Obama’ya Miras
Ayşe TANSEVER
21 Ocak 2009
Filistin halkı İsrail’in attığı bombalarla cayır cayır yanarken, kuzeyde Ukrayna ve Rusya arasındaki doğal gaz savaşında Doğu Avrupa halkları tir tir titriyordu. İkisi zıt gibi görünen olayın ardında aslında birbirine benzer özellikler yatmaktadır.
Biri sıcak, diğeri üşütücü her iki savaş da aynı anda bitiverdi. İsrail tek taraflı ateşkes ilan etti. Arkasından Hamas da İsrail’in çekilmesi koşuluyla ateşkesi kabul etti. Rusya ve Ukrayna başbakanları da el sıkıştılar. Pazartesiden başlayarak Rusya gazının tekrar normal akışına başlayacağı açıklandı. Ancak herkes biliyor ki, iki savaş da henüz bitmedi ve devam edecek. Batı açısında iki olay da şimdilik durmalı, Obama politikalarına yeni bir sayfa açılmalıdır.
Benzerlikler elbette bir rastlantı değildir ve arkalarındaki güçlerin çıkarlarına işaret eder.
Gerek İsrail’in saldırısı, gerekse Ukrayna ve Rusya arasında süren anlaşmazlığın perde arkasında başkanlık dönemi biten Bush’un gitmesi ile ABD şahinlerinin çıkarları yatmaktadır. Obama dönemi başlamadan önce Bush mirasının etkisinin arttırılması amaçlandı.
İsrail saldırıları ile, ABD ve İsrail olası Obama tavizleri öncesinde bir hamle yapmak istediler. Pazarlıklara bir adım önceden başlamayı çıkarlarına uygun gördüler. Rice’ın giderayak İsrail ile imzaladığı güvenlik anlaşması ile de Obama politikalarının hareket alanı daraltıldı. Anlaşmaya göre, iki ülke “Hamas’ın Mısır sınırından içeri silah sokup sokmadığını” birlikte gözleyecekler. ABD de bu durumda Hamas güçlerinin üstüne bombalar yağdırabilecek. Dost İsrail’i koruyacak. Böylece Obama, olası “yumuşak” politikalarını uygulamada engellerle karşılaşacak. İşin sorumluluğu Obama’nın üstünden alınıp Bush’a yüklenebilecek. Bu iş ABD iktidar çevrelerinin danışıklı dövüşü müdür, yoksa bir emrivaki midir, tarih gösterecek.
Rusya ile Ukrayna arasındaki gaz anlaşmazlığının ve sonunda çözümünün arkasında da benzer kaygılar vardı. Bush, “Rusya’yı kuşatma ve onu düşman ilan etme” dış politikası güttü. NATO’yu Rusya’nın sınırlarına dayadı. Etrafını füzelerle donattı. Gürcistan’da yeni bir sorun yarattı. Rusya, petrol ve askeri güç demektir. ABD bu politikasıyla hem kendi askeri doktrinlerine gerekçe yaratırken, hem de AB’yi kendi güdümünde tutmayı hedefliyor. Ayrıca Orta Asya petrolleri ve Çin sorunu açısından Rusya gelecekte ABD’nin baş etmesi gerekecek bir güçtür. Şimdiden bunun ağları örülmelidir. Bush, kuşatma işini tamamlayamadan ayrılıyor. Ukrayna’yı NATO’ya sokamadı. Yılbaşından beri yaşadığımız gaz sorununda Ukrayna’nın olayda bu kadar direnmesi ve meseleyi kriz haline getirmesi, arkasındaki ABD desteğiyledir. Ukrayna’yı Rusya’nın tüm itirazlarına rağmen NATO’ya alma politikasına Obama’yı bağlamaya çalıştılar. Orada da giderayak Rice, Ukrayna ile stratejik işbirliği anlaşması imzaladı. Obama, Rusya politikası konusunda da bir dayatma ile karşı karşıya bırakıldı. Bir anlamda Orta Doğu’da oynanan oyunun aynısı oynandı. Dünyadaki bunca sorundan özellikle bu ikisi, yeni gelecek başkana bırakılmayacak kadar önemliydi.
