Komünist Önder Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı Selamlıyoruz
Dr. Hikmet Kııvılcımlı’yı ölümünün 39. Yıldönümünde bir kez daha anıyoruz. Her yoldaşımızın anması, ona saygımızı beyan etmemizin ötesinde onun yarattığı değerlerin, günümüzde önümüzü açması anlamında önemlidir. Hele bu yoldaşımız hareketimizin önderi ve Türkiye Devrimci Hareketi’nin önemli önderlerinden biri olunca durum daha da önem kazanmaktadır.
Hayatı
Dr. Hikmet Kıvılcımlı 1902 yılında Osmanlı Mekodanyası’nın Priştine kentinde dünyaya geliyor. Posta müdürü olan babasını, Yemen görevlendirilmesinin ardından küçük yaştan itibaren hiç görmüyor. Balkan Savaşı’nın ön günlerinde karmaşa ortamından kaçarak teyzesi ve eniştesinin yanında Muğla’ya oradan İzmir’e gidiyor. Balkan Savaşı’nın başlamasıyla Selanik’e oradan tekrar İstanbul’a ardından tekrar Muğla’ya gidiyor. Yani tüm çocukluğu ve ilk gençliği yoksulluk ve savaş kıskacında geçiyor. Tüm bu yolculukları boyunca savaşın yarattığı açlığı, yokluğu ve acıları genç yaşta yaşıyor. Bu gördükleri ve yaşadıkları onun ileride sosyalist mücadeleye katılmasında etkili oluyor.
Köyceğiz’de Yörük Ali Efe’nin Kuvayı Milliye çetesine katıldığında henüz çok genç yaşta.
Liseyi İstanbul’da Vefa Lisesi’nde okuyor. Ardından Tıp Fakültesi’ne gidiyor. Burada Aydınlık dergisi üzerinden TKP ile ilişkiye geçiyor. Aydınlık dergisinde takma adlarla yazı yazıyor ve TKP’nin Akaretler Kongresi’nde gençlik örgütünün başına getiriliyor.
1925’de çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu’nun ardından TKP’ye yönelik operasyonun sonucu 10 yıl kürek cezası alıyor, bir yıl hapis yattıktan sonra aftan çıkıyor.
1927 sonlarında yapılan operasyonda 3 ay hapis yatıyor.
1929 başlarındaki operasyonla açılan İzmir Davası sonunda 4,5 yıl hapse mahkûm ediliyor. Bu mahkûmiyeti “4,5 yıl bir komünistin kızıl profesör olması için yeter” iddialı duruşuyla karşılıyor ve gerçekten de Elazığ Cezaevini kendi üniversitesi haline çeviriyor. Burada pek çok eser veriyor. Bunların başında “YOL” etüdü gelir. Bu etütte Kıvılcımlı 10 yıllık parti deneyimini masaya yatırıyor ve devrimin yolunu, stratejisini çiziyor.
Elazığ Cezaevi’nden çıktıktan sonra 1935 yılında Marksizm Bibliyoteğini kuruyor. Daha sonra yayınlar Emekçi Kütüphanesi ve Günün Meseleleri adıyla sürdürülüyor. Bu sayede hem başta Marks, Engels, Lenin’in eserleri olmak üzere pek çok klasiğin Türkçe çevirisini hem de Elazığ Cezaevi’ndeki birikimlerini (Yol etüdü hariç, bu eser TKP MK’sına sunulmak üzere yazılmıştı) yayılıyor. 1935-37 arası 20 kadar eser yayılıyor. Bu eserler sosyalist hareketin yeni kadrolarının şekillenmesinde önemli bir hizmet sunuyor. Kıvılcımlı neredeyse bastığı her kitap için mahkemeye veriliyor.
1939’da Donanma Davası’yla tekrar yargılanıyor ve en önemli “delil” Kıvılcımlı’nın kitaplarının erbaşlar tarafından okunmasıdır. Bu davada 15 yıl hapse mahkûm ediliyor. Kıvılcımlı’nın bu en uzun hapislik hayatı 1950’ye kadar 12 yıl sürüyor. Bu en uzun hapisliğinde çalışmalarını felsefe ve tarih üzerine yoğunlaştırıyor. En önemli eserlerinden Tarih Tezi’nin ilk çalışmalarını bu sırada yapıyor.
