Referandum süreci böyle gider, çok güçlü ve özel provokasyonlar olmazsa Saray’ın cumhuriyetin en güçlü ve tek adamı olma hayali tam bir kabusa dönüşebilir. Bu olasılık gittikçe güçleniyor. “Evet” savunucularına bakarsak Cumhurbaşkanlığı sistemi ile krizsiz bir yönetime kavuşulacaktır. Örneğin “anayasa kitapçığının atılmasıyla başlayan” kriz gibi bir şey yaşanmayacaktır. “Evet”çilere göre koalisyonlar kriz anlamına gelir. Fakat tek adam yönetimi kriz doğurmaz…
Bu gerekçelerde iki büyük yalan vardır. Hangi yönetim biçimi olursa olsun krizleri bir daha geri gelmemek üzere ortadan kaldırmak hem genel olarak siyasetin hem kapitalizmin doğasına aykırıdır. Siyaset sınıfsal çıkarların savunulmasıdır. Sınıfsal çıkarlar ise çeşitli yollarla zenginliğin paylaşımı anlamına gelir. Kapitalizm var oldukça, hele neoliberalizm günlerinde bu paylaşımda mutlaka bir kriz-kavga çıkar.
“Evet”çilerin savunmasında diğer büyük yalan yaşanan büyük bunalımın referandum gürültüsüyle örtülmesidir. On beş yıldır gemide “çift kaptan” değil, “tek kaptan” olmasına rağmen cumhuriyet tarihinin en büyük bunalımı yaşanıyor. Sorunları görmeyen daha doğrusu hepsini dış düşmanlar ve teröre bağlayan Saray, yeni yönetim biçimiyle bir tek hedefe kilitlenmiştir: Ülkeyi parlamentoyu es geçerek başkanlık kararnameleriyle yönetmek! Bütün krizlerin ilacı başkanlık kararnamelerindedir.
Ancak ülkeyi her yönden saran bunalım o kadar büyük ki, başkanlık kararnameleri de bu gidişe çare olamayacaktır. Gittikçe tehlikeli bir noktaya yaklaşan sorun Rakka operasyonudur. Menbiç çevresinde “bayrak savaşları” başladı. Antalya’da üç genelkurmay başkanı “dost ateşini” engellemek için toplandı. ABD, Ankara’ya “Rakka operasyonunda yolumuza çıkmayın” dedi. Antalya toplantısında Ankara’nın Suriye’deki sınırları bir kez daha çizildi.
Saray’ın bütün efelenmeleri sahada bir engele çarpıyor. ABD, Rusya ve Şam PYD-YPG ile Rakka için hazırlıklar yaparken Ankara sadece öfkeli konuşmalar yapmaktan öteye gidemiyor. Ankara Suriye’de gideceği sınırın sonuna geldi. Bundan sonra ya seyirci olarak kalacaktır ya da “yol kazalarına” sebep olacaktır. Ankara gücünü aşan provokasyonlara kalkışabilir. Ancak başkanlık kararnameleriyle PYD ortadan kaldırılamaz. Suriye’deki bataktan çıkılamaz.
Almanya ile başlayan kriz Avrupa’ya yayıldı. Erdoğan’ın devirdiği çamı Çavuşoğlu düzeltmeye çalışıyor. Nazi benzetmesi Alman yönetimine değil, uygulamalaraymış. Saray Alman yöneticilerinin de teröre destekten yargılanmaları gerektiğini buyurdu. Böyle saçmalamaların iç politikada prim yapmasının da bir sınırı vardır. Erdoğan hızla bu sınıra yaklaşıyor.
Hala derinden giden fakat yakında sıçramalarla seyredecek olan ekonomik kriz Saray’ın bütün planlarını bozmaya adaydır. Kemal Derviş’in ekonomiye verdiği ayarı AKP uzun yıllar sürdürdü. Fakat son yıllarda bütün ayarlar bozuldu. Devasa borçlanmalar, rekabet gücü kazanmayan, “taşa toprağa yatırım yapan” bir ekonomi, “gizemli dolarlarla” açık kapatmaya çalışmanın sonuna yaklaşılıyor.
Cumhuriyetin bütün çivileri yerinden çıktı. Her yönden bir çürüme iktidarın sıkı sıkı denetlediği medyada bile her gün ortalığa saçılıyor. Erdoğan ve Bahçeli çivileri çıkan cumhuriyeti kararnamelerle toparlayabileceklerini sanıyorlar. Aslında sanmaktan başka yapacakları bir şey de artık kalmadı. Referandumun sonuçları ne olursa olsun cumhuriyet tarihindeki en büyük yıkım yaklaşıyor.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]