Hem Gazze’nin bombalanması, hem de Ukrayna-Rusya sürtüşmesinde ülke içi sorunlar büyük bir faktördü. Gerek İsrail, gerekse Ukrayna önümüzdeki aylarda genel seçim yapacaklar. İki taraftaki iktidar partileri de sıfırı tüketmiş durumdalar. Olmert, yolsuzluklara karıştığı gerekçesi ile ayrılmak zorunda bıraktırıldı. Seçimlere giderken halk içinde partisinin bir itibarı yoktur. Hamas’a yönelik saldırı ile partisi hem seçilme şansını arttırmaya çalışıyor, hem de iktidara gelmeden Hamas’a karşı bir avantaj elde etmeye çalışıyor.
Ukrayna’nın biri başbakan diğeri devlet başkanı portakal devrimi liderlerinin de İsrail liderlerinden farkları yoktur. Onların da adları çeşitli enerji skandalları ile kirlenmiştir. Portakal devrimlerinin halklara getirdiği yoksulluk da itibarlarını yok etti. Şimdi bu gaz sorunu ile önümüzdeki seçimler için puan toplamaya çalışıyorlar. Rusya’ya meydan okuyarak oy kazanma yoluna çıktılar.
İttifak Parçalanmaları
Bush güçleri, bu son iki atak ile belki bir şeyler elde ettiler ama bazı şeyleri de kaybettiler. Gerek Orta Doğu’da yaşananlar, gerekse Rusya ve Ukrayna sürtüşmesi, ittifakları arasında parçalanmalar, çatlaklar yarattı, uzlaşmazlıkları derinleştirdi.
Hamas’ı katletmeye kalkarak yarattıkları insanlık katliamı ittifakları Arap dünyasını parçaladı. Artık Arap Birliğinin kendisini dağıtacağı konuşuluyor. Zaten çoktandır bir işe yaramayan bu birlik belki sadece Filistin’e para yardımı yapan hayır kurumu haline gelecek. Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün’ün gericiliği tüm Arap halkları tarafından kabul edilemez bir hal aldı. Hamas’a saldırının temelinde bölgede etkisi artan İran ve Suriye vardı. Onların saflarına yenileri katıldı. Katar, Yemen ve belirli ölçülerde Kuveyt saldırıda onların yanında yer aldılar. Kendi aralarında Daho’da yaptıkları zirvede İsrail’in terörist ülke ilan edilmesi ve savaş suçlusu olarak BM de yargılanmasını önerdiler. İsrail’i ekonomik, politik, ticari anlamda abluka altına alma çağrısı yaptılar. Katar ve Afrika’nın küçük Arap ülkesi Marutanya, İsrail ile ilişkilerini kestiler. Son olarak BM yetkili kurumları bile İsrail’in savaş suçlusu olup olmadığını inceleme altına aldı. Arkasından bir sonuç çıkıp çıkmayacağı ayrı bir sorun ama Bush ve şürekâsının son atağı böyle bir çözülme yarattı.
İttifak içinde en ilginç olanı Başbakan Erdoğan’ın çıkışları oldu. Her ne kadar somut hiç bir davranış sergilemese ve yaptığı -lafta kalan- eleştiriler ittifak içinde bir çatlak yaratma düzeyine tırmanmasa bile Arap halkları içinde büyük sempati topladı. Erdoğan posterleri, bilindiği gibi Chaves ve Katar liderlerinin posterlerinin yanında taşındı.
AB’nin genel tavrı “seyret” şeklinde olsa bile, Blair’in “Hamas’ın aşırı uç olarak yok edilmesi, ezilmesi gerekliliği” tezine yeşil ışık yakıldı. İsrail saldırısı AB’nin istemediği bir şey değildi, seyirci kalmak saldırıyı onaylamak anlamına geldi. Bu anlamda ABD ile olan ittifakta görünür bir çatlak belirmedi. Ancak bu tavır AB ülkeleri içinde kutuplaşmayı arttırdı. Halklar gözünde liderlerinin gericiliği daha bir göze battı. Özellikle Yunanistan ve İspanya bu grup arasında sayılabilir.
