Dünya da ülke de denge noktasından giderek uzaklaşıyor.
Trump’ın ABD seçimlerini kazanması fırtınanın daha da şiddetleneceğinin işareti olarak okunmalı. Dünya tarihinin en dramatik sonuçlar yaratmış seçimi olarak tarihe geçebilir. Hem liberal orta sınıflarda yarattığı şok ve korku, hem de ırkçı-milliyetçi-beyaz kibrinin tekrar yükselişi hemen seçim sonrasında sokaklara dökülen binlerce insanın gösterdiği gibi sarsıcı etkiler yaratabilir. “ABD’nin planları bellidir, kişilere bağlı değildir.” yaklaşımı bu sıra dışı günlerin durumunu anlatmıyor. Kapitalizm yarattığı büyük yıkımın faturası ile karşılaşmaya başladı. Demokratlar Sanders’in sol-Keynesçi politikalarına destek verselerdi seçimi kaybetmeyeceklerdi. İşçi sınıfının kendisini yeniden tarih sahnesine atacağı bir dönemin işaretleri var. Ancak bu ortaya atmanın sosyalist ve özgürlükçü bir programla buluşamadığında yıkıcı sonuçlar yaratabileceği de açıktır. Bizde de Erdoğan’ın gücü güvencesiz işçiler üzerindeki derin hegemonyasından kaynaklanmıyor mu büyük oranda?
Ülkede ise özellikle iç politika konusunda büyük bir hızlanma var. Saray, 15 Temmuz sonrasında elde ettiği büyük güce rağmen muazzam bir tedirginlik içerisinde. Ankara’da 10 Kasım “ordu-millet Atasına yürüyor” yürüyüşünün iptal edilmesi devlet içerisinde hiç bitmeyen gerilimin bir yansıması olarak okunmalı. Büyük bir tedirginlik içerisinde, hızla başkanlık meselesinde yol almak istiyorlar. Hızlanmak istedikçe de daha büyük yıkımlar yaratıyorlar. Yıkım büyüdükçe de toplumu ancak daha da büyük bir terör dalgasıyla yönetebileceklerini hissediyorlar. Bu kadar büyük bir telaş yaşamalarına yol açan tehdit nereden kaynaklanıyor?
En azından şimdilik toplumsal muhalefeti sınırlamayı başardılar. HDP, üzerindeki büyük baskıya rağmen kendisini korumayı başarıyor. Derneklerin kapatılması demokrasi ve direniş güçlerinin demokratik zemindeki tüm mevzilerini imha etmeye dönük bir saldırıya dönüşüyor. Böylece toplumsal muhalefetin yeni koşullarına uyum sağlaması için geçecek süre de AKP için daralan zaman aralığını uzatmaya yarayacak. Devlet, sivil toplumun tüm nefes yollarını kesmeye dönük yoğun bir saldırı geliştiriyor. 12 Mart generallerinin “toplumsal uyanış maddi koşulları aştı” gerekçesiyle gerçekleştirdiği budamanın bir benzeri bugün Türkiye siyasi tarihinin en “anti-militarist” hükümeti tarafından tekrarlanmak isteniyor.
Saray’ın bu saldırganlığı ve telaşı büyük toprak kaymalarına ve büyük bilinç sıçramalarına yol açabilir. Artık en geniş kesimler Cumhuriyet’in ancak demokratikleşerek ayakta kalabileceğini yoksa yok olmakla yüz yüze olduğunu fark ediyor. Türkiye sağının üzerinde birleştiği Atsız-Kısakürek zemininde demokrasinin, kadının, Kürdün, Alevinin, solun, sendikanın bir cüzüne bile yer olmadığını adımız gibi iyi biliyoruz. Dolayısıyla şimdiye kadar birlikte olmadıklarımızla yakınlaşmanın yollarını bulabilmek bu dönemin en önemli görevlerinden bir tanesidir. Özellikle Demirtaş’ın tutuklanması sonrasında şimdiye kadar demokrasi mücadelesinde bütünleşmeye mesafeli duran kimi kesimlerde de bir değişim gözlemleniyor. Yürüyüş dergisinin son sayısının arka kapağı da bu konuda dikkat çekicidir. Haziran’ın 20 Kasım’da planladığı mitingi de önemsemek gereklidir. Artık hep yaptıklarımızı yaparak, hep düşündüğümüz gibi düşünerek içinden çıkamayacağımız bir batağın içinde olunduğu anlaşılıyor.
Doların hızla çıkışı kısa vadede dengeli bir hal almazsa 415 milyar dolar borçlu bir ekonominin sallanmaya başlaması kaçınılmazdır. Saray’ın telaşının önemli bir bölümünün ekonomiden çıkan dumanlardan kaynaklandığı görülüyor. Ekonominin karşı karşıya bulunduğu açmaz kredi kartı borç faizlerini düşürmekle aşılamayacak boyutlardadır. Doların hareketi dikkatle takip edilmeli. AB ile ipler gerildikçe, ekonomik yaptırım lafları ortalıkta sıkça dolaştıkça tansiyonun daha da yükselmesi muhtemeldir. Rusya’nın gözüne gireceğiz diye Batı’ya bu efelenmeler Halep varoşlarında karşı saflarda oluşa çarparsa durum tamamen kontrol dışına da çıkabilir.
Yaşanan politik kriz her açıdan muazzam bir insani çürümeyi de yanı sıra getiriyor. 21 yaşında bir genç inşaat işçisinin iş cinayetinde ölümü sonrasında cenazesinin bir hafriyat gibi beton yığınları arasına atılması bu çürümenin belki de en aşılamaz zirve örneklerinden birisini oluşturdu. Çocuk yaştaki insanlara kitlesel tecavüzler, TV programlarında çocuklara yapılan tacizlerin itiraf edilmesi, kullandığı metrobüsü bırakıp kafasına şemsiyeyle vuran yolcunun üzerine atlayan otobüs şoförü siyasetteki yozlaşmanın ve çıldırma halinin toplumun her kesimini adım adım teslim aldığını gösteriyor. Birçok açıdan sürdürülemez bir noktaya hızla ilerliyoruz.
Son bir not, Saray’ın buldumcuk uzmanları Trump’un kazanmasını kendilerine yeni bir olumlu hikaye haline getirmek istiyorlar. Ülkeye Müslümanları sokmamaktan bahseden bir ruh hastasına ne kadar derin bir muhabbet besledikleri anlaşılıyor. Ancak siyasal İslam’dan nefret ettiği her halinden belli bu adamın El Nusra’nın hamisi rolüne soyunmuş, IŞİD ile al takke ver külah durumuna gelmiş bir iktidarla arasının bu gözlerinin önündeki bağlı deveyi görmez uzmanların beklediğinden çok daha limoni olacağı açık değil mi? “Denize düşen yılana sarılır” durumu var ama bu işten Saray’a ekmek çıkmayacağı belli.
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]