Sebahat Tuncel: “İhtiyacımız güçlü bir demokrasi cephesi”
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, 3 Haziran Perşembe günü gerçekleştirilen röportajda Dayanışma Gazetesi’nin sorularını yanıtladı.
-Siz parti olarak uzun süredir emek ve demokrasi güçlerinin yan yana geleceği bir 3. Cephenin çabası içindesiniz. Nedir bu cepheden kastınız?
Türkiye’de geniş bir demokrasi cephesine ihtiyaç var. Bu sadece bugünün ihtiyacı değil aslında. Daha önce de böyle bir ihtiyaç vardı. Dönem dönem ittifaklar gelişti ama bir şekilde kalıcı bir noktaya ulaşamadı. Biz BDP olarak bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde, daha önce de biliyorsunuz çatı partisi girişimimiz vardı. Çatı partisi çok erkendi. Bazıları çatı partisi fikrine sıcak bakmadı, bazıları yürürken ortak yürüme konusunda sorunlar yaşadı, sonuçta DBH’ya dönüştü. DBH çok önemli bir yapılanma tabi. İçinde 9 siyasi parti, grup ve bireyler var. Bu anlamlıdır ama bizim ihtiyaç duyduğumuz güçlü bir demokrasi cephesini kurma konusunda çok yetersiz. DTP kapatılıp BDP’ye geçtiğimizde eş başkanlarımız ve bu işi yürüten Tuncer Bakırhan’la birlikte bir tartışma yürüttük. “Ne olabilir, bugüne kadar gelen nedir, bundan sonra nasıl yürüyeceğiz?. vb.” Ve oradan kimi çıkarsamalarda bulunduk.
Bugüne kadar dar kalmış olabilir ama biz Türkiye cephesinde geniş bir ittifak kurulması meselesini stratejik olarak ele alıyoruz. “Bugüne kadar, nasıl sorunlar yaşadık, neden dar kaldık, nasıl büyüyebiliriz?”i tartıştığımızda şöyle bir durum ortaya çıktı: “Aslında bu birliktelik önemli, DBH’yi korumak lazım ama aynı zamanda genişletmek de lazım.” Bu sürecin dışında kalan kurumlarla diyalog kurduk, onların bu sürece dâhil edilmesi için çaba gösterdik. Genel olarak pozitif bir yaklaşım oldu. Önümüzdeki günlerde bütün görüştüğümüz kesimlerle ortak bir toplantı yapılacak. Bu toplantıyla birlikte yürüme durumumuzu belirleyeceğiz. Şöyle bir karar aldık; önceden nasıl yürüyeceğimize dair katı kurallar koyarak değil yürürken de süreci birlikte örmek gerek. Bu yürüyüşün eksiklikleri, aksaklıkları nedir, nasıl yürüyebiliyoruz, yürüyemiyorsak neden yürüyemiyoruz? Baştan kalıplar içinde hareket etmek çoğu zaman geniş birliktelikleri engelliyor. Şu sıralar böyle bir çalışmamız var. Ben kişi olarak da bu çalışmanın başarılı olacağına inanıyorum.
Cepheyi sadece siyasal partilerin tek tek yapıların yan yana gelişi ya da ittifakı olarak ele almıyoruz, daha geniş bir platform olarak düşünüyoruz. Güncel siyasal gelişmelere müdahale edecek, aynı zamanda buna göre politika üretecek, Türkiye’nin temel sorunlarını gündemleştirecek, ortak iş yapacak bir platform olmalı. Yani bir yandan Türkiye’nin temel sorunu Kürt sorununun çözümü konusunda ortak mücadeleyi yürütürken diğer yandan emekçilerin sorunlarına ortak çözüm bulmak, kadınların sorunları için aynı duyarlığı göstermek… Böyle bir stratejik birliktelik geliştirdiğimizde bu mutlaka halkla bağını da kuracaktır.