1950’de dışarı çıkıyor. DP iktidarı hızla gerçek yüzünü göstermektedir o yıllarda. 51 operasyonunda Kıvılcımlı, yeni dışarı çıktığı için alınmıyor. Bu operasyonla “Türkiye’de komünistlerin kökünü kazıdığı” böbürlenmesine kalkan ve bu sayede ABD’nin gözüne ve NATO’ya girmeye çalışan DP’nin karşısına Kıvılcımlı, Vatan Partisi ile çıkıyor. Vatan Partisi 29 Ekim 1954’de kuruluyor ve 1957 seçimlerine katılıyor. 10’un üzerinde yerde seçim konuşması yapılıyor. Bunlardan “Eyüp Konuşması” tarihi bir öneme sahiptir. Cuma namazından çıkan cemaate yapılan konuşma, daha sonra açılan Vatan Partisi davası tutanaklarına “din yoluyla komünizm propagandası yapmak” eyleminin delili olarak geçiyor. Banda alınan bütün seçim konuşmaları Menderes-Zorlu-Polatkan üçlüsü tarafından dinleniyor ve partiyi kapatma emri veriliyor. 1957 sonunda Kıvılcımlı ve 38 Vatan Partili tutuklanıyor ve 1959 sonuna kadar içerde kalıyorlar.
1960’dan 65’e kadar Kıvılcımlı daha çok teorik çalışmalara yoğunlaşıyor. İlk olarak Tarih Tezi’nin bel kemiği “Tarih-Devrim-Sosyalizm,” ardından 65 yılında “İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş: İngiltere” çalışması yayınlanıyor. Kıvılcımlı bu dönemde ayrıca Yön, Sosyal Adalet, Eylem ve İmece gibi günlük gazetelerde yazı yazıyor.
1965’de Tarihsel Maddecilik yayınlarını kuruyor. 67 Ocak’ında “Sosyalist” gazetesini çıkarmaya başlıyor. Ayrıca Türk Solu ve Aydınlık dergilerinde yazıyor.
Bu sırada yükselen yeni devrimci dalgayla buluşma çabalarıdır aynı zamanda bu yazılar ve yayınlar. Bu çaba, 1967 başlarından itibaren FKF, Dev-Genç ve kimi TİP ilçe örgütlerinde verilen seminer ve konferanslarla devam ediyor. Bu çalışmalar pek çok genç devrimcinin proletarya sosyalizmi ile buluşmasına vesile oluyor. Ancak 68 gençlik hareketi ana hatlarıyla başka mecralarda akıyor.
Kıvılcımlı’nın çevresinde bulunanlar, 1968’de İşsizlik ve Pahalılıkla Savaş Derneği’ni kuruyor ve bu sayede belli bir birikim oluşturuluyor.
65’de Yapı İşçileri Sendikası (YİS) kuruluyor. İsmet Demir gibi bir işçi önderinin gayretiyle ciddi grevler örgütleniyor.
Kıvılcımlı ‘71 muhtırasının ön günlerinde kansere yakalanıyor. Hastalığının üstüne hakkında yakalama kararı çıkıyor. Son günlerini hapishanede geçirmek istemeyen Kıvılcımlı, Kıbrıs üzerinden Lübnan’a ardından Suriye’ye çıkıyor. Buradan Sovyetler Birliği’ne geçmek için yaptığı başvuru geri çevriliyor. O da Sofya’ya gidiyor. Doğu Berlin, Batı Berlin, Paris derken nihayet hayata gözlerini yumacağı Belgrat’a geliyor ve burada 11 Ekim 1971’de hayatını kaybediyor.
Kıvılcımlı Yolumuzu Aydınlatıyor
Kıvılcımlı hayatıyla ve eserleriyle bize pek çok açıdan ışık tutmaktadır. Bu mirasa, günümüzün karışık politik atmosferinde zihinlerimizi durultmak için tekrar tekrar başvurmamız gerekmektedir.
