Yazımız betonlaşma üzerine devam ediyor. Normalde bu Cuma yazımızda Şengal’de 3 Ağustos’tan bu yana devam eden 21. Yüzyılın Kerbela vakasını konu edecektik. Zira IŞİD tarafından katledilenlerin dışında ondan kaçarken yolda açlıktan, susuzluktan ölenlerin ve dağların tepelerin eteklerinde yaşama tutunmaya çalışanların öykülerini tarihin defterine not düşmek adına bir iki sözümüzü buradan paylaşacaktık. Şengal yazımızı sizlerle artık haftaya paylaşacağız.
İstanbul Mecidiyeköy’de Ali Sami Yen stadının yerine dikilen gökdelende yaşanan asansör faciası akıllara durgunluk verir derecede. Olay sonrası en meşhur söz “ihmal” denilerek hafif boyun bükümü ile tepkiler giderek silikleşiyor. Gerçi toplumun gündeminde kalmasının en etkili silahı medya, iktidarın sıkı kontrolü altında tutuluyor. Toplumsal muhalefetin zayıflığı ancak birkaç gün konuşulmasına olanak sağlıyor.
Nedir bu “ihmal” zincirinin aslı astarı. Mesele işyerlerinde cereyan ediyorsa ilk açıklama da bu oluyor farkındaysanız. Fakat “ihmal” eden her zaman en alttaki olur. Zaten o patırtı gürültüde “büyük” beylerin zıvanadan çıkmış halleri alttakilerin kendini savunmasına müsaade etmez. Son söz olarak kullandıkları “hesabını soracak, gerekli yasal düzenlemeyi yapacağız” ne zaman yerine geldi anlamış değiliz. Dikkat ederseniz bu açıklamaları yapmaları için ölenlerin sayısal çoğunluğu bulmaları gerekiyor. Mesela on işçinin yaşamının son bulduğu Torunlar AVM inşaatında bu yılın Nisan ayında Erdoğan Polat isimli genç inşaat sepeti halatının kopmasıyla 14. kattan düşerek yaşamını yitirdiğinde kimden ses geldi? (DirenÜniversite’liler hariç)
Ölümle ve ciddi yaralanmalarla sonuçlanan olayların “ihmal” ya da “kaza olması için ara sıra ve de öngörülemeyen hallerde cereyan etmesi gerekir. Maşallah bizim ülkede eceliyle ölmek fakirin hayalleri arasında yerini aldı. Fıtratımız AKP’de simgeleşen taşeronun sermaye yatırımına göre yazılmaktadır.
On işçinin rezidans inşaatında başına gelenlerin tarihi ve politik yanı var. Ellerinden gelse gökyüzüne inşaatın temellerini atacak bu neo-liberal politikaların keskin ustaları, yeryüzünde dikili bir ağaç bırakmamaya yemin etmişler. Üretimden sermaye biriktirmeyi uzun ve zahmetli saydıklarından, yükselişin çaresini eskide kalan gecekonduya benzer hızda gökdelenler dikmekte buldular. Üretim de olacaksa Noel Baba’nınkine benzer bir torbaya doldurulmuş yasalar arasında patronun elini (ve cebini) kolaylaştıracak şeyler yerini almıştır. Daha sırtlarından indirmeden kabul ediyorlar torba içindeki yasaları. Haklılar, sermaye beklemez!
SOMA ve Torunlar AVM’de yaşananların ardından AKP iktidarının açıklamaları bizi ülkeye yabancılaştırır durumda. Hele Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı (ÇSGB) Faruk Çelik’in SOMA sonrası meclis kürsüsünden yaptığı konuşma evlere şenlik. İlk izlediğimizde eski Venezüella devlet başkanı Chavez konuşuyor sanırsınız. Oysa Chavez sempatikliği dahi olmayan bu adam neler söylüyor öyle. Taşeronlaştırmaya karşı yaptığı konuşmayı biraz daha devam ettirse yasaları biz mi çıkardık acaba dedirtecekti cinsten. Sayelerinde konuşmalarına dayanma gücümüz ikna olacak kadar olmadığı için gülmekle yetindik. Ha bir de Zaytung hackerlığa başlayıp Redhack’ın yerini mi almaya çalışıyor diye düşünmeden de edemedik. Soma’nın ve bakan Çelik’in konuşması üzerinden dört ay geçmiş. Neden bugünkü yazımızda bu adama da yer verdik? Bir bütün olarak bunların iktidar döneminde hem sermaye korkunç boyutlara ulaşmış hem de iş yerlerinde meydana gelen “kaza”lar. Yaptıkları açıklamalarla fiiliyatta hayata geçirdikleri arasında uçurum olması da cabası. Hafızamız anlık olayların içeriğiyle sınırlı değil. Bugün iktidarda olmalarının nedenleri arasında bunca şeye rağmen AKP’ye inanıyor olmaları.
İnşaatı çok seven AKP aslında hepsine karşı aynı duyguları beslemiyor. Bir kere inşaat büyük olacak. Mesela yoksulların yaşadığı bir mahallede tek katlı bir evin üstüne sofrandaki ekmeği azaltıp bir kat çıkmak istiyorsan hızlı ve görünmez olmalısın. Maazallah bir fark edilirse kat çıktığın, zabıtası polisi ansızın balyozlarla yıkıverirler bir çırpıda. Karşıdan baktıklarında göğsü kabaracak bir kere. Onlarca kat çıkmaları için ne gerekiyorsa yasallaştırılabilir. Ormanlık alansa bir kibrit çöpüne bakar. Yoksulların yaşadığı bir mahalle ise riskli alan ilan edip sürgünlerle talana yer açılır. Yaparken az maliyet mi? Taşeronla, güvencesiz, denetimsiz ve ucuza çalıştırarak bu iş çözülür. Yeter ki sermaye gökyüzünü kapatacak kadar kat çıkabilsin.
İşçinin başına bir şey gelirse bitmeyen mahkemelerde unutulur gider. Ha bir de hak hukuk insan deyip sermayenin karşına mı dikildiler? Diker cengaver polisini karşılarına, verir Toma’dan mis kokulu suyu, sıkar gazını iş tamamdır.
İş sermaye devletinin köküne dinamiti koymakta!