Biliyorsunuz Türkiye’de iki blok var: Biri AKP bloğu, diğeri CHP-MHP bloğu. Biz kendimizi 3. Seçenek olarak ortaya koymak istiyoruz. İnsanların alternatifsiz olmadığını, ne AKP ne CHP-MHP tarafını seçmek zorunda olmadığını, kendi tarafını yaratması gerektiğini göstermek istiyoruz. Bunun da içinde emekçilerin, yoksulların, kadınların, Kürtlerin olduğu en geniş kesimi ifade ettiğini, onlarla birlikte politika yapmanın ancak onların özgücünü ortaya çıkarmakla olabileceğini düşünüyoruz. Cephe böyle bir şeye vesile olabilir. Böyle bir inancımız var.
Tabi ki sistem kendi içinde yeni düzenlemelere gidiyor. Örneğin CHP içinde Baykal’ın gidişi, Kılıçdaroğlu’nun gelişi, aslında sistemin kendi içinde bir arayışını dile getiriyor. Bir şekilde sistem -belki de bu arayışlarımızı görerek – kendisine devletten yana, devletçi politikaları devam ettiren yeni bir CHP yaratmak istiyor. Bu aynı zamanda sol, sosyalist arayışları da bir şekilde kendi cephesinden cevaplama, sönümlendirme çabasıdır.
Zaman içinde göreceğiz, CHP gerçek anlamda sosyal demokrat olacak mı? Ama görünen o ki bir müdahale durumu var.
—Bu müdahaleyi 3. Cephe açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Avantajlı bir durum mu, yoksa bu cephenin dinamiklerini hedefleyen bir operasyon mu?
Ben CHP’nin bizim hedeflediğimiz toplumsal kesimlerin sorunlarına cevap olacağını düşünmüyorum. Örneğin Kürt sorunu Türkiye’de solun da, liberallerin de, aydınların da mücadele çizgisini ya da dinamiklerini bir şekilde belirleyen bir sorun. Katalizör gibi. CHP’nin Kürt sorununun çözümünde bir politika değişikliği olacağını düşünmüyorum. Olmasın demiyorum, umarım olur ama CHP’nin bu değişiklikle ulusalcı çizgiden daha gerçekçi, olumlu bir çizgiye geleceğini sanmıyorum. Dolayısıyla çok geniş kesimlerin ihtiyacını duyduğu demokrasi, barış ve özgürlük taleplerini karşılayamayacak bu durumda. CHP’ye olan bu müdahale bizi etkileyecek bir müdahale değil. Aksine elimizi daha da çabuk tutmamızı, toplumsal bir ihtiyaca cevap olabilecek örgütsel bir dinamizmi yaratacak bir girişim içinde olmamızı gerektiriyor.
– CHP’ye müdahaleyi de toplumun değişim ihtiyacını biçimlendirmeye dönük bir müdahale olarak anlayabiliriz herhalde. Bu anlamda halkın bir dönüşüm ihtiyacı var. Yani sizin sözünü ettiğiniz 3. Cephenin ciddi bir nesnel zemini var, ama öznel durumlar için aynı şey söz konusu mu acaba?
Evet, Türkiye çok uzun zamandır değişmek istiyor. Artık mevcut 80 yıllık imha ve asimilasyon politikası, tekçi yönetim anlayışı Türkiye’ye dar geliyor. Çok geniş bir kesim değişim istiyor. Sistem biraz AKP ile değişim yapmak istedi. AB sürecinde yapılanlar gibi. Ama AKP’nin öz itibarıyla bunu gerçekleştirebilecek bir yapısı yok. Başlangıçta kimi liberal politikalara adım attı, herkeste umut yarattı. Ama gelinen aşamada AKP’nin bir demokratik değişimden, gerçek bir değişimden yana olmadığını, aksine sistemin kendini yeniden dizaynında ciddi bir rol oynadığını, 80 yıllık devlet politikasının biçim değiştirse de, özünü koruduğunu gördük. Bunun en iyi sınandığı sorun Kürt sorunudur. Kürt sorununda “demokratik açılım” deyip, sonunda “ulusal birlik” noktasına gelen yaklaşımı, AKP’nin bir şekilde sonunu da getiren yaklaşım olmuştur.
