Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Ağustos ayının ortalarından beri bir dizi protestolar yaşanıyor. Başlangıcı çöplerin döküm yeri ile ilgilidir. Başkentin çöplerini döktüğü alan orada yaşayan insanların tepkisini çekmekteydi ve Temmuz ortalarında devlet ile çöp toplama şirketi arasındaki anlaşma sona erince de Beyrut çöpleri toplanmamaya başlandı. Sıcak kenti pis kokular, böcekler daha sonra da hastalık belası sardı. 22 Ağustos günü “kokuyor” protestoları başladı. Daha sonra sorun çöplerin toplanmasından elektrik, sağlık, yollardaki roket hızı ile giden trafiğe yükseldi. Ağustos sonlarına gelindiğine sloganlar “kokuyorsunuz” oldu ve göstericilere bu kez bölgenin yoksul kesimleri katıldılar. Protestocuların taleplerine hükümetin en azından çevre bakanının istifası eklendi. 2014 yılından beri yapılamayan genel seçimlere ve devlet başkanının halk tarafından seçilmesine kadar yükseldi. Bu yazıyı kaleme aldığımız sıralarda olaylar yatışmış gibi görünüyor ama daha protestoları başlatan hiçbir sorunun çözülmediği düşünülürse öfke birikmektedir. Ne zaman tekrar patlayacağı ülke güçler dengesi içinde şekillenecektir.
Lübnan, İsrail ve Suriye’nin arasına sıkışmış 6 milyon insanın yaşadığı bölgenin bir zamanlar finans merkezi oluşu ile Orta Doğu’nun İsviçresi olarak bilinen sevimli bir ülkedir. Lübnan’da yaşanan olayların her zaman dış ülkelerle bir bağlantısı olmuştur. Yani sorun sırf çöp sorunu ve bunu çözme becerisini gösteremeyen iktidar güçleri değildir. İşin arkasında Lübnan’ın Orta Doğu güçler dengesinde oynadığı rol vardır. Ülke dünya güçler dengesinin kesiştiği bir yerdir. O nedenle çöp olaylarını “kokuyorsunuz” seviyesinden öte düşünmek gerekir.
Lübnan 1975-1990 yılları arasında bir iç savaş yaşamış ve ortaya bir iktidar paylaşım şekli çıkmıştır. Devlet başkanı Hıristiyan, hükümet başkanı Sünni ve parlamento sözcüsü Şii kesimden seçilir. 2014 Mayıs ayında şimdiki iktidar güçlerinin süresi doldu. Ama ne genel seçim yapılabiliyor ne de yeni bir devlet başkanı seçilebiliyor. Eski güçlerin görev sürelerinin uzatılması ile idare ediliyor. İnsanın aklına ülkemizdeki duruma bakınca acaba bizde de seçimler yapılamayıp aynı duruma gelebilir miyiz diye düşündürüyor. Aslında bu politik durum bile ülke güçler dengesinin pata pat durumunu yansıtıyor.
İç savaş günleri arkasından Suriye’nin yardıma çağrılması daha sonra da İsrail’in güneyi işgali ile şekillenen bir ikili denge var. İkisinin de adı Beyrut’un aynı meydanında farklı tarihlerde gösteri yapmaları ile anılıyor. Bir tanesi 8 Mart koalisyonudur. Hizbullah’ın başını çektiği Durzilerin ve Müslüman güçlerin ittifakıdır. Diğeri ise 14 Mart koalisyonu denilen katledilen başbakan Hariri’nin Hıristiyan Gelecek Hareketi ve taraftarlarının bulunduğu guruptur. Aslında buna sınıf olarak bakarsak Hizbullah tarafı yoksulların, Hıristiyan tarafı ise daha hali vakti yerinde burjuva kesimi temsil ederler. Arkalarında da buna bağlı güçlerin dizilişi gelişir.
Bu gerçeklik bile dünya güçler dengesi sıralanışını açıklar. 8 Mart koalisyonunun baş çekicisi Hizbullah bilindiği gibi Suriye savaşında Esad güçleri yanında savaşıyor. Arkasında da İran ve daha ötede Rusya bulunur. Bu Hizbullah güçleri o güne kadar yenilmez denilen İsrail ordusunu 2006 yılında bozguna uğratmışlardı. Şimdi yeniden Orta Doğu güçler dengesinde bu güçlerin kendi ülkelerindeki konumu ve gücü nedir acaba? “Kokuyorsunuz” protestolarının ülke içindeki Hizbullah taraftarlarının gücünü denemek olabileceği akla geliyor. Öte yandan 14 Mart koalisyonun arkasında da İsrail, Suudi Arabistan, ABD ve diğer Batı güçleri dizilirler. Şimdi çöp krizi ile başlayan protestoların tepesine bu güçler dengesini oturtmak gerekir.
Protestoların seyrine baktığımız zamanda asıl olarak zengin mahallelerin sokaklara çıkıp ilk önce “kokuyor” daha sonra da “kokuyorsunuz” sloganları attıkları ve protestoların lidersiz ve sakin geçtiği söyleniyor. Ancak Ağustos sonlarına doğru protestocuların arasına yoksul kesimin katılımı ile çatışmalar başladı. Ve ondan sonra talepler tepelere kadar tırmandı. Mart 14 koalisyonu bu yeni gelen yoksul gençleri de vurdu-kırdı ile suçlamaya başlıyorlar. Protestoların desteği azalıyor.
Lübnan yeni liberal politikalar sonucunda temel hizmetlerin, elektrikten suya her şeyin özelleştiği, yolsuzluğun diz boyu yaşandığı bir ülkedir. Halkın yarısı işsiz, çalışanların yarıya yakını sözleşmesizdir. Ücretler çok düşüktür. Nüfus oranına göre dünyanın en çok göçmen alan ülkesidir. Eskiden kalan 500 bin üstündeki Filistinlilere ek olarak Suriye iç savaşından 1,5 milyona yakın göçmen buraya sığınmıştır. Bu ortam ülkeyi daha da karışık duruma getirmiştir. Çöp sorununu çözmek için bir şirketle anlaşmaya varılmış ama bu kez da işin içinde yolsuzluk olması protestoların seviyesini yükseltince anlaşma iptal edildi. Yani çöp sorunu iktidardaki seçim yapamama dengesizliğinin yansıması ile karşı karşıya kaldı, kilitlendi.
Lübnan politik ekonomik ve sosyal olarak aslında pislik içinde yüzmeye devam ediyor. Ülke iç ve dış güçler dengesinde sanki pata pat bir yerde duruyor. Son olayların bu dengedeki kaymaları görmeye hizmet ettiği açıktır. Ama Hizbullah ve Durzi ilerici yoksul halktan güçlerin, tüm Suriye’de yaşananlara rağmen dimdik ayakta olduğunu yeni yaşanan olaylar gösterdi.
[button link=”http://www.sodap.org/ayse-tansever-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]