Kıvılcımlı, Türkiye sosyalist tarihinde proletarya sosyalizminin temsilcisi olmasıyla önemli bir yere sahiptir. Kurtuluş Savaşının ardından Türk burjuvazisinin, Cumhuriyeti kurarken öne çıkardığı “sınıfsız, imtiyazsız toplum” söylemi, ilk sosyalistler de dâhil olmak üzere pek çok aydında ciddi etkiler bırakmıştır. Kemalizm ve Aydınlanmacı hareketin etki alanı TKP’ye kadar uzanmaktadır. Bu etkinin karşılığı Kemalizm’in “anti-emperyalist” olduğu tespitlerinden işçi sınıfının Türkiye’de neredeyse bulunmadığına varana kadar görülmektedir. Bu ortamda sosyalist harekete giren Kıvılcımlı, 10 yıl sonra 29 operasyonuyla Elazığ Cezaevi’ne girince burada “Yol” etüdünü kaleme alır. Bu eserde TKP’nin 10 yılını masaya yatırır ve stratejik bakışını ortaya koyar. Kıvılcımlı daha bu yıllarda, Türk burjuvazisinin yapısını ve Türkiye devriminde işçi sınıfının fiili öncülüğünü apaçık ortaya koyar.
Kıvılcımlı, 68 hareketiyle ilişki kurduğu zamanlarda da gençliğin dinamizmini işçi sınıfının örgütlenmesine yönlendirmeye çalışmıştır. 68 gençlik hareketi ise genellikle Çin ve Küba devrimlerinin etkisiyle devrimi kırlardan başlatmayı öngörüyordu. Düşmanı dışarıda arayan, anti-emperyalist mücadeleyi öne çıkaran, Türk burjuvazisinin komprador ve işbirlikçi olduğunu, Türkiye’nin feodalizmden kurtulmadığını tespit eden gençlik önderleri devrimin ana hedefi olarak emperyalizmi ve onun işbirlikçilerini görüyor ve yarım kalmış ulusal devrimin tamamlanmasını, feodalizmin bitirilmesini öngörüyorlardı. 68 hareketinin cesur ve atılgan bir devrimci kalkışma olması ve bu yönden hareketi sonuna kadar sahiplenmemiz bir tarafa bu teorik ve politik öngörülerle aramızdaki fark ortadadır. Egemen sınıf finans kapital görülemediği için savaşta saflar bulanıklaşmıştır. İşçi sınıfına gerekli misyon biçilemediği için önemli bir devrimci moment kaçırılmıştır.
Şu günlerde ne yazık ki yine saflar bulanıktır. Bir tarafta ulusalcılar, ana düşman olarak siyasal islamı görmekte ve ordu-siyasal islam saflaşmasında saf tutmaktadır. Ulusalcı yaklaşımın solun soluna doğru sızma derinliği bizi ürkütmektedir. Bir tarafta da liberaller siyasal islamın temsilcisi AKP’den medet umarak demokrasi dilenmektedir. Bu karmaşada işçi sınıfının, emekçilerin safı yoktur. Sınıf bu iki saflaşmadan birine yedeklenmeye çalışılmaktadır. İşçi sınıfının bağımsız politik hattının inşası önümüzdeki en önemli görevdir. Bu görev ve bu görevi yerine getirirken kullanacağımız silahlar Kıvılcımlı’nın bize bıraktığı mirasta fazlasıyla mevcuttur.
Günümüzün önemli meselelerinden biri de Kürt meselesidir. Bu sorunun çözümü noktasındaki yaklaşımımız da dayanağını Kıvılcımlı’dan alır. “Yol” etüdünün “İhtiyatı Kuvvet:Milliyet Şark” bölümü Ermeni ve asıl olarak da Kürt meselesine bakışını net olarak koyduğu eseridir. Her ne kadar bu eseri 1979’a kadar yayınlanamasa da Kıvılcımlı, çevresindeki tüm gençlere bu eseri el altından verip okutmuş ve tartıştırmıştır. Bu eserde Kıvılcımlı, Kürtlerin ayrı bir ulus ve sömürge olduğunu net bir biçimde ortaya koyar ve ayrı örgütlenme hakkına vurgu yapar. Kürt meselesine bu bakış sayesindedir ki Türkiye’de değil Kürdistan’da feodalizmin egemen olduğunun, bu iki coğrafyayı ayrı değerlendirmemiz gerektiğinin ve Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkının her şartta tanınması gerektiğinin farkındayız. Bu bakış sayesindedir ki Kürt halkıyla Türkiye işçi sınıfının ittifakının tarihi bir görev olduğunun farkındayız. Kürt Özgürlük Hareketi’nden fellik fellik kaçan, bu durumu rasyonalize etmek için bin dereden su getiren ulusalcı yaklaşımdan bu nedenle çok uzağız.