Öte yandan Ukrayna ve Rusya sorununun yarattığı ittifak sürtüşmesi daha üstü örtülü ya da daha kurnazca yaşandı. Bu anlaşmazlıkta öldürücü silahların kullanılmaması böyle bir gizliliğe izin verdi.
Ukrayna ve Rusya sürtüşmesi yeni değildir. İlk 2006 yılında Ukrayna portakal devrimini tamamladıktan sonra da benzer bir olay yaşanmıştı. Hatırlardadır o zaman Rusya gazı kesilmedi ve Doğu Avrupa halkları enerjisiz kalmadılar. Buna rağmen Rusya’ya enerji bağımlılığının korkuları günlerce basında işlendi. Rusya düşmanlığı ortalığı kapladı. AB o dönemde Bush’un Rusya’yı kuşatma politikasına çanak tuttu. Böylece Doğu Avrupa’da gelişen portakal devrimlerinin tam olarak arkasında duruldu.
Bu kez öyle olmadı. Ukrayna’nın arkasında ABD yalnız kaldı. ABD ve AB arasındaki Batı ittifakına gölge düştü. Avrupa enerji akışına tehdidin yalnız Rusya’dan değil Ukrayna’dan da geldiği anlaşıldı. Ukrayna eli ile ABD’nin AB enerjisine müdahale edebileceği gerçeği belirginleşti. AB daha çok bu gerçek çerçevesinde davrandı. ABD çıkarlarına destek vermedi. Hatta Almanya eski başbakanlarından Schröder Putin’i ziyaret ederek Rusya’ya destek verdiklerini gösterdi. Ayrıca bu olayı fırsat bilip Almanya’nın enerji güvencesini sağlamak için bir atak yaptı. Almanya’ya Avrupa’nın en büyük gaz depo tesisi kurulacak. Yani Almanya enerji nedeniyle Rusya’ya cephe almak yerine onunla olan saflarını sıkılaştırma yoluna çıktı. Merkel de buna itiraz etmedi. Sarkozy’de sesini çıkartmayınca Doğu Avrupa ülkeleri pek sevdikleri o Rus düşmanlığı motifini işleyemediler.
Rus düşmanlığının işlenmemesi AB ve ABD arasındaki uzlaşmazlığı ortaya çıkardığı kadar, AB içindeki “eski ve yeni Avrupa” ayrışmasında, portakal devrimi liderlerinin kozunu elinden aldı. Onlar bir anlamda Rus düşmanlığı bazında iktidarda duruyorlar. Ama Birlik içinde bunu dayatamamış olmaları geleceklerinin ne kadar karanlık olduğuna bir işarettir. Asıl hâkim olan AB içindeki “büyüklerdir”. Uzlaşmazlık AB ittifakında da bir yaradır.
Sonuç olarak yaşanan gerek Gazze katliamı, gerekse Ukrayna-Rusya sürtüşmesinden ABD şahinleri belki Obama’yı kendi politikalarına bağlayıcı birkaç adım attılar ama bu ittifaklarında büyük kayıplar pahasına oldu. Karşılarına aldıkları güçler azalmadı, aksine daha büyüdü, şekil değiştirdi. ABD daha bir yalnız konuma düştü. Bir yanda Arap Birliği parçalanması, diğer yanda ABD ve AB ittifakı yaralandı. Hamas yok edilmediği gibi bir güç olarak tüm dünyaya kendini dayattı. Fatah, Batı çıkarları savunucusu olarak işlevini kaybetti. AB ve Rusya arasında ABD’nin istemeyeceği bir yakınlaşma yaşandı. Rusya düşmanlığı başka bir kılığa bürünüyor.
Obama seçimleri “change” (değişiklik) diyerek kazandı. Bush takımının giderayak yaptıkları bu ataklar, ona change konusunda ne kadar hareket alanı bırakmıştır? Clinton döneminin sonlarında ABD çıkarlarının dünyada barış ile yürütülmesinin dönemi zaten kapanmıştı. Bush bu tıkanıklıkları savaş ile açabileceği umutları ile geldi. Ama savaş ABD çıkarlarını savunmada bir başarı sağlamadı. Şimdi Obama gene change ile barışa mı dönecek? Bush’un bıraktığı bu miras buna ne kadar izin verecek? Göreceğiz.