Neoliberalizmin Çöküşü ve Sosyalizm
Mehmet YILMAZER
26 Eylül 2008
ABD ve İngiltere’nin başını çektiği neoliberal ekonomi politikaları çöktü. “Yatırım bankaları”nın iflasından sonra Amerika’nın en büyük mevduat bankalarından Washington Mutual da bir gece operasyonu ile önce devletleştirildi sonra JP Morgan’a iki milyar dolara devredildi. Sırada Amerikan oto sanayi var. Onlar da ayakta durabilmek için 30 milyar dolar talep ediyorlar. Öte yandan, büyük kurtarma operasyonu henüz Amerikan meclisinde onaylanmadı, yoğun tartışmalar oluyor. Maliye Bakanı Paulson tartışmalar sırasında resmen diz çöküp yardımın onaylanmasını istemiş! Bu durum, spekülatif Amerikan finans kapitalinin diz çöküşünü de çok güzel sembolize ediyor.
Neoliberal politikalar 1980’lerin başlarında yeni uygulanmaya başladığında kapitalizmin yıldız ülkesi Japonya’ydı. 1973-83 krizi Japon kapitalizmine dokunamamıştı. “Japon mucizesi” yeni üretim biçimi ve kesintisiz kalkınmasıyla 1990 yılına kadar geldi. Sosyalizm çöktüğünde kapitalist sistem içinde “iki tip kapitalizm”; “toplumsal” Japon ve Alman kapitalizmi ile “bireyci” Anglo-Sakson İngiliz ve Amerikan kapitalizmi tartışması yaşandı. Amerikan Temsilciler Meclisinde Japon malları yerlere fırlatılarak pazarını serbestleştirmesi istendi. Almanya-Fransa eksenli Avrupa, Amerika ve İngiltere’nin dayattığı neoliberal politikalar karşısında hep ayak sürçtüler. Ancak 90’lı yılların ortalarına gelindiğinde tablo değişmeye, “toplumsal” kapitalizmin yıldızı sönmeye Anglo-Sakson kapitalizminin yıldızı parlamaya başladı.
1990’da Japon kapitalizmi Tokyo borsasının çöküşü ile İkinci Dünya Savaşı sonrasının en uzun ve derin krizine girdi. Japon kapitalizmi 1973-83 arası Avrupa ve Amerika kriz yaşarken “mücize” gösterdiği ölçüde 1970’ler sonrası spekülatif sermayenin yığınak alanı olmuş, Tokyo borsası “çıldırmıştı”. Bu balon 1990’da patladı. Ancak Japon kapitalizminin krize girmesinin tek nedeni bu değildi. 1991 ilk Körfez savaşı ile Amerika, hem Japonya’nın Irak’la yaptığı petrol anlaşmalarını körfezin sularına fırlatıyordu, hem de bu savaşın oldukça yüklü bir faturasını Japonya’nın önüne koyuyordu. Sosyalizm yıkıldıktan sonra yaşanan kısa “barışçıl rekabet” günlerinin sonuna gelinmişti. Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği neoliberal politikalar 90’lı yıllarla birlikte özel bir hız kazandı. Ve 90’lı yıllardan günümüze neoliberalizm “toplumcu kapitalizmi” kendi kulvarına çekti, sosyalizme karşı zafer kazanan kapitalizm bu yönde hızla tüm dünyada fırtına gibi esmeye başladı. Buna küreselleşme dediler. Ta ki 2007’de Amerika’da “ipotek krizi” patlak verinceye kadar.
Şimdi yıldızı 90‘lı yıllarda iyice parlayan neoliberal kapitalizm kesin bir çöküş içine girmiştir. Bu krizde son gelişmelerle birlikte alışılmadık bir olay da yaşanmaktadır. Fransa Devlet Başkanı epeydir ilk kez akıllı laflar etmeye başladı. “Krize neden olan suçluların bulunup yargılanmasını” istiyor. Aynı zamanda FBI krizle ilgili soruşturma başlattı. Garip! Serbest pazar tanrısı yargının önüne mi çıkartılacak? Belki?
Olan nedir? Neoliberalizmin iki temel parolası “kuralsızlaştırma” ve “özelleştirme”ydi. Bu iki parolanın altından sadece bir ekonomik görüş değil, aynı zamanda büyük bir sahtekârlık da gizliydi. Bu sahtekârlık aslında birkaç yıl önce ünlü enerji firması Enron’un batışıyla ortaya çıkmıştı, ancak serbest pazarın hatırına bu sahtekarlıklar “kanun önüne” getirilmedi. Ancak ortaya devasa bir çöküş çıkınca işin içine kanun da girmeden olmayacak anlaşılan! Aslında tüm “yatırım bankacılığı” sistemi açık bir kumar oyunu ve örgütlü sahtekârlıktır. Amerika bunu yılladır gücüyle tüm dünyaya bir ekonomi politikası olarak dayattı. Yaşanan yıkıntıya biraz yakından bakıldığında bile bile batışa gidecek krediler verildiği, “ipotek paketleri”nin borsada oynandığı hemen görülebilir.
