stratejilerinin bir parçası olarak geliştirilen, taşeronlaşma, esnek üretim, yalın üretim, eve iş verme, yarı-zamanlı çalışma gibi emekçilerin örgütlülüklerini parçalayan iş örgütlenme tarzlarına karşı bilinçlenme ve mücadele yöntemlerini destekleyecek, geliştirmeye çalışacaktır. Yapısal işsizliğe karşı işsiz-işçi dayanışmasını geliştiren, düzensiz çalışmaya karşı yaşamın değişik alanındaki mücadeleleri geliştiren tarzları benimseyecektir.
* SODAP tüm toplumsal alanların metalaşması ve ticarileşmesine, çevrenin ve insani değerlerin yitimine, toplumsal çürüme ve tüketimciliğe karşı üretken ve yaratıcı insani ve kültürel değerleri, adaletli değerlerimizi savunacaktır. Halkın değerlerinin popüler kültür yoluyla tüketilip yozlaştırılmasına karşı kolektif kültürel ve sanatsal üretimi geliştirmeye çalışacaktır.
* SODAP cins ayrımcı politikalar ve erkek egemenliği altında ezilen, kapitalizm tarafından sınırsız sömürülen kadınların yanında, kadın özgürlük mücadelesiyle dayanışma içerisinde; iş edinme ve ücrette eşitlik hakları için mücadele edecektir. Yasalarda olduğu kadar toplumdaki çeşitli tahakküm ve ayrımcılık biçimlerine, gündelik dilde veya çeşitli sembolik biçimlerde ortaya çıkan şiddet, ayrımcılık ve ırkçılık biçimlerine karşı çıkmak önemlidir.
* Neoliberal devlet, sosyal devlet özelliği yok edilen ama toplum üzerindeki denetimi arttırılan bir devlet anlamına gelmektedir. Gizli servisler, polis devleti uygulamaları, gelişmiş teknolojilerle bireylerin ve alternatif toplumsal hareketlerin denetlenmesi başta ABD olmak üzere dünyadaki “neoliberal” devletlerin temel özelliğidir. SODAP buna karşı hak ve özgürlükler için mücadele edecektir. Cezaevlerinde ağırlaştırılan ve profesyonelleştirilen tecrit ve izolasyon politikasına karşı da mücadele yürütecektir. Hiç kimse adalet, eşitlik, özgürlük ve kardeşlik istediği için, düşüncelerini ifade etmekten ve örgütlenme hakkını kullanmaktan kaynaklı olarak cezalandırılamaz. SODAP için demokrasi basit bir temsil ilişkisi olarak değil; halkın, emekçilerin farklı kimlik ve biçimlerde kendini ifade eden bileşenlerinin her aşamada yönetime katılımının, alınacak kararları açıkça öğrenmesinin ve etkilemesinin esas olduğu halk demokrasisi olarak anlamlıdır. Neoliberal devlet, piyasanın önünü açmak isterken demokrasiye daha da kapanmaktadır. Geleneksel devlet merkezli anti-demokratik siyaset bu ortamda kendini yeniden yapılandırmanın yollarını aramaktadır.
* SODAP Kürt halkının ve diğer halkların demokrasi ve özgürlük için yürütecekleri mücadelede yanında ve onların eşitlik ve özgürlük taleplerinin savunucusu olacaktır.
* Kırlarda başta geçimlik üretim yapanlar olmak üzere köylünün IMF, Dünya Bankası, DTÖ politikaları ile çokuluslu tarım tekellerinin sömürüsüne ve açlığa mahkum edilmesine karşı kırda emek, iş, aş, sağlıklı tarım mücadelelerini ve kooperatifleşme hareketini yaratma ve güçlendirmeyi hedeflemektedir.
* SODAP, ileri kültürel değerleri, gelenekleri geliştirmeye katkı yaparken, yaratıcı ve özgürlükçü kültürel sanatsal çalışmalar yapmayı, bu tip çalışmaları desteklemeyi görev bilir.
* Gençlik gelecektir. SODAP evrensel bir hak olarak parasız eğitim ve halk için bilimi savunmaktadır. Okullar ticarethane öğrenci müşteri değildir. Milyonları eleme sınavlarında elemeye dayalı olmayan (ÖSS, KPSS, ÖKS) onurlu bir eğitim sisteminden yanadır. Gençlik özgürlükle anılır. Öyle olmalıdır. Yaratıcı, bilimsel, demokratik gençlik örgütlenmeleri teknoloji, bilim, sanat ve kültür alanında öncü, geliştirici ürünler verebilir. Bu alanda bilginin toplumsallaştırılmasını sağlamak ve bilgi üretiminin sömürü ve tahakküm ilişkilerini meşrulaştırmasını engellemek gençliğin görevi olmalıdır. Patent haklarına değil toplumsal faydaya dayalı ve kar amacı gütmeyen anlayışların yaygınlaştırılmasına çalışılacaktır. SODAP, demokratik üniversite için; üniversitelerde polis, jandarma, özel güvenlik birimlerinin kaldırılması, soruşturmaların geri alınması, öğrencilere ve öğretim üyelerine örgütlenme özgürlüğü ve temsil hakkı için mücadele edecektir. Türban ifade özgürlüğünün bir parçası olarak serbest olmalıdır. Üniversitelerde hizmet işçisi olarak kötü koşullarda çalışan taşeron emekçilerin hakları öğrencilerin de savunması gereken önemli bir konudur. Ancak tüm bu “sorunların” yanında önemli olan gençlerin makro ölçekteki mücadelelerle, değişik toplumsal hareketlerle, değişik ezilen kesimlerle dayanışma içinde olabilecekleri, üniversite ve okulları bu anlamda gerçek toplumsal kurumlara dönüştürebilecekleri, gerçek işlevleri yönünde etkileyebilecekleri gerçeğidir. Ezilenler, işçiler ve yoksullarla politik ve ahlaki dayanışma içinde olmak üniversitelerdeki muhalefetin içe kapanmasını da önleyecektir. Diplomalı issizliğe karşı öğrenciyken işsizlerle dayanışarak, neoliberalizme karşı çeşitli mücadeleleri destekleyerek karşı çıkılabilir. Yoksulluk, kentsel dönüşüm, Irkçılık, milliyetçilik ve faşizan uygulamalar, erkek egemenliğine karşı ezilen kesimlerle dayanışmak, lise ve üniversitelerin toplumsal anlamını yeniden yaratacaktır.
* SODAP kendisini “meşru,” “tepki çekmeyen,” “sempatiyle karşılanan” mücadele biçimleriyle sınırlandırmayacak, haklı ve doğru gördüğü her konuda devrimci tarzda kendisini ifade edecektir.
Herkese insanca yaşam, adalet, eşitlik, gerçek özgürlük, demokrasi, ekolojik bir dünya, insana yakışır tek ve biricik düzen sosyalizm için…
SODAP’a Katıl!
SODAP İnsana Yakışandır!