Siyasette bir dönüm noktası olacağı öngörülen 1 Kasım seçimleri beklentilerin ötesinde bir sonuçla tamamlandı. Genel anlamda beklenen 7 Haziran sonuçlarının küçük değişiklerle tekrarlanması iken yeniden oldukça güçlü bir tek parti iktidarı çıkageldi. AKP oyunu 4.5 milyon arttırdı. Saray’ın seçim stratejisinin başarılı bir sonucuyla karşı karşıyayız. Beş ayda ne oldu da bu oy artışı sağlandı sorusu çok anlamlı değildir. Olanlar herkesin gözleri önünde yaşandı. Sorun yaşananlardan böyle bir sonucun çıkmasındadır.
Böylece bir sivil darbenin, askeri darbe kadar olmasa da önemli sonuçlar yaratabileceğini yaşamış olduk. 7 Haziran seçimlerinde Sağ ve Sol oylar arasındaki makas yüzde 20’ye gerilemişti; Saray darbesiyle bu makas yüzde 27’ye genişledi.
AKP bu seçimlerde nerede zafer kazanmış, nerede kaybetmiştir? Ayrıca bu zaferin ömrü ve sağlamlığıyla ilgili ne söylenebilir?
Saray’ın masayı devirmesi ve savaşı başlatmasının bir hedefi MHP’nin elindeki milliyetçilik silahını almak ve onu zayıflatmaktı. Bunu büyük oranda başarmış; MHP iki milyona yakın oy kaybına uğramıştır. Bahçeli kendi kazdığı kuyuya düştü; artık en yüksek sesle bile “Hayır!” dese hiçbir hükmü kalmamıştır. AKP’nin diğer oy kazançları yine küçük sağ partilerdendir. Fakat çok önemli bir oy kayması, özellikle 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye gelen oyların bir kısmının AKP’ye geri dönmesidir. Bunların Kürt oyları olduğu açıktır.
Ortaya çıkan siyasal tabloyu bir başka açıdan okursak, seçim sonrası beklenen en güçlü olasılık AKP-MHP koalisyonuydu. Şimdi ortaya çıkan da budur. Ancak bu sonuç MHP’nin erimesi ve çözülmesi olarak yaşanmıştır. AKP, çözüm sürecini bırakıp, savaş başlatınca kendi sağına doğru büyümüştür. Bu bir başarıdır, ancak önümüzdeki günlerde AKP politikalarında sorun yaratmaya gebe bir başarıdır.
AKP’nin seçim stratejisindeki, HDP’nin baraj altına itilmesi hedefi gerçekleşmemiştir. Ancak Kürt oylarından bir milyona yakın bir oyu geri alabilmiştir. Bunun savaş ve dehşet ortamında “başarılmış” olması, ne ölçüde bir kazanç olduğunu elbette tartışılır hale getirir. Fakat AKP tek başına iktidar olmak için her şeyi göze almış olduğundan şimdilik böyle detaylarla ilgilenmiyor.
Sivil darbenin sonuçları esas olarak bu iki yöndedir. MHP önemli ölçüde eritilmiş, ancak HDP darbe alsa da duruşunu koruyabilmiştir. Bu nedenle Saray zaferinin henüz “tam” olmadığını görüyor, dolayısıyla bugüne kadar başarı kazandığı yoldan devam etmesi gerektiğini biliyor.
7 Haziran’da yükseliş yaşayan HDP’nin 1 Kasım’daki gerileyişini nasıl açıklayacağız? Bunu sadece seçim sürecinin aynı zamanda bir savaş ortamı olmasıyla açıklamak yeterli değildir. Bu yeterince açık bir nedendir; sivil darbenin etkilerinin beklediğimizden öteye gittiğini ancak 1 Kasım akşamı görebildik. Fakat HDP’yi bu noktaya getiren nedenleri daha iyi açıklayabilmek için 7 Haziran sonrası sürece bir göz atmak gerekiyor.
Bu sonucun tek başına HDP ile açıklanamayacağı bellidir. Kürt Özgürlük Hareketi’nin diğer bileşenlerinin davranışlarının da önemli rolü olmuştur. En önemlisi PKK’nin 7 Haziran sonrası siyasal ortamı yanlış okumasında yatmaktadır. “Devrim durumuna” yakın bir siyasal ortam değerlendirmesi ve buna göre uygulamalar HDP’nin taktik alanını iyice daraltan sonuçlar yaratmıştır. Saray’ın savaşına karşılık vermenin gerektiği yeterince açıktır; ancak bunun siyasal ortamın kaldıramayacağı, öz yönetim ilanları gibi taktiklerle yapılması sürece önemli zararlar vermiştir. 1 Kasım seçimlerinde kaybeden HDP’den çok PKK’dir. Kandil siyasal ortamı hatalı değerlendirmiş, süreci iyi yönetememiş, yürüttüğü taktiklerle HDP’nin siyasal mücadele alanını daraltmıştır.
Ayrıca bugün görüyoruz ki HDP oldukça fazla “emanet oy” almıştır. Emanetlerin gidişinin tek nedeninin Saray’ın savaş politikası olduğunu söylemek kendi hatalarımızı görmemek sonucunu yaratır. Her siyasal hamlenin büyük önem taşıdığı bir dönemden geçiliyor. Üstelik önümüzdeki süreç en az yaşanan günler kadar gerilimli olacaktır.
Bu tabloda HDP’nin barajın üstünde kalması çok önemli bir başarıdır. 7 Haziran öncesi HDP’yi desteklemekle 1 Kasım’a giden savaş ortamında desteklemek arasında büyük siyasal farklar vardır. Beş milyonun üzerindeki destekçisiyle HDP savaş ortamında önemli bir direniş odağı olmuştur. Bu Saray’ın hesaplarını bozan bir gelişmedir. HDP’de temsil edilen halklar ittifakı bu beş ayda önemli bir sınavdan geçmiş ve bu ittifakı geleceğe taşıma gücüne sahip olduğunu kanıtlamıştır.
Son olarak, Saray’ın başarısı ya da AKP’nin tek başına iktidarı cumhuriyetin içinde bulunduğu krizin aşılması sonucunu getirecek midir? Kesinlikle hayır. Cumhuriyetin çürüyen kalıplarının demokrasi ve özgürlük yönünde reforme edilmesi değildir önümüzde olan. 1 Kasım seçimleriyle Türkiye faşizme doğru güçlü bir adım atmıştır. Faşizm sorunları çözme yeteneğine sahip değildir, sorunları yok etmek ve “gömmekle” ilgilenir. AKP tek başına iktidar olabilmek için sorunları iyice içinden çıkılmaz hale getirmiştir. Onun “başarısı” sorunları büyütmek pahasına elde edilmiştir. Bu nedenle kısa ömürlüdür.
Onun ömrünü daha da kısaltabilmek için HDP’nin Türkiyelileşme stratejisine yeniden canlılık kazandırmanın tam zamanıdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]