Türkiye işçi sınıfının, emekçilerin gerçek kurtuluşunun kendi seçeneğini yaratmaktan ve bu seçeneğin Kürt halkıyla dayanışma içinde kurulması gerektiği yaklaşımımız bize Kıvılcımlı’dan mirastır. 3. Seçenek olarak adlandırdığımız bu yaklaşım bizi pratik politika yaparken zorlamakta ve yalnızlaştırmaktadır. Ne gariptir ki Kıvılcımlı’da hayatı boyunca anlaşılamamış ve büyük oranda yalnız kalmıştır. Ama bu durum onu yıldırmamış doğru bildiğini söylemeye ve yapmaya devam etmiştir. Kıvılcımlı’nın bu inadı da bize örnek olmalıdır.
Kıvılcımlı’nın en belirgin özelliklerinden biri de ezberci, kolaycı yaklaşımlardan uzak oluşudur. Örneğin; Tarih Tezi’ni tartıştırdığı dönemde Marksizmi deforme etmekle suçlanmış, “bu tespitler Marks’ta yok” denmiştir. Ama o Türkiye devrimi için kafa patlatırken, bizde bir şeylerin batıdan farklı olduğunu görmüş ve araştırmalarını derinleştirerek “Tarih Tezi”ne ulaşmıştır. Olanı görme cesareti ve araştırma azmi, onu motive etmiştir. O, tarihsel maddeciliğin metodunu benimsemiştir, yoksa koşullara göre değişen tespitleri değil. Bu yaklaşım sayesinde Kıvılcımlı’nın takipçisi olan hareketimiz; reel sosyalizmin sorunlarının üzerine cesaretlice gidebilmiş, sınıfın değişen yapısını tespit etmiş ve 1995 sonrası stratejisini değiştirmiştir. Yine bu yaklaşımla Venezüella başta olmak üzere Latin Amerika’da filizlenen “21. Yüzyıl Sosyalizmi” deneylerini özenle ve dikkatle ele almaktadır.
Kıvılcımlı 69 yıllık hayatının 50 yılını sosyalizm mücadelesine adamış, bunun da 22,5 yılını faşizmin zindanlarında geçirmiştir. Günümüzde maalesef azımsanmayacak oranda karşılaştığımız “bir nefes bir heves” mücadeleye girip, karşılaştığı en ufak sorunda kenara çekilen yaklaşıma karşı da önemli dersler içerir Kıvılcımlı’nın hayatı. Mücadele onun için bir yaşam tarzıdır, hayatın kendisidir. O mücadelenin içinde değil, mücadele onun içindedir. Ve bu mücadele partili olmak zorundadır. Günümüzde moda olan “bağımsız” kalma, örgütsüzlük güzellemelerine ciddi mesajlar içerir Kıvılcımlı’nın hayatı. “Sosyal varlık” insanın en organize kollektif aksiyonudur parti. Onun içinde program ve tüzük birliğiyle devrime yürürüz. Başka yolu yoktur devrimci olmanın devrimci kalmanın. Ne devletin zoru ve tutuklamalar ne de parti içi sorunlar Kıvılcımlı’yı örgütlü mücadelenin dışına itmiştir. Aksine her mahpusluktan sonra daha bir inadına sarılmıştır mücadeleye, yaşadığı her parti içi sorunu çözmeye tartıştırmaya çalışmıştır. Ayrıca Kıvılcımlı, (dönemindeki diğer pek çok sosyalistten farklı olarak) gözaltında her türlü işkenceye rağmen hiç bir zaman ifade vermemesi ile Türkiye Devrimci Hareketi’nde direniş geleneğinin mimarı olmuştur. İşte devrimci direnişçi inadımızı da Kıvılcımlı’nın bu mirasından alıyoruz.
Kıvılcımlı’yı anmak; onun teorik politik mirasına sahip çıkmak ve her alanda dövüştürmek, devrimci direnişçi çizgiyi büyütmekten geçmektedir. Bu yolda hepimize kolay gelsin, yolumuz açık olsun yoldaşlar.
5 Ekim 2010
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu