Paris’teki katliam sonrası emperyalist Batı nasıl da mazlum rolüne girdi! Peki, zalim kim? Herkes hep bir ağızdan “Bunun İslam’la bir ilgisi yok, İslam bu değil” diye bağırıyor; ya da bazıları “İslam bu mu?” sorusunu gündeme getiriyor. Zalimler Cezayir kökenli iki Fransız vatandaşı mı? Onlar bu kimliklerinden öteye ayrıca gerçekten İslam’ı mı temsil ediyorlar?
Sosyalizm yıkıldıktan sonra emperyalist Batı’nın siyasetçileri “ideolojiler öldü” diyerek sevinç çığlıkları atmışlardı. Postmodern dünya ideolojilerin olmadığı bir cennet olacaktı. Bu düş çok çabuk yıkıldı. Fakat postmodern dünyanın Huntington gibi başka falcıları da vardı. Samuel Huntington “medeniyetler savaşını” öngörmüştü. Dünyayı Batı, Ortodoks, Sahra ötesi Afrika, Latin Amerika, İslam, Hint, Çin, Budist kültürler olarak ayırmış, bunlar arasında çatışmalar öngörmüştü. Oysa dünyada nedense özellikle Ortadoğu kökenli siyasal İslam’ın içinde olduğu garip bir “medeniyetler savaşı” yaşanıyor.
Paris’te yaşanan katliam kendisi bir çılgınlık gibi görünse de, oynadığı rolle dünyanın büyük günahkârlarının üzerine masumiyet şalı örtmek gibi bir sonuç doğurdu. Irak işgalinde ABD’nin yaptıklarını, insansız uçaklarla düzenlediği saldırılarla Pakistan ve Afganistan’da sık sık yüzlerce insanı katletmesini, daha geçenlerde ortaya çıkan CİA işkence rezaletlerini, Fransa’nın Mali’ye saldırısını, bu güçlerce Libya ve Suriye’nin yıkılmasını, Boko Haram’ın katliamlarının medyanın satır aralarında kaybolmasını hatırlarsak, ortada bir “medeniyetler savaşı” değil, emperyalist bir paylaşım savaşı vardır.
Fakat Suudi ve Körfez destekli radikal siyasal İslam ortaya öyle bir tablo çıkartıyor ki, emperyalist Batı mazlum ve demokrasi yanlısı; diğerleri hastalıklı teröristler olarak görünüyor. Bölgede 70’li yıllarda yaygınlaşan anti-emperyalist bilinç ve davranış, Irak işgali sonrası tam bir bilinç körlüğüne dönüştü. Arap isyanlarıyla başlayan özgürlük dalgası, Libya bombardımanları ve Suriye provakasyonlarıyla aynı kör çukura itildi.
Emperyalist Batı kendi egemenlik alanlarını büyütmek için eskiden kullandığı silahları devreye sokamıyor. Doğrudan sömürgeciliğin ömrü çoktan dolmuştu; yeni sömürgecilik ise süper güç kuvvet kaybettikçe yürümez hale geldi. Washington’un istediği yolda yürümeyen neoliberal soyguna 11 Eylül’de ikiz kulelerin inanılmaz bir saldırıyla çökmesinden sonra büyük bir hız verildi. O andan başlayarak dünya yeni bir sürece girdi.
Süper güç, etki alanlarını güçlendirmek için ister istemez cehennemin kapılarını açtı. Her saldırısı kendi lehinde “düzen sağlamak” şöyle dursun kaosu, karmaşayı arttırdı. Gidişat onun istediği yolda ilerlemiyor, emperyalizmin istemediği yollara sapmaması için yapılan her müdahale ise kaosu yükseltiyor. Yaşananları Amerika merkezli, Suudi ve Körfez destekli bir senaryodan ibaret sanmak, olayların sadece bir yanını görmek olur. Bu senaryonun yaratacağı kaçınılmaz karşı tepkilerin olacağını düşünmemek yaşamın kendisine aykırıdır. Yeryüzünün cennetinde yaşayan Batılı beyinler için yaşananların pek çoğu terörist çılgınlıklardır.
Cehenneme çevrilen Ortadoğu “terör” ve “göçmen” dalgaları üretiyor. Paris’te yürüyenler başka ne üretmesini beklerdi? Kuzey Afrika ve İtalya arasındaki denizde insanlar yüzer yüzer boğuluyor. Oraya ulaşamayanlar açlıktan veya bir çatışmada ölüyor. Emperyalizmin tezgâhladığı Irak-İran savaşını bir yana bırakalım, sadece Irak’ın işgalinden beri bölgede milyonlarca insan katledildi ve yerinden oldu. Son üç yılda sadece Suriye ve Libya’da milyonlar ölüme ve açlığa itildiler. Böyle koşullarda acaba “akıllı” ve “sorumlu” politika nasıl yürütülür?
Emperyalizm Paris’te mazlum rolüne bürünse de, Irak’ın işgaliyle cehennemin kapılarını açan kendisidir. Dışarıya taşan alev önüne geleni yakıyor. Her şey deforme oluyor, bozuluyor. Halklar açısından en önemli kayıp onları geleceğe taşıyacak anti-emperyalist bilincin de bu alevler arasında kalmasıdır. Fakat bütün yaşananlar aynı zamanda emperyalizme karşı halkların kurtuluş bilincini ayağa kaldıracak bir birikim de yaratıyor. Arap isyanları ve Rojava devrimi bu muazzam kaosun içinden halkları geleceğe taşıyacak köprülerdir. Alevler her şeyi yakmazsa buradan geleceğe bir yol vardır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]