AKP kaynamaya başladı. Elbette bu konu çok fazla spekülasyona açıktır. Önceki kaynamalar bir biçimde Saray’ın müdahaleleriyle engellenmişti. Ancak kaynama sürekli olduğu için yeni birikimlere ulaştıkça kabarcıklar yeniden su yüzüne çıkmaya başlıyor. En son “pelikan dosyası” kaynamanın arttığının işaretidir.
Konuya Davutoğlu’nun geleceği açısından bakmanın çok anlamlı olmadığı açıktır. Sorun çözüm masasının devrilmesinden bugüne yürütülen politikaların AKP içinde yarattığı gerilimlerin seviyesidir. Hatta sadece AKP içinde değil, bütünüyle düzende yarattığı gerilimlerin hangi seviyeye geldiği, bunun işaretlerinin neler olduğu, yakın dönem siyaseti açısından önem taşıyor.
Zaman zaman Abdullah Gül üzerinden çeşitli yorumlar yapılmıştı, ancak arkası gelmedi. Şimdi siyasal ortama baktığımızda ortalık buram buram kriz kokuyor. MHP, AKP’nin arka bahçesi olmanın bedellerini ödemeye başlayınca parti içinde derin bir kriz sökün etti. Öte yandan CHP, sürecin en kritik konularından dokunulmazlıkların kaldırılmasında AKP’nin çektiği alana düşmenin sancılarını yaşıyor. Aslında CHP’nin içi de oldukça karışıktır. Yaşanan olağanüstü günlerin sayısı arttıkça CHP içindeki sıkıntılar da yükselecektir.
Böyle günlerde siyasette herhangi bir konu kopmaların yolunu döşeyebilir. Bu nedenle detayların içinde kaybolmamak için bazı temel noktaları seçmeye çalışalım. Cumhuriyet’ten Erdem Gül’ün haberine göre: “Dışişleri, asker ve MİT’in Davutoğlu’nun arkasında saf tutmaya başladığına ilişkin kaygılar operasyonu hızlandırdı. Sonbaharda beklenen müdahaleler öne çekildi.”
Bugün Ankara’nın iki büyük sorunu vardır: Bölge ve Kürt sorunu, gittikçe tıkanan ekonomi! Bölge ve Kürt sorunu çoktandır kaynaşmış durumdadır. Daha net vurgulamak gerekirse Suriye ve Kürt sorunu özellikle Kobani direnişinden beri ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Eğer Saray ile asker, Dışişleri ve MİT arasında sorun birikmeye başladıysa bunun anlamı yeterince açıktır. Suriye politikası ve Kürt sorununda iflas eden politikalar nedeniyle, devlet içinde sürtünmeler artıyor demektir.
Bu aslında kaçınılmazdır. Bu sürtünmenin ne zaman hangi derinlikte ortalığa saçılacağı önem taşıyordu. Masa devrildikten sonra girilen yolun sürdürülebilmesi cumhuriyeti büyük bir bunalımın içine itiyordu. Seçim kazanılmıştı, ancak düzenin bu yoldan korunabileceğinin hiçbir garantisi yoktu. Saray’ın gittiği yolun sonu başkanlık sistemi adı altında sivil faşizmin inşa edilmesidir. Düzen bir yıla yakın süredir bu yönde nefes nefese koşuyor. Sonuç, Suriye politikasının iflası ve Kürt sorununun sıcaklığının tüm ülkeye yayılmasıdır.
Saray için kurtuluş adeta IŞİD’in veya Ankara destekli diğer İslami örgütlenmelerin Suriye sınırında iktidar olmasına gelip dayanmıştır. Erdoğan bunun için çırpınıp duruyor. En son PYD konusunda ABD’yi ikna edemeyeceğini anlamış olmalı ki “Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz” tehdidini yaptı. Bunun pratikte ne anlama geldiğini elbette yaşayıp göreceğiz. En azından daha saldırgan bir Suriye politikası anlamına geliyor. Suudi kralına boşuna “devlet nişanı” verilmedi.
Sonuç olarak, sürdürülen Suriye politikasının iflası ve Kürt sorununun inkarının yarattığı savaş ortamının genel olarak siyasete, özel olarak AKP’ye mutlaka bir bedeli olacaktı. Pandora’nın kutusu açılmıştır. Bugüne kadar bastırılan çelişkiler bir biçimde ortalığa saçılacaktır.
“Cumhuriyet en büyük krizini yaşıyor” tespiti artık pratik olarak daha fazla hissedilir hale geldi. Bütün düzen partileri ağızlarından salyalar akarak tek demokrasi gücü HDP’ye saldırıyor. Arkalarında iflas etmiş politikalar ve faşizmin yolunu döşeyen yönelişlerle koşuyorlar. Özellikle Saray, bu konunun bir an önce halledilmesini istiyor. Süreç bir biçimde uzarsa her şeyin kendi aleyhine döneceği açıktır.
Politik ortam bir kırılma noktasına yaklaşıyor. AKP içindeki çekişmeler bunun en açık kanıtıdır. Ancak o çekişmelerden halklar için bir şey ummak büyük yanılgı olur. Demokrasi güçlerinin saflarını büyütmeleri ve usta taktiklerle düzenin bunalımını derinleştirmeleri gerekiyor. 1 Mayıs bu konuda belli ölçüde bir işaret oldu.
Düzen, sancılar içinde faşizme doğru koşarken, bugünün temel parolası demokrasi mücadelesinin yükseltilmesi olmalıdır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]