Sadece yirmi yıl içinde insanlığın yaşadığı en büyük iki soygun neoliberal ekonomi politikalar örtüsü altında yaşandı. İlki, Sovyetlerin çöküşüyle tüm Doğu Avrupa ülkelerinde ve özellikle Rusya’da yılların birikimi toplumsal servet bir on yıl içinde neoliberal politikalar adı altında yağma edildi. Birdenbire dev sermaye baronları ortaya çıktı. Batı kapitalizmi adına ve lehine bu büyük yağma Putin tarafından Rusya lehine çevrilmeye çalışılıyor. İkinci büyük yağma, bizzat Amerika eliyle tüm dünyada uygulanan neoliberal kuralsızlaştırma ve özelleştirmelerdir. 90 yılından sonra dünyada yüz elli ülkede mali operasyonlarla ABD’ne büyük servetler aktarıldı. Bunlara borsa ya da banka krizleri dendi. En büyükleri Uzak Doğu, Brezilya ve Rusya’da yaşandı. Bu kriz adı altında örgütlü mali soygunlardan sonra IMF neredeyse tüm dünyadan kovuldu. Amerika’da 1980’li yılların başlarından beri büyük bir propaganda ile yaygınlaştırılan kredisiz ev satışları aslında Amerikan finans kapitalinin dünyada manevra alanı daraldıkça kendi topraklarında örgütlediği en büyük mali operasyonlardan birisidir. Sonuç “büyük” çöküş olmuştur.
Sosyalizmin yıkılışıyla “tarihin sonu”nun geldiğinin ilan edildiği günler zamanın derin kuyusunun dibinde değil, sadece on beş yıl öncesidir. Sosyalizmin yıkılışına kadeh kaldıranlar, serbest pazar markalı havai fişeklerini ateşlemiş şenlik yapıyorlardı. “Devletçilik”, “planlı ekonomi” aşağılanıyor, kapitalizmin müthiş yaratıcı esnekliği göklere çıkartılıyordu. On beş yıl içinde tarih yeni bir “son”a gelip dayandı. Neoliberal ekonominin sonuna! Esneklik, yaratıcılık kavramalarının altından devasa mali spekülasyonlar çıktı.
İnsanlık, kapitalizmin bu kriziyle yeni bir döneme giriyor. Güç dengelerindeki potansiyel değişimler, yeni savaş olasılıklarından söz etmiyoruz. İnsanlık, kapitalizmi ve yaşanan sosyalizm deneyini artık dünden çok daha iyi tartabileceği bir sürece giriyor. Berlin Duvarının yıkılışının kaldırdığı toz duman arasında pek çok değerlendirme ister istemez miyoplukla malul kaldı. Çünkü toz dumandan pek bir şey görünmüyordu.
Şimdi bakıyoruz, iğneden ipliğe her şeyin planlandığı “planlı ekonomi” yürümedi, ancak serbest pazar ile de olmuyor. Kuralsızlaşmayı savunanlar şimdi yeni ekonomi kuralları arıyor. Hatta Sarkozy gibi şaşkınlar kuralsızlaştırmayı mahkemeye vermeyi düşlüyor. Amerikan ekonomisinin çöküşü derinleştikçe kim bilir daha ne ilginç görüşler ortaya çıkacak.
Hele şu çekici, büyüleyici, insanları yüzyıllardır peşinden koşturan özel mülkiyet! Çöldeki seraba dönüştü. Amerikan vatandaşları mülklerine mülk, servetlerine servet katacaklardı. Balon patlayınca ellerlindekinin bayağı kağıt parçaları olduğunu dehşetle gördüler. Aslında bir kere daha gördüler demek gerekir. Amerikalılar en az altmış yıldır kazandıklarından fazla harcamanın keyfini sürdüler. Ama artık dünya cennetinin sonuna geldiler.
Sosyalizmin yıkılışından sonra sıra neoliberalizmin çöküşüne geldi. Elbette neoliberalizmin çöküşü kapitalizmin yıkılışı demek değildir. Ancak insanlık bu çöküşten köklü dersler çıkartabilirse, bu, kapitalizmin çöküş yolunu da açar!