CHP’ye yapılan müdahale onunla kalmayacak muhtemelen AKP de bu süreçten payını alacaktır. Türk egemenlerinin siyaset tarzı anlayışı hem gelişen çağ açısından hem de toplumsal dinamikler açısından ihtiyaca cevap vermiyor. Bugün AKP, MHP ve CHP’nin yürüttüğü politika özünde aynıdır. Söyledikleri sözler farklıdır ama öz itibariyle değişime direnen Türklük üzerinden, tek kimlik, tek kültür üzerinden siyaset yapan ve Türkiye’de bir şekilde egemenlerin iktidarını koruyan, devleti temel olarak gören, halkı devlete hizmetçi gören bir anlayışı temsil ediyor hepsi. Bütün bunlar değişen bir şeyin olmadığını gösteriyor. Ya değişecekler ya aşılacaklar. Şu an aşılmakla karşı karşıyalar. Burada bizim durumumuz nasıl? Biz de yeterince güçlü olabilseydik toplumun değişim ihtiyacına cevap verebilecektik. Hepimiz daha çok kendi siyasal önceliklerini en öne alan, “küçük olsun benim olsun” anlayışından vazgeçip; “bizim olsun, büyük olsun” yaklaşımına ulaşarak bu sürece daha etkin katılabiliriz. Doğal olarak insanların kafasında “olur mu, olmaz mı, nasıl olacak?” soruları oluyor ama artık bazı şeylerin olgunlaştığını düşünüyorum. Harekete geçmekte daha fazla geç kalma lüksümüz yok.
-2010 yılı sınıf hareketinde de ciddi bir hareketlenmeyle başladı, Tekel işçilerinin direnişi iki kampın gündemlerini yararak ilk sıralara yerleşti, ardından 1 Mayıs toplumun pek çok kesimin yan yana geldiği ciddi bir buluşma oldu. İnsanlar bir takım kanalların açılabileceğini gördüğünde orada büyük bir toplanmanın olabildiği görülüyor. Bütün bu gelişmeler karşısında sizin parti olarak daha ayrıntılandırılmış bir yaklaşımınız var mı?
Biz bu emek cephesinin kendisini 3. Cephenin içinde görüyoruz. Burada nasıl mücadele yürüteceğimiz önemli. Bu sorunun çözümünü nasıl güncelleştirebiliriz? Nasıl ortak bir güç olabiliriz? Nasıl büyüyebiliriz? Tüm kesimlerin taleplerini birlikte dövüştürme yollarını bulmalıyız. Yoksa işçilerle dayanışmak ya da Kürtlerle dayanışmak mantığı sorunu çözmüyor.
Biz bu 3. Cepheyi yarattığımızda işçilerin sorunlarına nasıl yaklaşmalıyız, tekel işçilerinin sorunlarını nasıl görüyoruz, Tuzla tersanelerinde ölümleri nasıl durduracağız, maden ocaklarındaki taşeronlaştırma sürecine karşı neler yapabileceğiz… Böyle pek çok konuda ortak ilkelerle bir mücadele hattı oluşturmalıyız. Aynı zamanda Kürt sorununda ortak çözüm önerileri ve ortak mücadele. Kadın meselesinde de… Bütün bunları yapabilirsek anlamlı bir şey yapmış olacağız. Yoksa mesele dayanışmayla çözülecek bir durumda değil. Eskiden beri sürdürdüğümüz işçiler ya da Kürtler yapsınlar da dayanışalım mantığıyla olmaz.
—Önümüzde bir referandum meselesi ve ardından da seçimler süreci var. Bu süreç 3. Cephenin oluşturulması zeminini nasıl etkiler?
Böyle bir talihsizlik var tabi, geçen dönem de yerel seçimlere geldi, çalışmalar biraz aksadı. Bu dönem olumlu, hızlandırıcı bir rolü olması için çabalayacağız. Biz bunu bir seçim ittifakı olarak görmüyoruz, seçimin başarısı ya da başarısızlığına kurban etmek de istemiyoruz. Bizce bu birliktelik referandumu da, seçimleri de birlikte karşılayacak, sonrasındaki süreci de birlikte örecek. İşimiz çok, zamanımız yok diyebilirim. Bu kadar hızlı bir süreci birlikte öreceğiz. Dolayısıyla çok negatif olarak algılamıyorum ben, pozitif olup olmaması da bize bağlı.
-Çok teşekkür ederiz. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyoruz…