Türkiye’nin çevresinde ve içinde son günlerde yaşananlar o kadar çarpıcı ki yaklaşan bir depremin öncü habercileri gibi. Atlantik ötesinde gerçekleşen, Trump’ın zaferinin Türkiye’nin başına hangi dertleri açacağını yeni yılda daha net olarak göreceğiz. Amerikan taşrası “elit” Amerika’ya başkaldırdı. Aslında yaşananlar neoliberalizme onun ta kalbinden bir isyan anlamına geliyor. Elbette bu isyan neoliberalizmin terkedileceği anlamına gelmiyor. Ancak onun son otuz yılda Amerikan yaşamında yol açtığı tahribatların, artan yoksulluğun ve işsizliğin artık geçiştirilemeyecek noktalara geldiğini gösteriyor. Becerebilirse Trump “önce Amerika” diyerek içe dönecek ve yeniden büyük Amerika’yı yaratacaktır. Ancak Amerika boşlukta olmadığına göre onun yeniden büyümesi başkalarının küçülmesi anlamına geleceği için sadece bu hedef bile büyük gerilimler yüklüdür.
Çevremizdeki diğer sarsıntılar Avrupa’dan geliyor. AB İlerleme Raporu yayınlandıktan sonra Ankara ile Brüksel bugüne kadar olmadıkları ölçüde sertleştiler. Ankara, AB’den kopuş tehditleri savururken AB de “Türkiye’nin bize ne istediğini söyleme vakti geldi.” diyerek sınıra gelindiğini açıkladı. AB ile ilişkilerin tümüyle kopması bir dış sorun olarak kalmaz, ülkede çok derin etkiler yaratır. Türkiye finans kapitali için böyle bir kopuş intihara yakın anlamlar taşır. Ancak Saray almış başını gidiyor. Bir kopma olmasa bile bu gidişin Ankara’ya mutlaka bir maliyeti olacaktır.
Bir diğer sarsıntı Rakka operasyonundan geliyor. “Fırat Kalkanı”na karşı “Fırat’ın Gazabı” başladı. Türkiye’nin öfkesini yatıştırmak için Pentagon’un başı Ankara’ya geldi ve “orta vadede işbirliği için görüşmelere devam edileceğini” açıklayarak, somut planların içinde Türkiye’nin olmadığını belirtmiş oldu. Erdoğan’ın hemen her gün bölgedeki gelişmelerle ilgili esip gürlemesine rağmen, alanda somut bir kazanım yoktur. Bütün bunlar Saray’da toplanan muhtarlarla oynanan bir tiyatroya dönüşüyor. Ancak politik iflas gürültüyle örtülemez.
Saray’ın öfkeli çıkışlarına aldırış etmeden çeşitli yönlerden Türkiye üzerine gerilim yüklü dalgalar ulaşıyor. Ayrıca bu dalgaların çoğunu Saray kendisi davet ediyor. Soğukkanlı hiçbir değerlendirmenin yapılamadığı bir ortamda, iç politikada da gerilim en yüksek noktaya tırmanıyor. Cumhuriyet gazetesine ve HDP milletvekillerine yapılan baskınlar henüz sokağa güçlü bir şekilde yansımadı. Ancak toplumunda öfkenin biriktiğinden hiç şüphe yoktur. Bunu açığa vuran yine Erdoğan’ın kendisidir.
CHP PM’nin gelişmeler karşısında bildiri yayınlayıp “halkın demokratik direnme hakkı”ndan söz etmesi üzerine iktidar ve Erdoğan hemen tehditlere başladılar. Bazı havuz medyası yazarları açıklamayı “ayaklanma çağrısı” olarak gördü. Bu söylenenler sadece CHP’yi sindirmek için değildir. CHP zaten yeterince pısırık, beceriksiz ve pasiftir. Ancak ülkede zulüm ve keyfilik o ölçüde yükseldi ki, CHP’nin çağrısını ciddiye alacaklar çıkabilir. Saray’ı ve iktidarı korkutan budur.
Cumhuriyetin siyasal İslam tarafından yeniden şekillendirilmeye çalışıldığı günümüzde onların ruh halini ve dayanak noktalarını havuz medyasından Yeni Şafak çok iyi özetlemiş:
1- “Türkiye hem içeride hem de dışarıda savaş halindedir.” (Yeni Şafak, İbrahim Karagül) Aslında Cumhuriyetin yapısında siyasal İslam’ın hedeflediği değişimlerin gerçekleşebilmesi için bir “savaş ortamı” gerekmektedir. Ancak böyle bilinçler dondurulup, gözler dumandan görmez hale getirilebilir. 15 Temmuz iktidara bu imkanı sağladı.
2- “Türkiye için AB projesinin çöktüğünü, …AB’nin ülkemizi parçalama senaryolarının merkezinde yer aldığını, …dünyaya ilan etme, bu konuda bir karar verme aşamasındayız.” (a.y) Yazar, Erdoğan’dan da keskin. Fakat Saray’ın gönlünde yatan da budur. “Yeni” cumhuriyet böylece “AB çıpasından” kurtulup Saray’ın istediği sularda yol alabilecektir.
3- Bu mantıktan hareketle CHP’ye altın vuruşunu yapıyor: “CHP açıklaması AB talimatıdır.” (a.y) CHP, Türkiye’yi “bölmeye çalışan” AB’nin talimatıyla hareket ediyorsa, bu durumda yazar haklı bir soru soruyor: “CHP ulusal güvenlik meselesi mi olacak?” (a.y.) Böyle giderse yakın zamanda MGK’nın güvenlik gündeminde CHP de yer alabilir.
Bu kadar da olmaz dedirtecek tespitler! Ancak benzeri hem siyasal geçmişimizde, Menderes döneminde yaşandı; hem de AKP iktidarının “yeni cumhuriyet” tasarımı Menderes’inkinden çok daha radikal değişikler içeriyor. Böyle bir gidişe karşı “demokratik direnme hakkı”nı kullanmak isteyenler olabilir. Erdoğan için bu durum bir güvenlik sorunudur.
Aslında Saray, 7 Haziran seçim sonuçlarını tanımadığı günden beri siyasete güvenlik penceresinden bakıyor ve Saray’ın görüşlerine katılmayan bütün siyasal yapılar onun için güvenlik sorunudur. Şimdi sıra CHP’ye mi geldi?
Evet, Türkiye içte ve dışta savaş halindedir. Ancak Saray’ın kendi diktatörlüğünü kurmak için yarattığı bir savaştır bu! Öyle görünüyor ki Saray bu yarattığı savaşları kazanamayacaktır.
[button link=”http://www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]