Ortalık toz duman. Sanki güçlü bir depremin hemen sonrasındayız. Göz gözü görmüyor. Basının manşetlerine dışardan bakan birisi toplumun topyekün çıldırmış olduğunu düşünebilir. Sarayın erken seçim taktiği yıldırım hızıyla sivil darbeye dönüştü. Tarihin alayı: Askeri vesayete ve darbelere karşı “ileri demokrasiyi” savunduğu iddiasında olan AKP, bugün bir sivil darbenin örgütleyicisi durumundadır.
Düzen seçim sonrasının ilk şokundan sonra demokrasi ve barış güçlerine karşı bütün kinini kusuyor. Kürt Özgürlük Hareketi’nin bağımsız adaylarla seçime girip, yüzde 6-7 oy alıp, otuz civarında milletvekili kazanmasına düzen belli ölçüde alışmıştı. 90’lı yıllarda bu kadarına bile nasıl nefret yüklü tepkiler gösterdiği hatırlansın.
Otuz civarında milletvekili, çözüm süreci adı altında zamana yayılmış oyalamalar AKP iktidarı ve devlet için sürdürülebilir siyasal taktiklerdi ve AKP’ye oy ve itibar kazandırıyordu. Ancak 7 Haziran bu alışıldık oyunu bozdu. Seçimden hemen önce Dolmabahçe uzlaşması çözüm sürecinde yeni bir aşamaydı; 7 Hazirandan 80 milletvekiliyle taçlanmış önemli bir zaferle çıkılınca başta AKP ve Saray, aynı zamanda tüm devlet çılgına döndü.
Süreç, Saray’ın Dolmabahçe uzlaşmasını yırtmasıyla yönünü savaşa döndü, bu gidişe MHP yangını körükleyen bir tavırla katıldı. Basit bir erken seçim taktiği olarak başlayan olaylar Suruç katliamından sonra köklü bir nitelik değişikliğine uğradı. Şu anda geldiği nokta sivil siyasal bir darbedir.
Darbenin hedefi: Öncekilerde olduğu gibi, yükselen devrimci, demokrat ve özgürlük güçlerinin sindirilmesidir. Önceki dönemlerde bu siyasal operasyonlar doğrudan “derin devlet” ve ordu eliyle uygulanırdı. “Devletin varlığı ve geleceği” herşeyin önüne geçerdi.
Bugünkü tepkilere ve öne çıkan güçlere bakıldığında bazı farklılıklar göze batıyor. Dün ordu tarafından gösterilen devleti koruma reflekslerini bugün AKP ve MHP gösteriyor. “Devlet” Bahçeli işi HDP’nin kapatılmasına kadar götürdü. Saray ise HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarına dikkat çekti. Ordu ise öncülüğü siyasilere bırakarak, sadece silahlarıyla konuşmakla yetiniyor.
Ortalığın toz duman olduğu bu günlerde CHP’nin sakinliği ve sessizliği çok anlamlıdır. Yükselen demokrasi güçlerine AKP ve MHP’nin saldırısı her geçen gün artarken kendine ulusalcı diyenler de bu koroya başka bir yönden, “biz daha önce defalarca uyarmıştık” şarkılarını söyleyerek katılıyorlar. Özgürlük güçlerinin ve Devrimcilerin, Ortaçağ ayinlerini andıran tarzda linç edilişi ne anlama geliyor?
Cumhuriyetin askeri darbeler döneminde bu linci derin devlet ve ordu yapar, bir anlamda sivil siyasiler “itilen kakılan” mazlum konumunda olurlardı. Büyük bir ayinle gerçek kurbanlar feda edilirken, sahneye faşist ve siyasal islamdan göstermelik kurbanlar da alınırdı. Bugün benzer bir linç ayini sivil siyasiler tarafından yapılırken yine IŞİD göstermelik kurban rolündeyken, Devrimci ve Özgürlük güçleri gerçek kurbanlar olarak seçilmiştir.
Cumhuriyetin doksanıncı, askeri vesayetin geriletilişinin onuncu yılında hala devletin refleksleriyle toplumun önemli bir bölümünün reflekslerinin nasıl üst üste düştüğünün ortaya çıkması son dönemin en önemli siyasal dersidir. O zaman askeri darbeler niye lanetlendi? Özellikle siyasal islamın “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” konusunda attığı büyük nutuklar hala hatırlardadır. Yine “devlet milletin hizmetkarıdır” diyenler, şimdi “devletin varoluşu” için gücün kullanımını olağanüstü keyfileştirmiştir.
“Askerler darbeleri sadece biz yapmadık, aynı zamanda darbeye yapmaya çağırıldık” dediklerinde haksız değildiler. Bugünün siyasal linç havası bunun en kesin kanıtıdır.
Önceki zamanlarda darbelerin ayak sesi duyulunca “sivil siyaset” pasifize olur, hedef küçültür, siner, fırtınanın geçişini beklerdi. Bu alışkanlık siyaseti, siyasal cesareti ve insiyatifi inmeli hale getirmiştir. Kendini sürekli askeri vesayete göre ayar eden konumda kalmıştır. Şimdi de, siyaset kendini eski alışkanlıkların devamı olarak Saray’a göre mi konumlandırıyor?
7 Haziran’dan beri bu gelenekten köklü bir kopuşma süreci içinde olduğumuzu kavramak durumundayız. Sözde “sivil siyaset” devlet refleksleriyle yeni linç ayinleri düzenlerken bu büyünün en az otuz yıldır bozulduğunun farkında görünmüyor ya da bu gerçekliğin farkında olduğu için büyük bir telaş ve nefretle eski yollardan günümüz Türkiye’sinde hala yol alınabileceğini düşünüyorlar.
Eski yollardan giderek yeni hedeflere varılacağını sanmak siyasette tükenmişliğin işaretidir. Siyasal islam ve faşizm ülkeyi yeni bir dehşet dönemine, sivil siyasal darbeler dönemine sokacak güçte ve yetenekte değildirler. Olanlar topluma yıllardır giydirilmeye çalışılan iki deli gömleğinin-önce Kemalizm, sonra siyasal islam- yırtılmasına karşı duyulan paniğin ortaya çıkardığı çılgınlıklardır.
Sorunun temelinde bu gerçeklik yattığı için, Saray’ın erken seçim taktiği hızlı faşizm ve demokrasi saflaşmasına varmıştır. Bombaların yarattığı toz duman geçici olarak bilinçleri bulandırmış olabilir, bizler büyük bir enerjiyle, usta taktiklerle toz bulutlarının ardındaki gökkuşağını görünür kılmalıyız.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]