Serpil KEMALBAY
Halkların Demokratik Partisi programı şu cümlelerle biter. “Partimiz, işçilerin ve emekçilerin, her ulustan, her inançtan, her kültürden ezilen ve sömürülen halkların eşitlik, özgürlük ve adalet için verdikleri mücadelelerin ilerletici gücüdür. Tüm toplumsal muhalefet kesimlerini, demokratik direniş odaklarını, demokrasi, eşitlik ve barış mücadelesi veren tüm özneleri, umut ve heyecanla ortak bir mücadele hattında buluşturmak ve sürece müdahale etmek üzere kurulmuştur.”
Gerçekten de HDP kuruluş tarihten bu günlere gelirken, oldukça samimi, temkinli ve mütevazı bir şekilde ifade etmeye çabaladığı yukarıdaki hedeflerine umulmadık bir hızla yaklaşmaktadır.
Hem toplumun olabildiğince geniş ezilen kesimlerini kapsayıcı yenilikçi bir siyaset dili kullanmasıyla, hem politik aktivizmi ile ilkelerini geniş kesimlere duyurmayı başardı. HDP ile toplum uzun zamandır ilk kez egemen siyasetin çekim alanının dışına algılarını açtı. Kutuplaştırıcı, İslamcı, militarist, şovenist, neoliberal ideolojilere karşı demokratik mücadele siyaseti şans kazandı.
Yerel seçimlerin ardından gelen CB seçimleri HDP mayasının tutacağına dair ilk işareti vermiş; 7 Haziran’da alınan %13,1 ile sadece Kürt siyasi mücadelesini temsil etmekle kalınmayıp ayrıca “Türkiye partisi” olma yoluna çıkılmış olduğunu gösterdi.
Kürt siyasi hareketinin devrimci dinamizmi, bireylerin yanında bileşenler olarak HDP içerisinde yer alan 6 sosyalist devrimci yapı ve HDK’de bulunan mücadeleci demokratik yapılar HDP kimliğinin önemli parçaları. Seçimlerin ardından partiyle ilişkilenen, kendisini HDP içerisinde görmese de seçimlerde destekleyen katmanlarla ilişkiler de giderek güçleniyor. Geçici hükümet eliyle verilen savaş kararı ve yükseltilen militarist politikalara karşı şekillenen barış bloğu gösteriyor ki bu yakınlaşma gelişerek sürüyor.
Öyle görülüyor ki şimdiye kadar yürünülen çizgi geliştirildiğinde ve önemli bir hata yapılmazsa HDP’nin etrafındaki bu “sevgi” halkası giderek büyüyecek. 7 Haziran seçimlerinde olduğu gibi HDP egemen siyasetin planlarını bozacak siyasi bir odak olarak ezilenler cephesine güç katacak.
Şimdi bize düşen yakaladığımız bu eşsiz tarihsel fırsatı halklarımız için kalıcı bir kazanıma dönüştürmek için var gücümüzle HDP’ye sarılmak. Şimdiye kadar egemenler tarafından belirlenen ana akım siyaset karşısına, ezilenlerin politik gücünün dikilme fırsatını ete kemiğe büründürecek örgütsel ve politik varoluşu aşağıdan inşa etmek.
Bunun için Karadeniz’den, Ege’ye, Güney’den Kürdistan’a halk inisiyatifine dayanan bir parti olmayı başarabilmeli, ezilenlerin gücü olacak halk meclisleri, kadın meclisleri, gençlik meclisleri, ekoloji, barış, demokrasi inisiyatifleri, yerel örgütler, halk örgütleri olarak yerellerde yeşerecek bütün inisiyatifler HDP/HDK saflarına kazanılabilmeli, kapsayabilmeli veya inşa edebilmeliyiz. Partinin kurullarında, her biriminde parlamentarizme kapılmadan var olabilmeli, bürokrasiye düşmemeli; halkın katılımını, doğrudan demokrasi mekanizmalarının oluşmasını, yeni bir politik kültürün ezberlerde değil hayatta var olmasını güvenceye almalıyız. Söz ve eylem birliğiyle düzen güçlerinin kapitalist, neoliberal saldırılarına karşı tutunacağı dal olmayı başarmalıyız. HDP, emeğin sömürüsü karşısında mücadelenin bağrında bulunmalı; Soma’ya, Ermemek’e, maden işçilerine, mevsimlik tarım işçilerine, ev işçilerine, taşeron sistemine, güvencesizlere karışmalı, harman olmalı… HDP olarak doğanın katledildiği yaşam alanlarının yok edilmek istendiği alanlarda olmalı; Yırca ’yı, Çamlı Hemşin’den, Cerattepeye, zehir akan Ergene deresine her derdi sahipleri ile beraber HDP içine taşımayı başarmalıyız. Kürtlerden, Araplara, Çerkezlere… Bütün ezilen halkların mücadelesini HDP içerisinde birleştirebilmeliyiz. Kadın mücadelesini, LGBTİ mücadelesini içselleştirmeliyiz. Kapitalizmin saldırıları karşısında bütün acı çekenlere, bütün gerilim noktalarına, harekete geçen bütün demokrasi dinamiklerine adres olmayı başarmalıyız.
Yeni bir yaşamı kurma yoluna çıkan ezilenlerin mücadele içindeki hareketlerin birleştiği, gücünü ve öfkesini birleştirdiği sadece Kürt coğrafyasına dayanan değil batıda da en az o kadar kökleşen bir mücadeleyi inşa edebilen bir HDP için bugünden yarına kollarımızı sıvamak zorundayız.
Halkların Demokratik Partisi elbette bu kadar hızla çekim merkezi olmuşken kof bir büyüme riski ile de karşı karşıyadır. Kendisi de bir işçi olan Lula tarafından yönetilirken Brezilya İşçi Partisi için söylendiği gibi “halklara seslenen ama burjuvaziye çalışan” konuma sürüklenme riski HDP için de vardır. O nedenle HDP örgütlü bir toplumsal güce dayanması ile ezilenlerin partisi olma rolünü üstlenebilir. Kürt siyasi dinamiği önemli bir örgütlü gücü temsil ediyor. Buna sınıf örgütlerinin ve diğer toplumsal meselelerin örgütlü gücünün eklenmesi batıdaki sınıfsal ve sosyal çatışma alanlarının içinde örgütlenerek olacak. Ve bunun kendiliğinden olması ya da Kürt siyasi hareketinin bu görevi batıdaki dinamikler adına da üstlenmesini beklemek hem haksızlık olur, hem de tarih gösteriyor ki bu görev Türkiye sosyalist, devrimci hareketinin omuzlarındadır. Biz sosyalistler bir elimizde kendi bayrağımızı tutarken öte yandan bütün bu görevleri göğüslemekle üzere boylu boyunca HDP’yi örgütlemekle yükümlüyüz.